Ana içeriğe atla

İsrail Neden Çok Acımasız?

Başlığı, "Yahudiler Neden Çok Acımasız" şeklinde de anlayabiliriz. Yalnız bunu tercih etmedim. Çünkü Yahudilik bir dini, bir milleti temsil etmekte. İsrail ise sınırları belli bir Yahudi devletidir. İsrail'in yaptığı da tüm Yahudileri bağlamaz. Çünkü İsrail'in yaptıklarını onaylanmayan Yahudiler de var. Kısaca bir ırk ve dinî hedef almadan İsrail üzerinde duracağım.

İsrail niçin acımasız? 

Niçin orantısız güç kullanıyor? 

Niçin çoluk çocuk demeden öldürüyor?

Dünyanın tepkisine rağmen niçin geri çekilmiyor? 

Niçin durmadan öldürmüyor? 

Niçin sadece öldürmeyi iyi biliyor?

Niçin bu kadar gaddar?

On emirde "Öldürmeyeceksin" denmesine rağmen arzımevud uğruna bu gözü dönmüşlük niye?

Filistinlilere uyguladığı bu soykırım niçin? 

Kısaca İsrail dendi mi acımasızlık, kan, gözyaşı, kin, intikam, katliam, terör, cinayet vb. durumlar gözümün önüne geliyor. Adeta kandan besleniyor. 

İsrail'in bu durumda olmasını geçmişinde aramak lazım. Nasıl ki psikologlar problemli insanların problemlerini çözmek için çocukluğuna iniyorlarsa, Yahudilerin bu durumda olmalarının sebebini tespit etmek için İsrail oğullarının geçmişine gitmek gerektiğini düşünüyorum.

Yahudiler tarih boyunca bir yurt edinememişler.

Mısır'da köle muamelesi görmüşler.

Çölde 40 yıl sersefil olmuşlar. 

Güç bela yurt edindikleri Kudüs tarihte iki defa yerle bir edilmiş. 

Sürgüne gönderilmişler. Sürgün hayatı yaşamışlar. 

Gittikleri her bir ülke bunları kolay kolay kabul etmemiş. 

Dışlanmışlar. 

Horlanmışlar. 

İtilip kakılmışlar. 

Sabun yapılmak üzere fırınlara atılmışlar. 

Lanetlenmişler. 

Lanetli kavim olarak bilinmişler. 

Yaşamak için belki de kimliklerini gizlediler. 

Adeta yokluğa mahkum edilmişler. 

Gelen vurmuş, giden vurmuş...

Tüm acılı ve sıkıntılı durumlarına rağmen pes etmemişler. Böyle geldik böyle gideceğiz dememişler. Kenetlenmişler. Bilgide mesafe kat etmişler. Ticarette ilerlemişler. Para ve bilgi bunlarda olunca her ülkede bir güç olmuşlar. Güçlü bir lobi oluşturmuşlar. 

Para, pul, bilgi, teknoloji, güç ve her türlü imkan olsa da kendilerine ait bir devletleri olsun istemişler. Bunun için güçlerini kullanarak bugünkü Kudüs çevresinde küçük bir devlet kurmuşlar. Filistinlilerden zorla alınarak kurulan bu devletin yaşaması ve genişlemesi için tüm dünyadaki Yahudiler adeta seferber olmuşlar. Bu devletin yaşaması ve tehlikeye girmemesi için ayak bağı gördükleri Filistinlilerden kurtulmaları gerekiyor. 

Bu anlattıklarım herkesin bildiği bilgiler. Çok acımasız olduklarına ve devlet terörü uygulamalarına gelince, geçmişte kendilerine yapılanları başkasına uyguluyorlar. Çünkü geçmişte ezilen ve horlananların psikolojisi, güçlenince başkasını ezmektir. Kısaca, 

Ezilen ezer. 

Horlanan horlar. 

İncinen incitir. 

Öldürülen öldürür. 

Nefret edilen nefret eder. 

Acımasızlığa acımasızlık... 

Tüm bunlar ve daha fazlası genlerine işlemiştir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde