Ana içeriğe atla

Orantısız Güç ve Toptancılık Adalet Değildir

Payitaht Abdülhamit dizisine bakıyorum: Padişahın birlikte çalıştığı, iş verdiği burnunun dibindeki bir hain, Abdülhamit'in paşalarından ve akrabalarından aldığı destekle Abdülhamit tren yolunu yapamasın ve memurlarına maaş veremesin diye darphaneyi basıyor.

Etrafı kuşatılan hainler darphanedeki nakitleri ateşe veriyor, altınları eritecekleri sırada Abdülhamit operasyon emri veriyor.

Darphanedeki hainlerin dışarıdaki uzantıları devlete karşı terör eylemine kalkışan hainleri kurtarmak ve deşifre olmalarını önlemek amacıyla "Paralarınız yanıyor, maaş alamayacaksınız" propagandası yaparak halkı ve devlet memurlarını darphaneye çağırıyorlar.

Darphaneyi işgal eden hainlerin etrafı çembere alındığı halde kalabalıklar arasında hainler yakalanmadan kurtulur, yani kurtarılır. Elebaşları soluğu Abdülhamit'in yanında alır ve kendisine padişah tarafından yeni bir görev verilir.

Darphane işgalinde 107 kişi tutuklanır. Tutuklananlar arasında devlet memurları da var. Fakat bunların darphane işgalinde rol oynayıp oynamadığı, suçlu olup olmadığı bilinemez.

Nümayişçiler yargılanmadan haklarında karar Abdülhamit tarafından verilir: "Devlet memuru olanların devletle ilişiği kesilsin" şeklinde.

Hasılı suçlular kaçtı, padişahla iş yapmaya devam ediyor ve pek masumlar. Devlet memurlarının ise memurluğuna son veriliyor.

Diziden aktardığım bu anekdot, günümüzde olup bitenlere ne kadar benziyor değil mi? Yakalanan 107 kişiden kaçı masum, kaçı suçlu? Belli değil. Hani kopya çekmek günahtı? Hani taklitçilik iyi bir şey değildi? Sizi taklitçiler sizi!

El hasılı kelam, adalet şüphe götürmez. Şüphe ile yargılama yapılamaz. Yargılamada toptancı davranılamaz. Devleti yönetenler suçluyla mücadele ederken önce kendi yanlarında güvenilir bildiklerine bakmalıdırlar. Çünkü düşman uzaklarında değildir. 

İnsanların ipini çekerken, işine son verirken, suçlu ilan ederken kişisel davranmamalı, objektif ve genel geçer kuralları göz ardı etmemeli, adaleti elden bırakmamalı ve somut suç olmadan kişilerin ekmeği ile oynamamalı. Kim, nerede, ne için vardı. Bunun incelemesini iyi yapmalı.

İnsanları dışlama yerine kazanma yoluna gitmeli. Çünkü her insan ikinci bir şansı hak eder.

Birilerinin kalemini kıracağı zaman da ben bu konuda ne kadar temizim özeleştiri yapmalı ve ona göre hareket etmeli. Gücümün yetmediğine dokunabildim mi, gücüm zayıfa mı yetiyor, koruyup kolladığım var mı diyebilmeli.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde