Ana içeriğe atla

Deve Ülkem *

—Şu cennet vatan ülkemizi bir cümle ile anlatsan, nasıl anlatırsın?

—Ülkemiz nereden cennet oluyor?

—Değil mi?

—Cennet dediğimiz yeri daha görmedik. Görmek nasip olur mu bilmiyorum. Çünkü oraya hak edenler girecek ve duyduğumuza göre iyi bir yer olduğuna inanıyoruz. Yani orada dert yok, sıkıntı yok, sıkıntı yok ve istediğin her şey orada olacak. Hiçbir çaba sarf etmeden elde edilebilecek. Yaşadığımız bu ülke cennet ise hiçbir sıkıntı yaşamamamız lazım. Böyle mi?

—Değil.

—O zaman bu ülke ve sıkıntının olduğu hiçbir yer cennet değildir. Olsa olsa bizi cennete veya cehenneme götürecek imtihan yeri diyebiliriz. Çünkü bu dünyada yaptıklarımızın veya yapamadıklarımızın karşılığının alınacağı yerdir öbür alem.

—O zaman birçok ülke insanına nasip olmayan imkanlarımız var diyelim. En azından işlerimizi düzgün yapıyoruz. Kimseye muhtaçlığımız yok. Üstelik Müslümanız. Allah cennete bizi koymayacak da kimi koyacak? Elin ABD'lisini, İngiliz, Fransız, Alman'ını mı koyacak? 

—Mesela?

—İyi yönleri yok mu bu ülkenin?

—Söyle de bilelim.

—…

—Gördüğüm kadarıyla söyleyemedin. Gidişatına bakarak bu ülkeye deve dense yeridir. 

—Deve derken? 

—Hani deveye boynun niye eğri demişler de deve, nerem doğru ki demiş ya. 

—O kadar da değil. 

—Mesela ekonomimiz mi düzgün? Kayıkçı kavgası gibi olan siyasetimiz, iktidar ve muhalefetimiz mi düzgün? Ehliyet ve liyakate göre alım mı yapıyoruz? Adalette dünyanın ilk sıralarında mıyız? Diplomasimiz mi düzgün? Eğitim ve öğretimimizin durumu ne alemde? Gençlerin geleceği var mı? Gerçekten düzgün işleyen bir yönümüz var mı? İnsanımızda huzur var mı? Söyle de bilelim. Hasılı, hangi alana bakarsak, elimizde kalır. Tüm bunlar, işimizi düzgün yapmadığımızın bir göstergesi değil mi? Bu görüntümüzle mi cennete gideceğiz?

—…

*15/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde