Ana içeriğe atla

Futbolda Kaht-ı Rical

İthalat ve ihracat ürünlerinde ithalatın daha fazla olduğu, gelir ve gider tablomuzun denk olmadığı, bu yüzden sürekli cari açığımızın olduğu bir gerçek.
Gelir gideri karşılamadığından sürekli borç almak suretiyle devamlı faiz borcu ödemek durumunda kalıyoruz. Yani boyumuzdan büyük harcıyoruz ama boyumuz kadar üretmiyoruz. Ayağımızı da yorganımıza göre uzatmayınca ekonomik yönden iki yakamız bir araya gelmiyor.
Bu durum sadece ekonomide değil, hemen hemen her alanda böyle. Mesela futbolumuzu ele alalım.
Süper Lig kulüplerinin;
Çoğu futbolcuları yabancı,
Çoğu teknik direktörleri yabancı,
2024-2025 sezonunun ilk yarısında bazı kritik maçlarda görev yapan VAR hakemleri yabancı,
Sezonun ikinci yarısından itibaren tüm maçlarda görev yapacak VAR hakemleri yabancı.
Orta hakemlerin de yabancı hakem olması dillendiriliyor.
Hele şuna bakar mısınız. Süper Lig kulüpleri 14 yabancı alabiliyor. İki tanesi tribünde olmak şartıyla 12 tanesi oynayabiliyor.
Bu kadar yabancının içinde bu ülke futbolcusunu bulmak için mumla aramak gerek.
Adeta Süper Ligi, futbolcusundan teknik direktörüne ve VAR hakemlerine varıncaya kadar ülke futbolu yabancı işgali altında dense yeridir.
Kısaca futbolumuz yabancı futbolcu ve teknik adamların para kazandığı bir cennet. Cennet ülkede yaşıyoruz dedikleri bu olsa gerek. Bir farkla. Yabancılar için cennet bu ülke.
Bu yabancı futbolcu bu yabancı teknik direktörler bu yabancı VAR hakemleri bizimkilerden daha mı ucuza görev yapıyor? Böyle olsa hiç gam yemem. Adeta yabancılara ödenen paralar bizimkilere ödenenin kaç katı. Üstelik avro cinsinden.
Yabancı futbolcu ve teknik direktörler hedeflenen başarıyı yakalayamadığı zaman imzalanan sözleşme bitinceye kadar kuruşu kuruşuna parasını alıyor. Öncesinde gönderilenler ise tazminatlarını alıyorlar. Maaşı gecikti mi kıyameti koparıyorlar. Kulübü şikayet ediyorlar ve kulübü mahkûm ediyorlar.
Süper Ligimiz futbolcu ve teknik adamı yönünden bu bolluğu yaşarken Avrupa ve dünya kupasında ise gözle görülür bir başarımız yok. Ligde aslan kesilen takımlar Avrupa maçlarında tel tel dökülüyor. Yabancı bolluğundan milli takıma seçecek alternatif futbolcumuz pek yok. Seçilenlerin çoğu da Avrupa kulüplerinin alt yapısından yetişenler.
Bizde alt yapıya önem verme yok. Alt yapıdan doğru dürüst futbolcu yetişmiyor. Halbuki yabancıya çuval dolusu para verip borç batağına saplanmaktansa alt yapıdan yetişen futbolcularla başarıyı kovalamak daha kolay. Unutmayalım ki GS’nin 2000’li yıllardaki UEFA ve Süper Kupa başarısında GS alt yapısından yetişen futbolcuların payı büyüktü. GS’nin o zamanki kadrosunda üç, dört yabancı var idi. Diğerleri kendi çocuğumuz idi.
Ülkenin milli takımının teknik direktörü bile yabancı diyeyim de ne demek istediğim daha iyi anlaşılsın. Her alanda olduğu gibi futbol alanında da durumumuz bu.
Sanırım, futbolumuzda yabancı olmayan bir Federasyon başkanı bir de kulüplerin başkanları kaldı. Onları da yabancılardan seçelim, olsun bitsin. Belki de başarısızlığımızın sebebi bunlardır.
Sahi futbolda da bu kaht-ı ricali neye borçluyuz?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda...

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim de...

Komşu Ahmet Abi

Ardıçlı TOKİ'den 2+1 bir dairem çıktı. Daireyi teslim almaya gittiğimde, görevli ile birlikte daireye gittim. Kontrol amaçlı su verildiğinde, iki-üç dairede su kaçağı oluşmuş. Bir tanesi de benim dairenin üstünde imiş. Sızan su benim daireye gelmiş. Boyayı da kabartmış.  Görevli not aldı, buralar boyanacak diye.  Nisan ayında teslim aldığım daireye bakmak için temuz ayında tekrar gittiğimde, yeniden boyanan yerlerin yine kabardığını gördüm. Fotoğrafını çekip yönetime gösterdim. Tekrar boyayalım. Yalnız yine kabarır. Dairenin pencerelerini gündüz açık bırakıp kurutulması gerek. Kuruyunca haber verin boyayalım dedi. İyi de oturduğum ev ile TOKİ'deki evin mesafesi en 25 km var idi. Bir hafta boyunca günlük gelip kurutmak olacak iş değildi. Pencereleri açık bırakıp gitsem, havalar yağışlı. Açık pencereden evin ıslanma durumu da vardı. Ne yapayım ne edeyim derken dairenin üst katında birinin balkonda oturduğunu gördüm. Hanıma, gel hanım üst komşuya çıkıp durumu izah edelim. Kabul e...