Tüm meslek hayatını belediyede geçirmiş ve üst düzey görev almış emekli bir belediyeci ile geçen gün bir çay ocağında iki arkadaşla birlikte çay eşliğinde sohbet ettik.
Söz döndü dolaştı. Geçmişte devlette üst düzey görev yapmış kişilere. Arkadaş dedi ki "Bir video izledim. (ya da yüz yüze dinledim de demiş olabilir).
Konuşmacılar arasında Mehmet Görmez ve Ali Bardakoğlu vardı. Önce Görmez konuştu. Arkasından Bardakoğlu’na söz verildi.
Hoca söze, ‘Görmez Hocamın anlattıklarının çoğuna katılıyorum. Sadece bazı izahlarına katkı babından ilavede bulunacağım’ dedi. Ardından sunumunu yaptı. İlaveden ziyade Görmez Hocanın bazı görüşlerinden farklı ve zıt bir görüş ortaya koydu. Konuşmasını bitirdi.
Görmez, Bardakoğlu’nu ayakta tebrik etti. “Üstadım, benim görüşlerime ilaveden ziyade bu konulara farklı bir açılım getirdin. Bu açılımlarına aynen katılıyorum. Çok müstefit oldum” demiş.
Arkadaşın bu anlattığını biz dinleyenler ağzımız açık dinledik. Özellikle farklı görüş serdedilmesine rağmen birbirlerini taltif etmeleri, saygı göstermeleri, bunu kırıp dökmeden yapmaları...
Hem Görmez hem de Bardakoğlu, donanımlı, birikimi, oturaklı, faydalı kişiler. Gittikleri her yerde topluluklar bunları can kulağıyla dinlerler. Çünkü hem dinletirler hem yeni şeyler söylerler.
Geçmişte her ikisi de DİB başkanlığı yaptı. Başkanlıklarını çok iyi yaptılar. Bugünkü hükümet geçmişte bu tip ağır insanlarla çalıştı.
Bugün her ikisi de emekliliklerinin ardından faydalı olmaya devam ediyorlar.
Görmez ve Bardakoğlu denince benim aklıma güzel üslupları gelir. Anlattığım anekdot da bunun en güzel örneği.
Bu tür bir üsluba toplum olarak ne de çok hasretiz. Çünkü hiçbir konuyu ön yargısız ve sözü kesmeden konuşamıyoruz. Konuşurken birbirimizi doğru dürüst dinlemiyoruz. Sesimizi yükselterek hatta belden aşağı vurarak muhatabımızı susturmaya çalışıyoruz.
Çok önem vermediğimiz üslup bence her işin başı. Üslup olmadan hiçbir şey olmaz. Hatta üslup asıldan önce gelir.
Üslup olmadan söylediğimiz her şey boştur ve güme gider. Küsmece, darılmaca arkasından gelir. Çünkü kötü üslubumuzla kırar geçiririz muhatabımızı.
Üslup her adamın harcı değil. Söyleyecek sözü olan, bu konuda birikimi olan, kendisini tekrarlamayan, muhatabına saygıyı esas alan, güç zehirlenmesi yaşamayanlar güzel üsluplarıyla tebarüz ederler. Söylediklerinin altı dolu olmayan, tüm bildikleri yüzeysel olan kişiler ise güzel üsluptan bihaber olurlar. Nasıl bir punduna getirip de bu konuşmayı sabote edeyim düşüncesine sahip olurlar. Allah var, bunu da becerirler. Çünkü kötü üslubu hayat felsefesi edinmişler.
İnanın, güzel üslup gibisi yoktur. Bizler güzel üslubu temel felsefe edinsek, aramızdaki farklılıkları zenginlik kabul eder, birbirimizin görüşüne katılmasak bile iletişimi kesmeden gül gibi geçiniriz. Birbirimizi ön yargısız dinlesek, savunma psikolojisini çalıştırmadan konuşsak, birilerine şirin gözükmeye çalışmasak, birilerinin adamı olmasak, inanın görüşümüz ne kadar farklı olursa olsun, aramızda hiç niza çıkmaz. Böylece birbirimizin görüşlerinden faydalanmaya çalışırız. Bu da bizi geliştirir.
Ah neredesin güzel üslup. Özledik seni. Gel de adam et bizi. En azından birbirimizin yüzüne bakacak yüzümüz olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder