Almanya Başbakanı Türkiye'ye geldi. Görüşmelerin ardından iki lider ortak basın toplantısı yaptı. Açıklamalara yer vermeyeceğim ama Almanya Başbakanı'nın, "Türkiye'yi ABD'de görmek istiyoruz. Bunun için Türkiye'nin Kopenhag kriterlerini yerine getirmesi gerekli" açıklamasına, Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın, "Bizim Ankara kriterlerimiz var. Biz bu kriterlere göre hareket ediyoruz" şeklinde cevap vermesi, kulağa hoş gelse de göğsümüzü kabartsa da bana manidar geldi. Hiç inandırıcı gelmedi.
Meğer bizim Ankara kriterlerimiz varmış, biz neymişiz de haberim yokmuş dedim içimden.
Bildiğim kadarıyla AB’ye girmek isteyen ülkelerin AB'ye kabulü için üyeliğe başvuran ülkelerin, yerine getirmesi gereken ev ödevleri var. Bir ülke bu şart ve kriterleri yerine getirdiği takdirde AB ailesine kabul edilir.
AB serüvenimiz 1960'lara kadar gitse de 1999 yılında tam üyelik için resmen aday kabul edildik. Tam üyelik müzakereleri ise 2005 yılında başlatılmıştır.
İlk yıllarda Kopenhag kriterlerini yerine getirmek için çok çabaladık. Uyum yasalarını bir bir çıkardık. Hatta "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.” diyerek Anayasamıza ekledik.
Kısaca biz AB'ye girmek için çok uğraştık. AB ise bizi almamak için uğraştı. Sonunda müzakereler yapılmaz oldu. Ne onlar gelin diyor ne de biz bizi alın diyoruz. Kısaca ev ödevlerimiz yarım kaldı.
AB bizden çok sonra müracaat edenleri aldı. Onlar doğru ya da yanlış veya eksik, yazıp kayda aldıkları Kopenhag kriterlerine göre yoluna devam ederken öğrendik ki bizim de Ankara kriterlerimiz varmış.
Düşünüp taşındım. Aklıma bir kriter gelmedi. Hatta arama motoruna "Ankara kriterleri" yazıp arattım. Eme yarar yazılı bir kriter önüme çıkmadı.
Biliyorsunuz kriter demek, ölçüt, kıstas demektir. Bizim olsa olsa kritersizliğimiz olur diye düşünüyorum. Çünkü ne uluslararası ilişkilerde ne ekonomide ne adalet ne yönetim vs.de oturmuş bir kriterimiz yok.
Eğer kriterden ya da Ankara kriterleri sözüyle kastedilen,
Bize özgü bir yönetim tarzı ise,
Slogan ve hamaset ise,
Günübirlik yaşamak ise,
Adalet, kişilere ayar vermek ve had bildirmek ise,
Yargıya müdahale etmek ise,
Algı oluşturmak ise,
Şok üzerine şok geçirmek ve milleti şaşırtmak ise...
Bu kriterler bizde fazlaca var.
Yalnız bildiğim kadarıyla bunlar kriter değil, kritersizliktir. Lütfen birbirimizi kandırmayalım ve gözümüzün içine baka baka dalga geçmeyelim. Çünkü dalganın sırası değil.
Ha bunlar benim gözlemlerim ve değerlendirmelerim. Eğer gerçekten kriterlerimiz varsa buna şapka çıkarır ve gurur duyarım.
İstemez miyim ülkemizde her alanda bir kültür oluşmasını.
İstemez miyim kişilere bağlı olmayan kendi kendine işleyen bir devlet sistemimizin olmasını...
Bir de madem ki bizim Ankara kriterlerimiz vardı. O halde bir zamanlar Kopenhag kriterlerini yerine getirmek için niye uğraştık? Deseydik ya bizim kriterler sizin kriterlerden daha iyi deyip AB'ye tam üyelik için kapı kapı dolaşmasaydık.
Vah ki vah! Ne zaman, gerçeklerin üstünü örtmeye ve hamaset yapmaktan vazgeçip kendimizle yüzleşeceğiz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder