11 Haziran 2016 Cumartesi

Eserin ile gurur duy öğretmenim!

MEB, senede iki defa okullarda TEOG sınavı yapar. Öğrenciler sınavlarına kendi okullarında girer. Sınavlarda görev alan öğretmenler ise kura ile okullarda başkan ve gözetmen olarak görev alır. Amaç sınavların sağlıklı bir şekilde yürütülmesini sağlamak. Aynı zamanda öğrencilere sınav esnasında rehberlik yapmak.

2015-2016 öğretim yılı ikinci TEOG sınavı 27-28 Nisan tarihleri arasında yapıldı. Sınavdan önce 'Sınavda  dikkat  etmesi gereken hususlar’ yapılan toplantıda görevlilere anlatıldı. 27 Nisan günü yapılan ilk sınav Fen ve Teknoloji dersi idi. Sınavın bitiminde sınav evrakını sınav komisyon odasında teslim aldık. İkinci dersin sınavı başlayacağında,  sınav görevlisinin biri yanımıza geldi: "Hocam bir öğrenciniz kodlamayı cevap kağıdına yapıp yapmadığını hatırlamadığını, herhalde yapmadığını söylüyor, ne yapalım" dedi. Hocam evrakınızı kapatmışsınız, kapatılan evrak açılamaz, iş işten geçti,  öğrenci evrakını verirken kontrol etmediniz mi dedim. Sınav salonuna girdim, öğrenci tedirgin ve üzgün bir şekilde 2.sınavın başlamasını bekliyordu. Kızım! Unutmamışsındır, ben senin kodladığına inanıyorum, şu anda Fen dersi geçti, şimdiki sınava odaklan diye moral verdim çıktım.

Dün TEOG sonuçları açıklandı. Başarılı, sorumlu ve hanım hanımcık  kızımız Fen ve Teknoloji dersinden 16 net yapmış olmasına rağmen sıfır çekti. Öğrencimiz kitapçık üzerinde çözüp işaretlediği seçenekleri maalesef cevap kağıdına kodlamamıştı. Korktuğu başına gelmişti. Öğrenci ile görüştüm, ağlamaklı idi. Bize gelmeden önce de epey ağlamışa benziyordu.

İçinizden bana, "Hocam gözetmen öğretmenin ne suçu var. Sorumluluk çocuğa ait. Suç varsa çocukta" diyebilirsiniz. Suçun sahibi olmaz biliyorsunuz. Ama burada bahsi geçen  14 yaşında bir çocuk. Daha ailesinin ekmek almaya bile göndermediği, hiç sorumluluk vermediği bir çocuk. Çocuğun imza, grup ve  kodlama gibi bilgilerini kontrol ettiğine  dair  salonda bulunan iki görevlinin imzası var. Üstelik çocuğumuz orta sıranın en önünde yani başkan ve gözetmenin önünde sınava girmiş. Bu çocuk kağıda kodlama yapmazken bu arkadaşlarımız o esnada armut mu topladı merak ediyorum. Hele sınav evrakını yapıştırıp bana teslim ettikten ve ikinci sınavın evrakını teslim aldıktan sonra söylemen yenilir yutulur cinsten bir kabahat değildir. Bari, evrakı inceledim, bilgiler doğrudur, kontrol ettim yerine adınızı yazıp imzalamasaydınız. Ya bu çocuk sizin kendi çocuğunuz olsaydı ne yapardınız bir düşünün. Hele sınavı bitirip teneffüs esnasında beklerken çalıştığın okulu ve kendinin nasıl başarılı bir öğretmen olduğunu anlatman yok muydu. Dilemediğin özrün kabahatinden büyük bilesin. 

Gözetmen öğretmenim eserin ile gurur duy. Bu sıfır, çocuğumuzun değil senin başarındır. Kendinle ne kadar övünsen azdır. Hatta 657 sayılı DMK'nın 122. maddesine göre "Görevli oldukları kurumlarda olağanüstü gayret ve çalışmaları ile emsallerine göre başarılı görev yapmak suretiyle" kendini ispatladın ve 'Başarı belgesi' almaya hak kazandın. Tebrikler... Bundan sonraki başarılarının artarak devam etmesini dilerim. Bir öğrenciyi sınavdan ekarte etmenin sevinç ve mutluluğunu bir ömür boyu yaşarsın artık. Sen rahat uyu öğretmenim. Bu vicdan rahatlığı sana yeter de artar bile. Sınav dolayısıyla hesabına yatırılan ücreti de afiyetle ye. "Boğazımdan haram lokma geçmedi diye övün" dur sağda solda. Çünkü sen hak ettin bunu.


Kızım! "El elin eşeğini türkü çağırarak arar" atasözümüz burada yine kendini gösterdi. Bu yaptığın masumane hata, sana ibret olsun. Bundan sonra  daha dikkatli ol, heyecanına yenik düşme. "Kendi tırnağınla başını kaşı." Böyle sorumsuz aymazlardan medet bekleme... Senin boş verdiğin cevap kağıdı kalbin gibi tertemiz. Lekeli olan: “Bilgileri kontrol ettim diyenlerdir. Geçmiş olsun... Başarılar dilerim... 11/06/2016

Nuh'un peygamber olduğunu nasıl ispatladım? *

2005 yılında ikizlerim şimdinin TEOG sınavı yerine geçen OKS sınavına girmişlerdi. Bir  tanesi Türkiye 345.si olmuş, ilk tercihi olan Fen Lisesine 7.sırada yerleşerek kayıt yaptırma hakkı elde etmişti. Okulun web sayfasından kayıtta istenen evraka bir göz attım. Aşağı yukarı bir sayfalık kayıt belgesi isteniyordu. İstenen evrakı hazırladım, kayıt yaptırmaya okula gittim.

Okulun kayıt komisyonu götürdüğüm evrakı inceledi. Tam kayıt yaptıracağım esnada okul müdürü: “Bu okula kayıt yaptırmak için gereken bir evrak eksik” dedi. Hangisi hocam dedim. “Matematik ve Fen Bilgisi notlarının 4.00’dan aşağı olmadığına dair okulun yazısı yok, bu yüzden ben bu kaydı yapamam” dedi. Kendisine, sayın hocam çocuğun diplomasında diploma notu: 5.00 yazıyor. Bu, çocuğun tüm derslerinin 5.00 olduğunu göstermez mi dediğimde, “Evet, tüm derslerinin beş olduğunu gösterir göstermeye. Ama diplomayı sahte hazırlamış olabilirler. Bizim için belge yani okulun yazısı gerek” cevabını verdi. Hocam, diplomayı sahte hazırlayan okul, belgeyi mi sahte hazırlayamayacak? Bir defa minareyi çalan kılıfı hazırlar dedimse de Nuh’un peygamber olduğunu kabul ettiremedim. Sonunda çocuğumun Adana’daki okulunu aradım. Müdürün istediği belgeyi faksla gönderdiler. Müdür, “Hocam biz gelen bu faksla çocuğun kaydını yapalım şimdilik, ama belgenin aslını hemen getirmeniz gerek” dedi. Tamam deyip çocuğun kaydını nihayet yaptırabildim.  Belgenin ıslak imzalı aslı APS vasıtasıyla 1-2 gün içinde okula ulaştırıldı.

Türkiye'de her güne yeni bir gündemle uyanıyoruz. Her gündem sonu gelmeyen yeni meselelere kapı açıyor. Her mesele fludur bizde. Hiçbir konu vuzuha kavuşmaz. Çünkü niyetimiz konuyu, problemi çözmek değildir. Tüm mesele siyasi rakiplerimizi  alt etmek için pozisyon almaktır. Birimizin ak dediğine diğerimiz kara der. Ak; aklığını, kara; karalığını ispat etmek için ömrünü harcar. Hiçbir belge, savunduğumuzu ispatlamadığı müddetçe bizim için geçerli değildir. Tek doğru beynimizde oluşturduğumuz algılardan ibarettir.

Son zamanlarda yine ayrışmamıza neden olabilecek bir konu bulduk: Yüksek kademede olan bir siyasiye ait diploma meselesi gündemimizde. Diploması var mı, varsa kaç yıllık, orta yerde dolaşan bu diploma sahte mi, değil mi konusunu bulduk. Helal olsun bize. Bir partimiz adı geçen kişiye ait diplomasının olup olmadığını YSK'dan ister. YSK, istenen diplomanın noter tasdikli örneğini siyasi partiye gönderir. Adı geçen siyasi parti, YSK'nın gönderdiği bu noter tasdikli diploma örneğini sosyal medyadan paylaşır: "Başvurumuz üzerine, YSK tarafından iletilen noter onaylı diploma örneğini paylaşıyoruz" ve altına: "Diplomanın gerçek olup olmadığına ilişkin hukuki başvurularımız devam edecek" notunu düşer. Diploma sahte mi, değil mi bilmem. Ama bildiğim bir şey var: Bizde noter tasdiki dendi mi akan sular durur. Çünkü bir belge noterden onaylanmış ise bu doğrudur. Noter tasdiğini görünce söyleyecek bir sözümüz olmaz. Siyasi partinin açıklamasına bakılırsa noter tasdiğine rağmen diplomanın gerçek olup olmadığıyla ilgili hukuki başvurular devam edecekmiş.

Anladığım kadarıyla Yüksek Seçim Kurulunun verdiği noter tasdikli belge,  tam ikna etmemiş anlaşılan. Noter ve YSK  belgeleri bile ikna etmediğine göre acaba biraz kopya verip neden ikna olurlar. Onu söyleseler de bu iş kapansa. Bence bu işin çözümü: Diploma sahibinin "Bu diplomayı falan tarihte aldım, notere de yutturdum, sahtedir, gerçekle bir alakası yok" demesidir. Ya da benim yaptığım gibi mezun olduğu okuldan bir belge alıp diplomanın sahte olmadığını ispatlamasıdır... Belki o zaman  Nuh’un peygamber olduğunu kabul ederler. Tabii amaç kayıkçı kavgası değilse…

* 15/06/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

10 Haziran 2016 Cuma

İkinci işini iyi yapan asıl işini ihmal eder

Bir padişahın sefer esnasında atının üzengisi bozulur. Eratın içerisinde tamirci aranır. Bir asker  tamir eder. Padişahın hoşuna gider askerin ustalığı. Bir kese altınla ödüllendirir askeri.. Ardından askerin işine son verir. Adamları: "Oldu mu ya padişahım yaptığınız. Aynı anda ödül ve ceza verdiniz" derler. Padişah: "Oldu. Hem de çok iyi oldu. Çünkü üzenginin tamirini çok güzel yaptı. Demek ki bu konuda maharetli. Fakat bu bizim askerimiz. Görevi asıl askerliktir. Eğer bir insan bir başka işi kendi işinden  daha iyi yaparsa esas kendi işini, asıl görevini ihmal eder. Bu yüzden askerlik görevine son verdim" der.

***
Ülker grubu bisküvi ile birlikte ün yapmış, kaliteyi yakalamıştı. Çalışanları Ülker'e gelerek: "Efendim! Kek, çikolata gibi alanlara da girelim" dediklerinde Ülker: "Gireriz girmeye. Hatta bisküvi gibi en alasını da yaparız. Fakat asıl işimiz olan bisküviyi unuturuz. Bu yüzden şimdilik bisküvi dışında bir başka alanda çalışmayalım, eforumuzu bir başka alanda tüketmeyelim" diyerek başka mamullere  uzun süre girmez.

***
Hastanede  aynı anda iki bebek dünyaya gelir: Biri bir Çingene ailesine ait, diğeri ise soylu ve itibarlı bir aileye. Zengin aile daha güzel görünen Çingene çocuğuyla kendi çocuklarını değiştirir. Aile çocuğu en iyi okullarda okutmak için çabalar, özel hocalar tutar, en iyi okullarda eğitim gördürür. Fakat çocukta beklenen başarı bir türlü gelmez. Çocuk fırsat buldukça sepet örmek için kendine meşgale bulur. Çünkü sepet örmede çok maharetlidir. Çingene ailesinin götürdüğü çocuk ise, önüne yapması için konan sepeti bir türlü örmez, hatta öremez. Ailesinin her türlü engellemesine rağmen çocuk okur, bürokraside iyi bir görev alır. Hikayede görüldüğü gibi her şey, herkes aslına çekiyor.

***
Kamu kurum ve kuruluşlarda işe adam almaktan ziyade adama iş bulunur.  Çünkü işe uygun aday bulmaktan ziyade  uhdemize verilen arpalıklara ahbap-çavuş ilişkisi içerisinde 'yakınlarımızı' doldururuz. Hiç emaneti ehline vermeyiz. Aldığımız eleman alındığı işte becerisini göstereceği yerde üzerine birinci derece vazife olmayan alanlarda maharetini gösterir. Başka işi yapa yapa esas yapacağı işi unutur, ya da ihmal eder.

***
Türkiye gibi yerlerde kamuda çalışanların büyük bir çoğunluğu sevdiği, istediği ve ilgi alanına giren bir işte çalışmaz. Zorla ya da zoraki girdiği işten emekleyerek emekli olur. Çünkü istemediğimiz bir evlilik yaparız. Esas maharet ve yeteneğimizi kamuda çalışırken ikinci işimizde gösteririz. İkinci işimiz bir müddet sonra asıl işimiz olur çıkar. Kamu görevimizi ise sosyal güvencemizin devamı için dostlar alışverişte görsün çerçevesinde yürütürüz. Çünkü kamuda yüksek performans aranmaz, düşük profil ile çalışılır, orası üretim yeri değildir. Kendi ikinci işimizde yorulur, birinci işimizde ise dinleniriz. Tıpkı bir piknik yeri gibidir kamu. İdare etme ve arazi olma yeridir orası. Asla sırtımız terlemez. Lafa geldiği zaman da mangalda kül bırakmayız: Boğazımızdan haram lokma daha geçmedi gibi iddialı sözler de söyleriz. Sözde dürüstlüğü de kimseye vermeyiz. "Benim gibi insan kamuda bu kadar paraya çalışmaz, değerim bilinmiyor" gibi sözlerle de kendimizi kandırdığımız gibi çevremize de "Bulunmaz Hint kumaşı" olduğumuz imajı vermeye çalışırız. Özel sektör, kamunun verdiği maaştan üç katı daha fazla versin asla özeli tercih etmeyiz. Genelde az maaşla kamuyu tercih ederiz. Çünkü garantili bir iştir bizim aradığımız. Oradan emekli oluruz. Sağ eli maharetli olana sol elini, sol eli maharetli olana da sağ elini kullanacak  şekilde kamuda iş verilir. Yani salağa solak, solağa da salak iş veririz. Böylece yuvarlanıp gideriz. Sonuç: İliklerine kadar emdiğimiz kamu için: "Devlete 25 yıl hizmet ettim" der, yolumuza devam ederiz. Yolumuzu buluruz kısacası. yeter ki arayalım...

 Ekmeğini yediğimiz çanağımıza  pislemeyelim. Asıl işimizi layıkıyla yapalım. Tali işimizde boğulup kalmayalım. Namaz kılacağım derken orucu, oruç tutacağım derken namazı ihmal etmeyelim. Sap ile samanı karıştırmayalım.  Her birini zamanında yerli yerinde yapalım. Malumunuz Ebrehe, Kabe'yi yıkmak için geldiği esnada aynı zamanda Mekkelilerin develerine de el koymuştu. Abdulmuttalip develerini istemeye gittiğinde Ebrehe: "Ben  seni Kabe'yi yıkma diye ricaya geldin sandım. Halbuki sen, develerinin derdindesin" deyince Abdulmuttalip: "Ben develerin sahibiyim, develerimi istiyorum. Kabe'nin sahibi başkadır. O, Kabe'sini koruyacaktır" cevabı verir. Biz de uhdemize verilen esas işimize yoğunlaşalım. Çünkü o iş bize emanet olarak verilmiştir. Üzerimize birinci derece verilmeyen işlerle kendimizi avutmayalım...

Herkesin yeteneğine uygun, hakkaniyete uygun bir şekilde çalıştığı işte bir farkındalık oluşturacak şekilde değer/ler üretmesi temennisiyle...10/06/2016