21 Mart 2016 Pazartesi

Bu Kitap Bana Beleş

Yıl 2005-2006 öğretim yılı. İngilizce öğretmenim yanıma geldi. "Hocam Meb'in bastırdığı ders kitabı iyi değil. Yayınevi, 130 lira olan bu kitabı bizim okula özel; tüm öğrenciler aldığı takdirde 90 liraya verecek. Ne dersin, aldıralım mı?" Hocam illa bu kitap olacaksa bak elinde bir kitap var. Öğrencilere fotokopi yap, ver dedimse de kitabın dışarıdan geldiğini, fotokopi ile çoğaltmanın yasak olduğunu söyledi. Hangi kitapçılarda satıldığını sordum. "Hocam tek kitapçı da satılıyor, falan yayınevi dedi. Ben bir görüşeyim dedim ayrıldım.

Çocuğum da 9. sınıf öğrencisi. Ondan da aynı kitabı istemiş öğretmeni. Bir öğretmen kendi çocuğu için 60 liraya almış aynı kitabı.  Girdim kitapçıya. Fİyatına 125 lira dedi. Ardımdan giren birisine 130 TL dendi. Kitapçı az tenhalaşınca bir arkadaş 60'a almış sizden. Bana da bu fiyata verin dedim. "Olmaz" dediler. Az sonra hangi okulda çalıştığımı sordular. ... Anadolu Lisesi dedim. "O okuldaki göreviniz nedir" dendi. Müdürüyüm deyince "Hocam niye söylemiyorsun müdür olduğunu. Al kitabı senden para isteyen mi var" dedi. Olmaz dedim parasız olmaz. Bana bir fiyat söyleyin. ... falan öğretmenin çocuğu için aldığı 60 TL'den bana da verin dedim. "Hocam anlatamadık galiba. Sizden para istemeyiz." Para konusunda ısrar edince "At hocam şuraya, ne verirsen ver." Bana miktar söyler misiniz dedim. "Biz senden para istemiyoruz ama vereceksen 50 TL ver" dediler. Ardından da haftaya,  Almanca kitabı da gelecek. Sizin gelmenize gerek yok. Çocuğunuza parasız verelim" dediler. Çıkarken siz bu kitapları bize bedelsiz veriyorsunuz. Siz nereden kazanacaksınız dedim. "Hocam sizin öğrencilere de vereceğiz biz oradan ayarlarız. Merak etme" cevabını aldım. Vedalaşıp ayrıldım.

Okulumun öğretmenine geldim. "Hocam yayınevinin pazarladığı kitabı almıyoruz. Al sana fotokopi makinesi. Çekebildiğin kadar çek. Cezası varsa ben çekerim ceremesini" dedim. Sağ olsun öğretmenimiz de anlayışla karşıladı. Meseleyi bu şekilde kapattık.
*
Kapattık da. Kapattık demekle bitmiyor. Daha Almanca kitabı da lazım. Çocuğuma Almanca kitabı alacağım. Bedava verecek olan yayınevine gitmeyip piyasada da başka satan olmayınca ikinci eli bulabilir miyim diye Rampalı Çarşı'ya gittim. Bir kitapçıdan ikinci elini, her yeri karalanmış bir kitap buldum. Fiyatını sordum. 30 lira dedi. Emin misin dedim. "Elbette eminim" dedi. Kitabın yenisinin fiyatını biliyor musun dedim. "Hayır" dedi. Yenisi 20 TL deyince "Öyle mi? O zaman sen 10 TL ver dedi. Parayı verip çıktım.
*
Devletin kitapları ücretsiz vermesini asla tasvip etmedim. Eğer veriyorsa öyle zannediyorum bu şekil pazarlama ve tekelleşmenin payının da olduğunu düşünüyorum. Bu da geçti gitti yahu!

10 sene önceki kirli çamaşırları yine çıkardın geldin diye düşünebilirsiniz? Her şey bugün çarşıya çıkarken 8. sınıfa giden  çocuğum, namı diğer Hoşçocuk'un: "Baba! İngilizce öğretmeni performans ödevi olarak ... kitabını almamızı söyledi. Sanırım, ... kitapçı da satılıyormuş" deyince eski defterler dağarcığıma üşüşüverdi. Ne oluyoruz? Yeniden eski günlere mi döndük dedim hemen. Kafama üşüşen bu bilgileri sizinle paylaşıp başımdan atmak istedim. Başka da bir niyetim yok. 21/03/2016

20 Mart 2016 Pazar

Bu yönetici daha şeffaf


Yöneticiler hesap verebilir ve şeffaf olmalı diye söyleriz ya hep. Nihayet biz böyle bir yöneticiye sahip olduk.  

19/12/2015 tarihinde (http://dilinkemigiyok.blogspot.com.tr/2015/12/ad-konmams-bir-hastalk-turu.html) adresimde paylaştığım mangal yakan kişi önceki yöneticimizdi. Çatıda mangal yaktığını karşı komşu zilime basıp “Çatınızda yangın var” demesiyle haberdar olmuş, çatıya doğru yöneldiğimizde az sonra kokusu çıkmıştı: Yöneticimiz çatıda mangal partisi yapıyordu. Bu sene o yöneticimiz evini satıp bir başka yere gitti. Apartman otomatiğinin aylık elektrik borcunu ödemesi için bir komşumuza sözlü görev vermiştik. O da şimdilerde “Apartmanın yöneticisiyim” diye dolaşıyor. Ama olsun. Zaman zaman dış kapıyı niçin açık bırakıyorsunuz. Yönetici olarak kapalı tutmanızı istiyorum” dese de  adam kendine bir  görev biçmiş. Artık yöneticimiz o.

Pazar günleri çarşıya çıkma alışkanlığım yok. Nedense bugün çıktım. Bir iki saat sonra eve döndüm. O da ne? Dört yol ağzındaki apartmanın kaldırımında herkese yaktığı dumanı teneffüs ettiren ve Pazarlarını zehir ettiren  biri var.  Baktım bizim yönetici. Mangalı yakmış, üzerine de tavuğunu koymuş: Pişiriyor. Bize de komşuda pişen olarak dumanı ve kokusu kaldı. Yol ağzından ikinci kattaki ev ahalisine emir yağdırması ve iş yapıyorum havası içerisindeki havası görülmeye değer gerçekten. Görüntüsünden yaptığı işin çok kötü olmadığına kendini inandırmış ve sorumlu koca havası vermesi ise ayrıca görülmeye değer. Aslında yaptığı haltı sizinle de paylaşmak isterdi ama kendisi Facebook özürlü. Siz de benim yazı ile yetinin.

Anlayacağınız her şeyiyle alın size şeffaf bir yönetici. Hep istemiyor muyduk; yöneticiler şeffaf olmalı , hesap verebilmeli diye. Buyurun her iki özelliğe sahip bir yönetici. Öyle zannediyorum. Tavuğun gelen kokusu  benim ağzımın suyunu akıtırken sizler de böyle bir yöneticiye sahip olamadığınız için kendinizi dünyanın en bahtsız apartman sakini olarak  bu yazıyı üzülerek okuyorsunuz.  Çok üzülmenize gerek yok. Eğer isterseniz böyle şeffaf bir yönetici sizlere bir telefon kadar yakınım. Beni ararsınız. Ben de elektrik parası yatırmanın dışında sorumluluk ve görev vermediğimiz yöneticimizi, sizin apartmanın yöneticiliğini de yapması için yönlendirebilirim.

Bu yöneticideki şeffaflığı ve kendisine karşı öz güveni görünce  çatıda mangal yakan yöneticiyi kınadım gerçekten. Çatısında ve apartmanının  kaldırımında  bir mangal dahi yakamayan sizleri daha şiddetli kınıyorum. Üstelik milli servet demeden aracınızla piknik yerlerine gidiyorsunuz. Ne gerek var. Üstelik apartman önündeki usul, daha hesaplı, daha ekonomik, daha ucuz. Hem de külfetsiz.  Yapamadınız, yapamazsınız biliyorum. Halbuki yapacağınız tek şey ar damarınızı  çatlatmak. Yok biz yapamayız diyorsanız; çatlayın emi!


Seçin, beğenin hangi yöneticiyi istersiniz. Çatıda mangal yakanı mı, yoksa meydan da mangal yakanı mı? Tercih sizin. Sizin için eğer isterseniz, şu anda yapabileceğim tek şey: duadır. Darısı başınıza… 20/03/2016

18 Mart 2016 Cuma

O bana vezir ol dedi. Ben rezil olmayı seçtim**

İşittim ve isyan ettim

Nisa 46 da Allah, Yahudileri anlatırken "İşittik ve isyan ettik" dediklerini belirtir. Okudukça, bu Yahudiler ne kadar da döneklermiş. Daha inandık der demez hemen ardından isyan ediyorlar. Hiç de omurgalı değillermiş, sözlerinin erleri hiç değiller derdim. Hiç üzerime almazdım Yahudileri anlatıyor diye. Ne de olsa ayet Yahudiler hakkında inmiş diye kendimi avuturdum.

Müslümanların ve İslam dünyasının içler acısı durumunu düşününce Allah, Yahudiler üzerinden insan psikolojisini, insanın tiyniyetini anlatıyormuş da hiç oralı olmamışım. Bugünkü yaşantıma bakıyorum ve benim tavrım Yahudi zihniyetinden farklı değil. Teoride "İşittik ve itaat ettik" diyorum. Pratikte ise isyanlara oynuyorum. Zira Allah:

-Adam öldürme diyor. Ben öldürüyorum. Hatta katliam yapıyorum.
-Kendi kendini öldürme diyor. Ben canlı bomba oluyor, başka masumları da helak ediyorum.
-Aklını kullan diyor. Ben başkasının aklıyla hareket ediyorum. Onların emir eri oluyorum.
-Zinaya yaklaşmayın diyor. Ben zina, taciz dahil,  her türlü tecavüze yelken açıyorum.
-Gıybet etme. Çünkü gıybet, ölmüş kardeşinin etini yemek gibidir diyor. Ben üç öğün yemekten fazla dedikodu yapıyorum.
-İftira atma diyor. Ben iftirayı da geçtim. Artık algılar oluşturuyorum.
-Pişman olmamak için bir haberin doğruluğunu araştır diyor. Kullanacağım  bir haber ise eğer balıklama atlıyorum; rakibimi alt etmek için.
-Birbirinizle tanışasınız diye farklı halk ve kabileler olarak yarattım diyor. Ben ırkımı üstünlük emaresi olarak kullanıyor. Bir başkasına Zenci muamelesi yapıyorum.
-Şüphesiz kulak, göz ve kalp yaptıklarından sorumlu tutulacaktır diyor. Ben cahil cesaretiyle tüm vücudumu kullanıyorum bir başkasını ezmek için.
-Emanetleri ehline verin diyor. Ben, benden olana veriyorum.
-Birine olan düşmanlığınız adaleti elden bırakmanıza sebebiyet vermesin diyor. Ben, elde ettiğim makam gücünü başkasını ezmek, yok etmek için kullanıyorum.
-Ben tövbe edenleri ve temizlenenleri severim diyor. Ben hafif bir hata, hafif bir yalpasında ezip geçiyorum hata ve yanlış yapanı.
-Faiz yiyenler Allah ve Resulüne harp açmış gibidir (kazanamazsınız) diyor. Ben adını değiştirip mecburum diye afiyetle yiyorum, harcıyorum. Üstelik fetva veren akıl hocalarım var. Tek umudum, ya yenersem ümidiyle yaşamak.
-Saçıp savuranlar Şeytan'ın kardeşleridir diyor. Ben her şeyi ihtiyaç diyerek haceti asliyeden kabul ediyorum. Harcadıkça harcıyorum.
-İyiliği emret, kötülükten sakındır diyor. Ben , bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyorum.
-Çalmayın diyor. Ben özellikle kamu malını kendime ya da başkasına peşkeş çekiyorum.
-Emir olunduğun gibi dosdoğru ol diyor. Ben, bu doğruluğu başkasından bekliyor ve kendimi alemin doğru, dürüstü görüyorum…

Hasılı Rabbim, “İşittik ve itaat ettik deyin” diyor. Ben “İşittim ve isyan ettim” diyorum. Emirlerine kulak asmadığıma yüzlerce örnek verebilirim. Bu şekilde kendi başıma buyruk yaşadığım İslam beni vezir mi yapar, yoksa rezil mi? Ben ve içinde bulunduğum İslam dünyasının yerlerde sürünen yaşantısını görünce rezil olduğum anlaşılıyor. Eğer “İşittim, itaat ettim” deyip O’nun emirlerine uygun hareket etseydim, O ve gönderdiği İslam beni vezir yapacaktı. Ama ben rezil olmayı seçtim. Evet yaşadığım bu İslam beni rezil etti maalesef.


Tercihlerimiz bizim yapıp ettiklerimize göre şekillenmiyor mu? Sünnetullah budur. Kendi düşen ağlamaz. Bende bu isyan azmi oldukça vezirlik kim ben kim? Rezil olmaya devam. Çünkü “Bir topluluk kendini değiştirmediği müddetçe Allah hiçbir topluluğu değiştirmez.”

"Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Şayet Sen bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmez  isen biz hüsrana uğrayanlardan oluruz." (Zaten olduk.) 18/03/2016

** 18/03/2016 tarihinde Kahta Söz Gazetesinde "İşittik ve isyan isyan ettim" ismiyle yayımlanmıştır.