Ana içeriğe atla

Mental Yorgunu *

—Babacığım, falanı niye görevden aldın? 

—Yaramazdı evlat. 

—Falanı? 

—Güvenilmez biriydi. 

—Şunu? 

—Para düşkünü. 

—Ya şu? 

—Amaları çoktu.

—Falan? 

—Gösteriş budalasıydı. 

—Şu? 

—Makam, mevki hastasıydı. 

—Şu? 

—Ön plana çıkmaya çalışıyordu. Yerimde gözü vardı. 

—Falan? 

—Sorma, çok nankör biriydi.

—Ya bu?

—Sözümü dinlemedi. Sor sor. Herkesi sor. Zira hepsine verebilecek cevabım var. 

—Bu kadar kafi, baba. Başka bir soru soracağım. 

—Sor evlat. 

—Anlattığın kadarıyla çevrendeki herkes kötü bir sen iyisin. Acaba, bu dünyada senden başka, başka iyi insan var mı? 

—Biraz sen varsın. O da sulbümden olduğun için. Bir sen, bir ben. Neyine yetmez bu dünyanın.

—Peki baba. Aklıma bazı kişiler daha geldi. Onlarla aran iyiydi. Onları niçin görevden aldın? 

—Onlar mental yorgunuydu. 

—Yorgunu anladım da mental ne demek? 

—Bir çeşit zihin yorgunu. 

—Daha da faydalanamaz mıydın onlardan? 

—Yok oğlum. Onların bana verebileceği bir şey kalmadı. 

—Ciddi olamazsın. 

—Hem de hiç olmadığı kadar. 

—Peki, sende de bu yorgunluk olamaz mı? 

—Kırıldım evlat sana. 

—Kırılma baba ama sanki sen de yorgun gibisin. Çok çalışınca insan yorulur haliyle.

—Yorgun olabilirim ama benimki mental yorgunluğu değil. Herkes yorulur, mental yorgunu olur ama ben olmam. Bunu böyle bil. Sonra diyelim ki mental yorgunu oldum. Kime bırakacağım? Yerimi dolduracak mı var sanki? Haydi ben bıraktım. Beni bana bırakacaklar mı sonra? Çevrem benden nasıl vazgeçecek? 

—Yerin doldurulur mu, doldurulamaz mı bilmiyorum. Çevren senden vazgeçer mi, onu da bilmiyorum. Bildiğim, mezarlıkların kendisini vazgeçilmez sanan insanlarla dolu olduğu.

*04/07/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde