Ana içeriğe atla

O bana vezir ol dedi. Ben rezil olmayı seçtim**

İşittim ve isyan ettim

Nisa 46 da Allah, Yahudileri anlatırken "İşittik ve isyan ettik" dediklerini belirtir. Okudukça, bu Yahudiler ne kadar da döneklermiş. Daha inandık der demez hemen ardından isyan ediyorlar. Hiç de omurgalı değillermiş, sözlerinin erleri hiç değiller derdim. Hiç üzerime almazdım Yahudileri anlatıyor diye. Ne de olsa ayet Yahudiler hakkında inmiş diye kendimi avuturdum.

Müslümanların ve İslam dünyasının içler acısı durumunu düşününce Allah, Yahudiler üzerinden insan psikolojisini, insanın tiyniyetini anlatıyormuş da hiç oralı olmamışım. Bugünkü yaşantıma bakıyorum ve benim tavrım Yahudi zihniyetinden farklı değil. Teoride "İşittik ve itaat ettik" diyorum. Pratikte ise isyanlara oynuyorum. Zira Allah:

-Adam öldürme diyor. Ben öldürüyorum. Hatta katliam yapıyorum.
-Kendi kendini öldürme diyor. Ben canlı bomba oluyor, başka masumları da helak ediyorum.
-Aklını kullan diyor. Ben başkasının aklıyla hareket ediyorum. Onların emir eri oluyorum.
-Zinaya yaklaşmayın diyor. Ben zina, taciz dahil,  her türlü tecavüze yelken açıyorum.
-Gıybet etme. Çünkü gıybet, ölmüş kardeşinin etini yemek gibidir diyor. Ben üç öğün yemekten fazla dedikodu yapıyorum.
-İftira atma diyor. Ben iftirayı da geçtim. Artık algılar oluşturuyorum.
-Pişman olmamak için bir haberin doğruluğunu araştır diyor. Kullanacağım  bir haber ise eğer balıklama atlıyorum; rakibimi alt etmek için.
-Birbirinizle tanışasınız diye farklı halk ve kabileler olarak yarattım diyor. Ben ırkımı üstünlük emaresi olarak kullanıyor. Bir başkasına Zenci muamelesi yapıyorum.
-Şüphesiz kulak, göz ve kalp yaptıklarından sorumlu tutulacaktır diyor. Ben cahil cesaretiyle tüm vücudumu kullanıyorum bir başkasını ezmek için.
-Emanetleri ehline verin diyor. Ben, benden olana veriyorum.
-Birine olan düşmanlığınız adaleti elden bırakmanıza sebebiyet vermesin diyor. Ben, elde ettiğim makam gücünü başkasını ezmek, yok etmek için kullanıyorum.
-Ben tövbe edenleri ve temizlenenleri severim diyor. Ben hafif bir hata, hafif bir yalpasında ezip geçiyorum hata ve yanlış yapanı.
-Faiz yiyenler Allah ve Resulüne harp açmış gibidir (kazanamazsınız) diyor. Ben adını değiştirip mecburum diye afiyetle yiyorum, harcıyorum. Üstelik fetva veren akıl hocalarım var. Tek umudum, ya yenersem ümidiyle yaşamak.
-Saçıp savuranlar Şeytan'ın kardeşleridir diyor. Ben her şeyi ihtiyaç diyerek haceti asliyeden kabul ediyorum. Harcadıkça harcıyorum.
-İyiliği emret, kötülükten sakındır diyor. Ben , bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyorum.
-Çalmayın diyor. Ben özellikle kamu malını kendime ya da başkasına peşkeş çekiyorum.
-Emir olunduğun gibi dosdoğru ol diyor. Ben, bu doğruluğu başkasından bekliyor ve kendimi alemin doğru, dürüstü görüyorum…

Hasılı Rabbim, “İşittik ve itaat ettik deyin” diyor. Ben “İşittim ve isyan ettim” diyorum. Emirlerine kulak asmadığıma yüzlerce örnek verebilirim. Bu şekilde kendi başıma buyruk yaşadığım İslam beni vezir mi yapar, yoksa rezil mi? Ben ve içinde bulunduğum İslam dünyasının yerlerde sürünen yaşantısını görünce rezil olduğum anlaşılıyor. Eğer “İşittim, itaat ettim” deyip O’nun emirlerine uygun hareket etseydim, O ve gönderdiği İslam beni vezir yapacaktı. Ama ben rezil olmayı seçtim. Evet yaşadığım bu İslam beni rezil etti maalesef.


Tercihlerimiz bizim yapıp ettiklerimize göre şekillenmiyor mu? Sünnetullah budur. Kendi düşen ağlamaz. Bende bu isyan azmi oldukça vezirlik kim ben kim? Rezil olmaya devam. Çünkü “Bir topluluk kendini değiştirmediği müddetçe Allah hiçbir topluluğu değiştirmez.”

"Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Şayet Sen bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmez  isen biz hüsrana uğrayanlardan oluruz." (Zaten olduk.) 18/03/2016

** 18/03/2016 tarihinde Kahta Söz Gazetesinde "İşittik ve isyan isyan ettim" ismiyle yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde