Ana içeriğe atla

Sami Hoca

Sami YÜCE
İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi. 
Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi.
Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı. 
Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı. 
Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı. 
İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi. 
Büyükle büyük, küçükle küçüktü. 
Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı.
Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı. 
Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi.
Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı. 
Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim derdi. Borcun günü geldiğinde gerekirse başkasından borç bulur, o kişiye olan borcunu kapatırdı. 
Biraz borç ver dediğinde, bende yok ama senin için başkasından borç bulayım derdi. 
İhtiyacı olanları görür gözetirdi. Gerekirse onlar için başkasından yardım isterdi. 
İçi merhamet yüklüydü hep. 
Emekli olduğunda iki evi birden oldu. 
Annesinin ve babasının rahatsızlığında ziyaretini ve onlara bakımını ihmal etmedi. 
Yük olmadı, yük aldı hep. 
Birer yıl arayla önce babasını, ardından annesini gönderdi. 
Emekli oldu. Tam rahata kavuşacağım derken kendisi beyin kanaması geçirdi. 
Geçirdiği beyin kanamasıyla sevenlerini üzdü. 
8 ay yoğun bakımlarda kaldı. Uyanamadı ve yarım asrı geçen ömrünün ardından daha genç denebilecek bir yaşta; 2022'de babasını, 2023'de annesini uğurladıktan sonra 2024 yılında da (08.10.2024) benden bu kadar deyip kendisi de vefat etti. 
Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun. Sevenlerinin ve yakınlarının başı sağ olsun. Razıydık kendisinden. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde