Ana içeriğe atla

ABD'nin Öncü Kuvvetleri

Baştan öngördüğümü söyleyemesem de sonuçları itibariyle şunu söyleyebilirim. 

Nerede haklı veya haksız silaha ve teröre başvuran ayrılıkçı ve dinci bir örgüt varsa, bu örgütler kendiliğinden doğmamıştır. Birileri tarafından özellikle ABD tarafından yeri ve zamanı geldiğinde kullanılmak üzere kurulmuştur. 

Bu örgütler, kendiliğinden doğsa bile birileri bunlara destek vererek büyütüp kendilerine hizmet eder noktaya getirmişlerdir. Ekmeğini yiyen kılıcını sallar diye boşuna söylenmemiştir.

Bu örgütler, dış güçler özellikle ABD adına, bulundukları yerde vekalet savaşı verirler.

ABD bir ülkeye girmek isterse, o ülkeyle bir hesabı varsa, ilk önce bu örgütler ortaya çıkar. O ülkeyi kasıp kavurur. Bu örgütle mücadele ve o ülkeye huzur ve barış getirmek için ABD o ülkeye girer. ABD o örgütle mücadele için o ülkeye yerleşir. Kısaca bu örgütler ABD'ye düşman görünen ABD'nin öncü kuvvetleridir. ABD bir yere gireceği zaman bu örgütler sahneye çıkar. 

Bu örgütler ABD tarafından desteklenmesine rağmen ABD bu örgütlere, bu örgütler ABD'ye düşman görünürler. ABD bu örgütlere göre büyük şeytandır. Bu örgütler ise başı ezilmesi ve kökü kurutulması gereken terör örgütleridir. Bunu nasıl beceriyorlar bilmiyorum ama dünyanın gözü önünde, gözünün içine baka baka bunu yapabiliyorlar.

Bu örgütler özellikle dinci örgütler yaptıkları terörle seslerini duyururken, propaganda amaçlı çektikleri videolar insanları dinden de uzaklaştırıyorlar. Din bu ise biz o dinden değiliz deme noktasına geliyor büyük kalabalıklar. 

Desteğini dışarıdan almayan hiçbir örgütün yaşama şansı yoktur. Dış destek almayan bir örgütün kurulmasıyla ortadan kalkması bir olur.

Bir ülkede kurulan ayrılıkçı ve dinci örgüt, ABD’nin hizmetini görünceye kadar devam eder. İşi biterse, o ülkedeki görevleri de biter.

Örnek mi istersiniz? Buyurun:

Bir zamanlar ülkeleri kasıp kavuran el Kaide, ABD’nin istediği ülkede terör yaptı. 11 Eylül saldırı gerekçe gösterilerek el Kaide ve Taliban ile mücadele için ABD Afganistan’a girdi. Yıllar yılı orada kaldı. O ülkeyi istikrarsızlaştırdı. Arkasına bakmadan çıkıp giderken ülkeyi, mücadele için girdiği Taliban’a teslim ederek gitti.

ABD Suriye’ye girmeden önce Suriye’de İŞİD peyda oldu. İŞİD kısa zaman Irak-Şam İslam devletini kurdu. ABD, İŞİD’le mücadele için YPG’yi silahlandırdı. ABD Suriye’de yerleşti. İŞİD’le mücadele için getirdiği silahları YPG’ye verdi. YPG, ABD sayesinde hiç olmadığı kadar Suriye’de güçlü. Kuzey Irak’ta kurulan Barzani hükümeti gibi yakın zamanda Irak’ta PKK’nin üst yapılanması olan YPG Suriye’de bir devlet kurarsa, hiç şaşırmayalım. YPG de Suriye’yi çok önemsiyor ve tüm gücünü oraya kaydırdığından Türkiye’deki kanlı eylemleri adeta bıçak gibi kesildi. YPG’nin kuracağı devletle yakın zamanda Türkiye ile komşu olursa hiç şaşırmayalım.  

90’lı yıllarda Saddam ile mücadele için Irak yok edildi. Bugün devlet demeye bin şahit lazım.

Arap Baharı ile demokratik eylem vb. sebeplerle ortaya çıkan ne kadar örgüt varsa, Tunus dışında tüm ülkeler istikrarsızlaştırıldı. Bugün Mısır, Suriye, Libya diye bir devlet yok. Kendi iç halleriyle uğraşıyor.

PKK de ABD ve Batı destekli bir örgüt.

Örnek çok da en son örneği Gazze’den verelim. Çünkü Filistin’in bir bölümünün hakimi Hamas son saldırısıyla adeta İsrail’e gel bize saldır, bizi bitir dedi. TV’ler savaş diyor. Savaş iki devlet arasında olur. İsrail bugün Gazze’yi yerle bir ediyor. Şimdi bu Hamas’ın kime hizmet ettiğini sorgulamak gerekmez mi?

Sonuç olarak, istisnası var mı bilmiyorum ama gördüğüm kadarıyla nerede bir ayrılıkçı ve dinci-İslamcı bir örgüt varsa, ABD’ye hizmet ediyor görünüyor. Kazanan hep ABD ve ortakları olurken, kaybeden nedense hep İslam ülkeleri oluyor. Maalesef dinci örgütlerin peyda olduğu yerlerde ne huzur vardır ne barış ne yaşama durumu: Kan, gözyaşı, ölüm ve işgal. Tüm bunlardan, dinci örgütleri bir sorgulamak, onlara sormak lazım: Kimdensiniz? Müslümanların yanında İslam’ı savunup Müslümanlardan görünen bu örgütler, ABD’nin amacına hizmet eden gizli birer ortaklar mıdır?

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Yazınızı okudum. Sayın hocam tespitler çok doğru. Aynen yazınızın sonundaki şu cümleyi buraya taşıyarak sizinle hemfikir olduğumu söylemek istiyorum."Müslümanların yanında İslam’ı savunup Müslümanlardan görünen bu örgütler, ABD’nin amacına hizmet eden gizli birer ortaklardır."
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. As, eyvallah. Teşekkür ediyorum. Aklın yolu bir. Yeter ki görmek isteyelim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde