Ana içeriğe atla

Taaddüdü Zevcat

İslam dendiği zaman iman, ibadet, ahlak, muamelat ve ukubat dediğimiz bölümler akla gelmektedir. İman, ibadet ve ahlak konuları pek tartışma konusu yapılmazken toplum ilişkilerini düzenleyen muamelat ve suç işleyenlere karşı uygulanması gereken hadler adı verilen ukubat çoğu zaman tartışma konusu yapılır. Bunlardan erkeğin çok evliliği, kadının erkeğe oranla mirastan aldığı pay, kadının şahitliği, köle ve cariyelik, eşin dövülmesi, erken yaşta evlilik, nikah ve talak gibi hususlar din görevlileri tarafından pek konuşulmak istenmese de bu toplumda bu konular zaman zaman gündeme gelir. Niye konuşulmaz istenmez? Çünkü bu konular netameli ve su götürür konular. Aynı zamanda İslam'ın ve Müslümanların yumuşak karnıdır. İslam’a ve Müslümanlara vurmak isteyenler de saldırılarını bu alanlardan yaparlar.

İslam'a saldırmak veya İslami konuları eleştirmek isteyenler, işte İslam'ın kadına verdiği değer bu kadar deyip mal bulmuş mağribi gibi bu konuların üzerine giderlerken, savunmaya kalkanlar da gerekçeleri ile hem bu saldıran kesimi hem de halkın çoğunluğunu ikna edemediklerini görüyoruz. Hoş, bazılarının ikna gibi bir dertleri de yok. Lafı evirip çevirmeye gerek yok. İslam budur. Kabul edersen edersin yoksa dinden çıkarsın gibi bir davranış içerisine giriyor. Kimisi, İslam şu gerekçelerle böyle bir yol izlemiştir diyerek izahat yapmaya çalışıyor. Böyle diyenleri de İslam budur diyen kesim, bu konuda feminizme özenmeye gerek yok şeklinde konuşarak sebep ve gerekçe bulanları ayıplama yoluna gidiyor. 

Yazımda diğer tartışmalı konuları bir tarafa bırakarak taaddüdü zevcat (çok evlilik) konusunu ele almaya çalışacağım. Önce çok evliliğin kapısını aralayan Nisa süresi 3. ve 129. ayete bir bakalım:

“(Kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarını gözetememekten korkarsanız beğendiğiniz (size helal olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın! Adil olamamaktan korkarsanız bir tane ile veya sahip olduğunuzla (yetinin)! Bu (davranış), adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır”. (Nisa 3. ayet meali, Mehmet Okuyan)

“Ne kadar uğraşsanız da kadınlar arasında adil davranmaya asla güç yetiremezsiniz; (eşlerinizin birisine) tamamen yönelip (diğerini) askıdaymış gibi bırakmayın! Kendinizi düzeltir ve [takvâ]lı (duyarlı) davranırsanız, şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir”. (Nisa 129. ayet meali, Mehmet Okuyan)

Bu iki ayet çerçevesinde İslam’ın çok evlilik konusuna nasıl baktığını kendi penceremden izah etmeye çalışacağım:

*Günümüzde azalsa da çok evlilik geçmişten günümüze gelen toplumsal bir vakıadır.

*İslam geldiği zaman bu toplumsal vakıayı kucağında bulmuştur.

*Toplumsal vakıalar konusunda İslam’ın izlediği metot, tedricilik yöntemidir. Yani zamana yayarak kaldırma yolunu tercih etmektedir. Çünkü toplumsal olaylar “Ben kaldırdım” demekle kalkmış olmuyor ve sosyal olaylar matematik gibi yüzde yüz kesin sonuç vermez.

*İslam, sayısız çok evliliği ilk önce dörtle sınırlandırmıştır. Bu, trafik kazası geçirmiş kanamalı bir hastanın doktorlar tarafından önce kanının durdurulması gibidir. Ameliyat daha sonra yapılır. İslam’ın nihai hedefi tek evliliktir.  

*Birden fazla evliliği tercih eden için İslam bir yasak getirmemiş ama böyle evliliğin devamını eşler arasında adil davranma şartına bağlamıştır ve bu konuda adaletin tesis edilemeyeceğini, bundan dolayı da bir tane ile yetinin önerisinin getirildiğini görmekteyiz. Buradaki öneriyi emir gibi telakki etmek gerektiğini düşünüyorum. Bunu şöyle bir örnekle açıklayayım. Devlet memurları bilir. Üstün ricası emir kabul edilir. Allah da insanın ve her şeyin üstü olduğuna göre buradaki bir tane ile yetinin cümlesini rica, bu ricayı da emir gibi düşünmek lazım.

*Buna rağmen bir eşi olduğu halde bir erkek bir başka kadınla evlenmek istiyor, kadın da bir başka kadın üzerine kuma gelmek istiyorsa, burada İslam’a suç bulmayı anlamıyorum. Eğer kızılacaksa çok evlenen erkeğe ve böyle bir evliliğe kapı aralayan kadına kızmak lazım. Bunları bu eyleme zorlayan İslam mı, kişilerin kendi tercihi mi? Herhalde kişilerin kendi tercihi görmek daha uygun olmaz mı? Erkek evlenmezse, kadın da evlenmek istemezse, kim ne diyebilir bu duruma?

*Burada yeri veya değil, şu hususa da işaret etmek istiyorum. İslam’ın çok evliliğini eleştiren kimselerin evli olduğu halde eşini aldatanlara, gizli-kapaklı ve gayri meşru gönül ilişkisi yaşayanlara bir sözleri var mı? Bunu da merak ediyorum.

*Sonuç olarak Nisa 4 ve 129.ayetlerde geçen çok evlilik meselesini Allah’ın, çok evlilikten tek evliliğe dönüştürmeyi murat ettiğini söyleyebilirim. Unutmayalım ki bir erkek çok evlenmediğinden veya bir kadın çok evliliğe razı olmadığından dolayı Allah kimseyi sorumlu tutmaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde