Ana içeriğe atla

Enflasyonlu Hayatın En Büyük Mağdurları *

Yaşamış olduğumuz enflasyonlu hayat daha ne kadar devam eder bilinmez ama temennim, en kısa zamanda bu ülke sınırlarından çekip gitmesi. Çünkü böyle devam ettiği takdirde yıkıcı etkisi büyük olacaktır. Görüntü, yükselen fiyatların nerede duracağının kimse tarafından öngörülememesi.

Eskiden enflasyonu düşürmek, daha da yükselmesini önlemek için hükümetler gazetelerin ifadesiyle kemer sıkma politikası izlerdi. Yeni ekonomi paketi açıklanır, acil olmayan yatırımlar ötelenir, kamuda tasarruf tedbirleri devreye sokulur, aşırı harcamalardan kaçınılırdı. Yapılması zorunlu zamlar, enflasyonu azdırmasın diye ötelenirdi. Başta asgari ücretliler olmak üzere sabit gelirle çalışanların ocak ve temmuz zam oranları görüşülürken hükümetin hedeflediğinin dışına pek çıkılmazdı. Çünkü işçi ve memura verilecek ilave bir liralık artışın bütçeye çok büyük yük getireceği ve enflasyonla mücadelenin akim kalacağı endişesi dile getirilirdi. Bu yol ile enflasyon nispeten kontrol altına alınırdı.

Günümüzde ise hükümetin enflasyonla mücadele etmediğine, ipin ucunun kaçtığına dair genel bir kanaat var. Yapılması gereken zamları hemen yansıtıyor. Harcamalarda bir kısma, yatırımları durdurma yoluna gitmiyor. Köprü, yol, havaalanı gibi yatırımları yap-işlet-devret anlayışıyla bunlara garanti vermeye devam ediyor. Bu durumu açıklarken de bütçeden bir kuruş çıkmadı açıklamasına yer veriliyor. Gördüğüm kadarıyla enflasyonla daha doğrusu dövizle mücadele için hükümetin tek yaptığı, kur garantili mevduatı teşvik etmesi. Günü kurtarmak için yapılan bu tür garantilerin uzun vadede bütçeye ağır yük getireceği, bunun faturasının da yine millete çıkacağı maalesef düşünülmüyor.

Enflasyonlu hayattan başta orta ve dar gelirliler olmak üzere kıt kanaat geçinen, işi gücü olmayan ve evi kira olan herkes derinden etkileniyor. Çünkü enflasyonlu hayatla birlikte sosyal adalet dengesindeki uçurum daha da açılıyor. Piyasadaki para, fakirin aleyhine olacak şekilde zenginin ve birilerinin cebine giriyor. 

Sabit gelirli dışındaki esnaf, işletme vb. yerler enflasyondan en az etkilenenlerdir. Hatta bazıları bu ortamdan daha fazla kazanabiliyorlar. Çünkü esnaf ürününü satarken yerinde bu ürün kaç lira olmuş, ona göre fiyatını güncelliyor.

İstisnalar kaideyi bozmamakla beraber enflasyonlu hayattan en fazla etkilenen kesim, bordro mahkumu diyebileceğimiz sabit gelirlilerdir. Ocak ayında maaşlara verilen zam oranı daha ilk ayda enflasyonun altında kaldı. Bunun telafisi de haziran enflasyonu açıklandıktan sonra temmuzda yapılacak. Bu demektir ki siyasilerin işçi, memur ve emekliyi enflasyona ezdirmeyeceğiz söylemlerinin realitede bir karşılığı yok. Çünkü bu anlayışla, sabit gelirli 5-6 ay boyunca enflasyonun altında ücret alacak demektir. Temmuzda gecikmeli yapılacak bu telafiye de ne kadar telafi denir, burası da muamma. Çünkü vatandaşın kahir ekseriyetinde, açıklanan enflasyon rakamlarının gerçeği yansıtmadığına dair genel bir kanı var. 

Burada işçi ve memurun aldığı maaşı alamayanlar ve bulamayanlar var diyebilirsiniz. Elbette alamayanlar var. Buna sözümüz yok. Ama adil olanı, işçi ve memur enflasyona ezdirilmeyecekse, TÜİK tarafından açıklanan enflasyon oranı gerçeği yansıtmalı, sabit gelirliler de tüm toplumun maruz kaldığı enflasyon oranından en az hasarla kurtulmalı ve enflasyon farklarını almak için de aylarca beklememeli, izleyen ayda enflasyon farklarını alabilmeliler. Bu açıdan enflasyon oranının gerçeği yansıtması ve farkların takip eden ayda ödenmesi önemli. İşçi ve memuru nasılsa sesleri çıkmaz ne uzarlar ne de kısalırlar diyerek daha fazla mağdur etmemek lazım.

*08/06/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde