Aklımın erdiği,
bilgi dağarcığımın yettiği her konuda yazı yazmaya çalışıyorum. Yazılarımda
karamsarlık, eleştirel yaklaşım söz konusu. Her eleştiri yaklaşımda da
yapıcılık ve nasıl olması gerektiğine dair yol gösterme var. Mizahi yazılarımda
da aynı yaklaşım hakimdir. Bu türden yazılarım tersinden okumalıdır. Yani
yapmayın demektir. Över gibi yaptığım ama yerdiğim, yerer gibi yapıp övdüğüm
yazılarım da bu meyandadır.
Çoklarının hoşuna gitmez
benim bu tarzım. Yazılarımı okuyup da mesafe koyanların sayısı az değil. Tasvip
ve takdir edenler de yanımda görünmemeye çalışır.
Bu durum yani
anlaşılmamak beni üzmüyor mu? Üzmez olur mu? Herkes yazdığının tasvip görmesini
ister. Tasvip derken herkes gözü kapalı yazılarımı takdir etsin değil isteğim.
İsterim ki olumlu ya da olumsuz tepkiler gelsin. Olumlu tepkilerle ilgili demek
ki bu konuda yalnız değilim, benim gibi düşünenler de var diyorsun. Eleştiri
alan yazılarla ilgili de demek ki yazım bu yönüyle eleştiri aldı der, kendimi
sorgularım. Yanlışım varsa düzeltirim. Yoksa olaya hangi yönden baktığıma dair
karşı tarafa kendimi izah etmeye çalışırım. Nasıl ki ben eleştirel
yaklaşıyorsam, yazılarıma eleştirel yaklaşanlara da saygı duyuyorum. İşte
bunlar dosttur. Çünkü dost dediğin katılmadığı yönü ve yeri söyler. Bunu
yaparken nasıl ki ben kırmadan, dökmeden bunu yapmaya çalışıyorsam, dostlarım
da böyle yapmalıdır. Savunma ve saldırı, hele yazıyı anlamadan yazıdan niyet
okuyuculuğu yapılır; dışlama, ötekileştirme ve mimleme yoluna gidilirse, bilinsin
ki bunu tasvip etmiyorum. Yazıma katılmadığını ve ben bu konuda şöyle düşünüyorum
denmesi benim için yeterlidir. Ha herkes görüşüme katılsın, herkes böyle düşünsün,
bu dediklerim gerçek doğrudur diye bir iddiam yok. Herkesin düşüncesi kendisine.
Kendi baktığım çerçeveden benim gördüğüm budur. Ben bunu görürüm, bir başkası başkasını.
Kimse kimsenin düşüncesine sekte vuramaz ve herkes bir konuda aynı düşünecek diye
bir şey asla olamaz. Saygı çerçevesinde herkes birbirinin görüşüne tahammül etmeyi
öğrenmelidir.
Bir diğer husus, yazılarımı
takip edenlerin eleştiri ile muhalifliği bir tutmamaları gerektiğini düşünüyorum.
Zira eleştiri başka, muhaliflik başkadır. Eleştiriden, kendi yaptığına güvenmeyenler
gaz almaz. Doğru yaptığına inanan niye eleştiriye gelmesin, öyle değil mi? Demek
ki tam anlaşılmamış der, yaptığını daha güçlü savunur ve izah eder. Çünkü yaptıklarının
doğru olduğuna inananların, bunu anlatarak toplumu ikna gibi bir görevleri vardır.
Unutmayalım ki ikna edemediğin doğru, doğru değildir. Eleştiriye hak verdiği halde
bunların yazılmayıp ifade edilmemesi gerektiğini düşünenler de var. Bunlar kol kırılır,
yen içeride kalsın düşüncesinde olanlardır. Topluma mal olmamış özel durumlar için
bu böyle olabilir ama yapılanları sağır sultan duymuşsa, burada kol ve yenden bahsetmenin
bir anlamı yok. Çünkü mızrak çuvala sığmıyor ve bunu herkes görüyor. Başkası yapsın,
sen yapma. Zira başkasına malzeme veriyorsun denirse, esas bu yapılan doğru değildir,
iyilik de değildir. Bu yüzden olur olmaz her şeye şakşakçılık yerine, içten eleştiri
yapılmalı ki eksiklikler giderilebilsin.
Eleştiri ile muhalifliği
karıştıranlara, bundan dolayı hop oturup hop kalkanlara şunu söylemek istiyorum.
Bir konuda çözüm mercii olanlar sonuç alıcı çözümlerinde tasvibi hak ederken çözmedikleri
veya çözmedikleri konularda da eleştiriye açık olmalıdır. Çünkü amme adına iş yapanlar
eleştirilir.
Burada bir de şuna değinip bu konuyu sonlandırmak istiyorum. Gücü elinde bulunduranlara eleştiri, herkesin işi değil, er işidir ve cesaret ister. Çünkü tepki geleceğini bile bile eleştiriye devam edenlerin yardım ve destekten ziyade bir ikbal beklentisi yoktur. Esas bir beklentisi olmayan insanların yaptığı eleştirilere kulak vermek lazım. Çünkü bu insanlar bir güce yaslanarak ihya olma imkanı varken işin ucunda dışlanma olsa da eleştiriye devam ediyor. Bu durum tekdir değil, ancak takdiri hak eder. Tüm bu sözlerim de anlayana ve anlamak isteyene.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder