28 Nisan 2016 Perşembe

İt taşlamak

Beraber okuduğunuz bir arkadaşınızın babasıyla karşılaştığınız zaman laf lafı açar: Ne yapar bizim arkadaş dersin. Babası: "Ne yapacak it taşlar" cevabı verir. İt taşlamak: Boş işler peşinde koşan, haytalık yapan, okumayan kişiler için söylenir. Bu konuyu nereden açtınız derseniz anlatayım efendim:

Malumunuz dün 2015-2016 öğretim yılı 2. TEOG sınavı yapıldı. Bir öğrencimiz sınava gelmedi. Annesini aradık, işte olduğunu söyledi. Babasını aradık cevap vermedi. Sınıf arkadaşlarından öğrencinin evini öğrendik. Son çare okuldan bir hizmetli arkadaşı çocuğun evine gönderdik getirmesi için. Hizmetlimiz öğrenciyi evinde bulamaz. Evin kenarında çocuğu bulur getirir. Çocuk sınava girdi. Hizmetliye neredeymiş diye sorduk: Köpeğini kaybetmiş, üç gündür bulamamış, bu gün de onu aryormuş, ben o şekilde buldum, dedi.

İçinizden sanane gelmezse sınava dediğinizi duyar gibiyim. Banane olur mu, ceremesi beni bulacaktı? Sonradan telafi sınavına girecek, işin gücün yoksa uğraş dur.

Köpeğini arıyormuş deyince hemen aklıma girişte yazdığım 'İt taşlamak' deyimi geldi. Bizim öğrenci biraz erken başlamış ama olsun. Erken kalkan erken yol alır, öyle değil mi?

Herkesin öncelik ve önem verdiği farklı demek ki. Bizimkinin önceliği köpek taşlamak. Anadolu'da eskiden çok kullanılan bu deyimi yeniden hatırlattığı için kendisine ne kadar teşekkür etsek azdır. Sağ olasın adaşım.

Sizin de var mı böyle öğrenciniz? Kıskanmayın, çalışın sizin de olsun. 28/04/2016

Sana göre dünyada senden başka iyi bir insan var mı?

Duydum ki hızlı bir şekilde tırmandığın makamda yaptıklarının karşılığını almış, semeresini görmüşsün. Vekaleten yürüttüğün görev için asaletin gelmiş. Seni tebrik ederim.

Hak ettin ama. Az mı mücadele ettin bu makamda, gücünü makamdan alarak. Aslında sen bir aracı idin. Biliyorsun "Bir hayra sebep olan o hayrı yapan gibidir."  Senin ki bu değerli sözle tam örtüşmüyor. Burada hayra sebep olan öbür dünyada karşılığını alır. Senin ki daha iyi. Sen işini öbür dünyaya bırakmadın.  Sebep olduğun iyiliğin karşılığını bu dünyada iken aldın. Artık ayaklarını yere basabilirsin, tapu gibi asalet belgen var elinde. Dün ayaklarını yere sağlam basamıyordun. Çünkü burnunun önünü göremediğin gibi yarınının ne olacağını da bilmiyordun.

Dün kendini ispatlamak ve sana gösterilen makamda kalıcı olmak için çok çalıştın çok.  Büyük bir operasyon yaptın. Çok kelle aldın. Kimin ayağını kaydır dedilerse "Eyvallah! Baş üstüne" dedin yaptın. Çünkü emir eri olmak böyle bir şey.  O günlerde  tıpkı kadrolu olmayan ineğin verdiği gibi gerekirse günde 40 kilo süt verdin.  Çünkü kendini ispatlaman gerekiyordu. İspatladın işte. Artık çok çalışmana gerek yok. Günde 4 kilo süt verebilirsin. Çünkü kimse senin ayağını kaydıramaz artık bundan sonra. Aslında bu makam seni kesmez, sen yine emir almaya devam et, daha yüksek makamlar seni bekler.

İnsan alışınca hiç zorlanmaz. Hani filmlerde  birini temizlemek için kiralık katil aranır.  İhtiyaç sahibi birisine bu teklif götürülür. Adam ne kadar  muhtaç olsa da teklifi geri çevirir: Ben Allah'tan korkarım diye. Sonunda mecburiyetten gider. Makam, şöhret ya da para için tanımadığı adamı öldürür. Bir süre içeride yattıktan sonra çıkar, patronu onu bir yere getirerek makam sahibi yapar, paraya da para demez. Hapiste her ne kadar tövbekar olsa da alışmıştır bir kere. Dün karıncayı incitmekten kaçınan kişi, olur artık seri katil. Çünkü makam, şöhret devam etmelidir. Senin ki de öyle. O makamda tutunmak amacıyla kelle koltukta  az mı suçlu-suçsuzun kellesini aldın, az mı insanın ayağını kaydırdın? Kim yapabilirdi ki bunu. Üstelik insanlarla alışveriş yapmadan, komşuluk yapmadan, yolculuk yapmadan dedikodu kültürüyle yaptın bu işi. Ağzında dualıydı hep... Biliyorsun ihale, yapabilecek olana verilir. Zaten emaneti ehline vermeyecek miydik biz? Bu işler için senden iyisini mi bulacaklardı. Alnının akıyla çıktın bu işten. Önünde efendilerinin midesini bulandıran insanları, besmeleli katilliğinle ekarte ettin. Boşluğu doldurmak için yine sana listeden verilenleri yerleştirdin. Aslında her yeri sen idare edebilirdin. Ama ekip ruhu olmalı değil mi?  Artık siz büyük bir aile oldunuz, bir aşiret gibi. Kim durabilir sizin karşınızda. Zaten rüzgar da hep sizden yana. Ama senin en çok neyini sevdim biliyor musun? Kellesini aldığın her insan için bir gerekçe buldun ya sana hayran kaldım gerçekten. Sen Şeytana pabucunu ters giydirirsin. Bravo sana!

Sahi, sana göre dünyada -senden başka- iyi bir insan var mı? Haydi buna cevap ver de konuyu kapatalım. Cevap veremezsin. Çünkü ağa-babalarına sorman gerekir. Çünkü sen onlar olmadan bir hiçsin. İraden yok, öz güvenin yok. Gücünü makamdan alan bir zavallısın. Şunu da unutma!  Seri katillerin, emir erlerinin makamları ila nihaye devam etmez. Bir müddet sonra ayak bağı olur, onu da bir başkasına temizletirler.

Tekrar hayırlı olsun Çingene beyliğin!... Seni çekemeyenler, seni kıskananlar çatlasın...

Kimden mi bahsediyorum? Yapan ve gocunan her kimse... 28/04/2016


27 Nisan 2016 Çarşamba

Derdimiz Matematik*

27/04/2016 Çarşamba günü 8.sınıfta okuyan öğrenciler Türkçe, Matematik ve Din Kültürü derslerinden sınava girdiler lisede daha iyi bir okulda okumak için. Sınavdan çıkan öğrencilere nasıl gitti diye sordum: " Matematik zordu hocam" dediler.

Her çocuğun korkulu rüyası  bu Matematik. Bu güne kadar bu dersle ilgili, "Kolaydı" sözünü hiç duymadım.  Matematik=problem, problem=Matematik dense yeridir. Hiçbir konuda birleşemiyoruz ama Matematiğin zorluğunda biriz ve beraberiz. Bu ülkenin ortak bir derdi var. Hele şükür! Sorun; dersin kendisinde mi, hocasında mı, müfredatta mı?  Bilemedim gitti.

2015-2016 yıllarında yapılan sınavlardan Matematik net ortalamalarına bir bakalım: 2015 TEOG sınavında öğrenciler 20 Matematik sorusundan ortalama 7,6 net,  2016 YGS Matematik sınavında öğrenciler 40 sorudan  7,9 net,  2015 LYS Matematikte  9,72 net,  2015 LYS Geometride ise  3,78 net yapabilmişlerdir. 2012 PISA(Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Progr.) sonuçlarına göre Türkiye 65 ülke  içerisinde Matematikte  42.sırada.

Ben Matematik özürlüyüm. Fakat yukarıdaki istatistiğe bakarsak bu özürden Türkiye’de baya nasibini almış görünüyor. Eğitimimiz SOS veriyor. Matematik ise eğitim sistemimiz içerisinde en altlarda yaşam mücadelesi veriyor. Derdim bu dersi öğrenemediğimizdir. Bildiğim kadarıyla bu ders ortaokullarda haftada 4 saat iken 5 saate, liselerde ise 6 saate çıkarılmıştır. Öğrenci ilave olarak okullarda açılan yetiştirme kurslarına katılıyor, etüt merkezlerine gidiyor, özel ders alıyor. Aldığı yardımcı kaynağın haddi hesabı yok. Sonuç, sıfır elde var sıfır idi eskiden.  Şimdi eksiye doğru gidiyoruz. Hem de tam gaz  geri vitesle.

Ben burada en düşük net ortalaması olarak Matematiği konu edindim. Diğer derslerimizde de durum pek  iç açıcı değil. Sorunu çözmek için isterseniz tüm dersleri kaldıralım yerine hep Matematiği koyalım. Sonucun değişeceğine ihtimal vermiyorum. O zaman çözümü nerede arayacağız?

Matematik özürlü birisi olarak bu dersle ilgili öneride bulunmayı kendimi yeterli görmem. Fakat  bu ülkede herkes bilmediği ve anlamadığı alanda konuşuyorsa ben de birkaç kelam etmek isterim bu konuda: Bir defa başarının temelinde sevme vardır. Öğrenci bir dersi sevmezse asla o dersten başarılı olamaz. Ders saatlerinin  artırılmasına ve  takviye derslere rağmen hala mesafe alınamıyorsa bu dersin müfredatı ağırdır, hafifletilmesi gerekir. Konular -gelişmişlik seviyesine göre- öğrencilerin seviyesinin üzerinde olabilir. Öğretmen öğrencinin seviyesine inemiyor olabilir. Bir yılda öğrenilecek konu sayısı fazla olduğundan tam öğrenilmeden ve hazmedilmeden diğer konuya geçilmiş olabilir. Teori olarak öğrenilen bu dersin pratiğe dönüştürülmemesi de öğrenme eksikliklerinden biri  sayılabilir. Öğrendiği konuların günlük hayatta nerelerde kullanılacağını bilmemesi öğrenciyi dersten uzaklaştırabilir. Öğrencinin sayısal zeka olmaması, öğretmenin  dersi zorlaştırarak öğrencinin özel ders almasına zemin hazırlaması, öğretmen sirkülasyonunun çok olması ve öğrencinin iyi bir temel almaması… gibi nedenler sayılabilir. 

Önemli bir ders olan bu dersten öğrencilerimizin başarılı olması için sorumluluğu olan herkes şapkasını önüne koyup düşünmelidir: MEB’i, öğretmeni, öğrencisi, velisi, yöneticisi…Hiçbir şey aklımıza gelmiyorsa bile bugünkü metotlarımızı değiştirelim yeter. Hani adama: “Şu içkilerden hangisi iyi? Tadına bir bak” demişler ya. Adam ilk şişeden içer içmez: “Şu öbür şişe daha iyi” demiş. “Daha onun tadına bakmadın,  nasıl bildin deyince  adam: “Doğru. Onun tadına bakmadım. Ama hiçbir şey bu içtiğimden daha kötü olmaz” cevabı verir.

Evet! Kullanmadığımız diğer yöntemler daha iyi. Bu metotla bırakın net sayısını yükseltmeyi. Mevcudu korusak daha iyi. Çünkü her geçen gün daha kötüye gidiyoruz.


Zeka bakımından dünya çocuklarının içerisinde en önlerde olan bu ülkenin çocuklarını okullu olduktan sonra bu hale getiren elimizdeki sihirli deynek nedir? İsterseniz araştırmaya buradan başlayalım. Çünkü kimse burnundan kıl aldırmıyor.  27/04/2016

*30/04/2016 günü Anadolu'da Bugün Gazetesinde yayımlanmıştır.