Ana içeriğe atla

Hayır Gelmez

Fikri, zikri, görüşü, çapı, makam, mevkii, statüsü ne olursa olsun, şu tip insan ve meslek grubundan hayır gelmez:

Özgür düşünerek bilime hizmet etmesi, alanıyla ilgili olması gerekenleri eğip bükmeden söylemesi gerekirken güce yaslanan, gücün borazanlığını yapan, kendisinin değil, gücün istediği şekilde konuşan, trol derecesinde fanatik olan akademisyenden hayır gelmez. 

Günün önemli bir bölümünü üniversitesine ve öğrencilerine ayırması gerekirken her akşam TV'lerde demirbaş olarak fikrine danışılan, akşamın erken saatinden geç vakte kadar ekranlarda arzı endam eden, gücün istediği ve gücün hoşuna giden şekilde konuşan ve yüzünü eskiten akademisyen yöneticiden hayır gelmez. 

Gazeteci dediğin olaylara, kişilere, yapılanlara eleştirel yaklaşır. Olayları tarafsız ele alır. Eleştirirken fincancı katırlarını ürkütmeyeyim hesabı yapmaz. Olumsuz durumu dile getirmekten kaçınmaz. Gücün hışmına uğrarım endişesi taşımaz. Eleştirirken öneriler sunar. Gücünü özgür düşünmekten ve özgür gazetecilik yapmaktan alır. Güce yaslanarak, gücün tarafgir ve borazanlığını yapandan gazeteci olmaz. Bu tür gazeteci müsveddesinden hayır gelmez.

Din görevlisi dediğin, dinin, ahlakın dediğini söyler. Güçle birlikte görünmekten kaçınır. Gücünü güçten değil, savunduğu değerlerden alır. Gücün şakşakçılığını ve trollüğünü yapmaz. Safı her daim zayıfın yanıdır. Halkı anlatma ve gerçeği haykırma görevi vardır. Güce yaslanan, gücün eksikliklerini haykıramayan, aksine savunan ya da sessiz kalan, dilsiz şeytan din görevlisinden hayır gelmez. 

Devlet kademesinde iş yapan, makam ve mevkide görev almış kişiler amme adına iş yapan kişilerdir. Tarafı olmaz. Gücün ve gücün karşısında olan herkesin mevzuat çerçevesinde işini yapar. Çalıştığı kuruma katma değer üretir. Yerinde kalmak için güce yaslanmaz. Gücün şakşakçılığını, partizanlığını ve trolllüğünü yapmaz. Bir partinin lehine, başka partinin aleyhine çalışmaz. İşinden ziyade gücün ve bir partinin profesyonel bir çalışanı gibi bir görevle ön plana çıkıyorsa, bu tür çalışandan hayır gelmez. 

Sevdiği, tarafını tuttuğu kişi, kurum, kuruluş, camiada birinin yaptığı yanlışları bizden diye görmeyenden ya da görmezden gelenden, karşıt kişilerin her şeyini gören, hayata at gözlüğüyle bakan kişi ve kişilerden de hayır gelmez.

Sevdiğinin birbirine zıt iki görüşünü de alkışlayan, ölümüne savunan kişiden hayır gelmez.

Yaşadığı ve anlattığı din, insanları dinden soğutmasına rağmen din budur, ister kabul et, ister etme dercesine kendisini yenileyemeyen, çağı okuyamayan, zamanın ruhunu yakalayamayan, insan ve toplum psikolojisinden anlamayan kişinin anlattığı dinden hayır gelmez.

Haklı olduğunu bildiği halde başıma bir şey gelir düşüncesiyle yanında görünmekten kaçınan iyi gün dostu kişilerden hayır gelmez.

Zayıf ve güçsüz iken alttan alarak nazik, bir o kadar da kibar olan, demokrasi havarisi kesilen dürüstlük abidesi görünümlü kişilerin, gücü ele geçirdikten sonra geldiği yeri unutandan, ağzını bozanından, insanlara tepeden bakanından, koltuğuna yapışanından ve koltuğun altında kalanından hayır gelmez...

Yorumlar

  1. Merhabalar Sayın Ramazan Hocam,
    Kaleminize ve yüreğinize sağlık. Doğruları ve gerçekleri yazdığınız ve bizlerle paylaştığınız için çok teşekkür ederim.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. Yazınızda aşağıya aldığım pasajı çok beğendiğim için yorumun içinde de taşıyarak paylaşmak istedim.

    "...Özgür düşünerek bilime hizmet etmesi, alanıyla ilgili olması gerekenleri eğip bükmeden söylemesi gerekirken güce yaslanan, gücün borazanlığını yapan, kendisinin değil, gücün istediği şekilde konuşan, trol derecesinde fanatik olan akademisyenden hayır gelmez. ..."

    Kaleminize ve gönlünüze sağlık. Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. As, çok teşekkür ederim Recep Bey. Kimseye eyvallah deneyen, bildiği doğruları söylemekten çekinmeyen akademisyenlere çok ihtiyacımız var. Az sayıda var. Sayılarının çoğalması dileklerimle.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde