Ana içeriğe atla

Kız ve Erkeği Okullarda Ayırmak (2) *

Çocuklarımız, karma eğitimde mi yoksa teşbihte hata olmasın, haremlik-selamlık diyebileceğim kız-erkek ayrı okullarda mı okumalı? Bu konuda toplumun tek fikir olduğunu sanmıyorum. Karma olsun diyenler olabileceği gibi ayrı olsun diyenler de vardır. Ayrı ve karışık okumanın, olumlu ve olumsuz yönleri vardır mutlaka. Çünkü sosyal olaylarda tek doğru yoktur. Bana ikisinden birini seç denirse seçim yapmakta zorlanırım. Ama hangisi faydaya daha haiz değil denirse, çocukları ayrı okul ve sınıf ortamlarında okutmaya tabi tutmanın, tüm iyi niyetlere rağmen iyi sonuç vereceğini düşünmüyorum. Çocuklara ayrı veya karışık eğitim yaptırırken insan ve çocuk psikolojisini düşünmek, hangisinin yararları daha fazla, bunun üzerine kafa yorup ona göre harekete geçmek gerek diye düşünüyorum.

Karma eğitim sorunsuz mu? Değil. Kız-erkeğin bir olduğu yerde sorun olur, kız kıza okunan yerde de sorun olur, erkek erkeğe okunan yerde de sorun olur. Yani bir yerde birden fazla insan varsa orada sorun mukadderdir. Sorun oluyor diye ne yapacağız? Bence sorunla yüzleşmek, sorun çıkmaması için çaba göstermek, sorun çıkıyorsa sorunu gidermek için çaba sarf etmek gerek. Sorun çıkar veya çıkıyor diye okulları kız ve erkek olarak ayırmayı, sorundan kaçma ve pansuman tedbirlere başvurma olarak görüyorum.

Neden denirse, insanoğlu sosyal bir varlıktır. Hayat sadece okullardan ibaret olsa kızı ve erkeği ayıralım diyeceğim. Ama hayat dediğimiz şey okullardan ibaret değil. Hayatın her alanında kız ve erkek vardır ve iç içe yaşar. Bir elmanın yarısı gibidirler. Kadın ve erkek de birbirlerine ilgi duydukları kadar muhtaçtırlar da. Ne kadın erkeksiz ne de erkek kadınsız yapabilir.

Öyle değil mi gerçekten. Okul ve sınıflarda cinsiyet ayırımına tabi tutuğumuz kız ve erkek; cadde ve sokakta, alışveriş merkezlerinde, park, bahçe ve pazarlarda, mahallede, servis ve toplu taşımalarda, işyerlerinde bir ve beraber değiller mi? Bundan doğal bir şey de olamaz. Kadın ve erkeği ayrı dünyaların insanları olarak ayrı ortamlarda yaşatamayacağımıza göre bunları bir arada nasıl sosyalleştiririz üzerine kafa yormak lazım. Çünkü ayrı sınıf ve okul ortamlarında yetişen çocukları bekleyen en büyük tehlike sosyalleşme sorunudur. Kız görmeden veya erkek görmeden, erkek erkeğe veya kız kıza büyüyenler, toplumun içine girdikleri zaman neye, kime, nerede, nasıl, ne şekilde davranacağının ve nasıl konuşacağının sorunu ile karşı karşıya kalırlar. Genellikle karşıt cinsle uzun süre iletişim sorunu yaşarlar. Ondan sonra ayıkla pirincin taşını.

Hoş, sorunlar dolayısıyla kız ve erkeğin sınıf ve okullarını ayırdık diyelim. Çağın ve teknolojinin geldiği noktayı nereye koyacağız? Çünkü bugün sanal alem, dijital ortam, cep telefonu ve İnternet hayatımızın bir parçası. Bu teknoloji sayesinde uzak yakın olabiliyor. Eve kapattığımız çocuğumuz bu teknoloji sayesinde dünyanın öbür ucundaki tanımadığı kişilerle iletişime geçebiliyor. Değil ki ayrı okullarda okuyan çocuklar iletişime geçemesin. Yani kız ve erkeği bekleyen tehlike, evlerimize kadar sirayet etti. Durum bu iken okul, bina ve sınıf ortamlarını ayırmayı kafamızı kuma gömmeye benzetirim. Dağda evliya yetiştirmeye çalışmaktansa toplum içerisinde kızın ve erkeğin kendini koruyabileceği ve gelmesi muhtemel tehlikelere karşı kendilerini nasıl koruyacağını öğrenmelerinde fayda vardır.

Kız ve erkek aynı sınıflarda okuduğu zaman öğrencilerin davranışlarında -istisnalar kaideyi bozmamakla beraber- olumlu yönde değişiklik olabileceğini düşünüyorum. Sınıfından bir kıza ilgi duyan -bunun tersi de mümkün- ilgi duyduğu karşıt cinse, kendini göstermek bakımından derslerine ve davranışlarına daha bir özen gösterebilir. Bu da başarıyı getirebilir. Burada, bunlar aşk hayatını okullarda yaşasın demek istemiyorum. Doğası gereği karşıt cinse ilgi duyan biri, ileride evlenmeyi düşündüğü kişiyi okul ortamında tanımış ve test etmiş olur. Bundan eş olur veya olmaz dedirtir. Bu da evliliğin temellerinin daha sağlam atılmasına sebebiyet verebilir. Çünkü sınıf ortamı bir günlük, üç günlük değil. Neredeyse 4 yıl boyunca birbirlerinin hal ve hareketlerini, ders başarısını, neye güldüğünü vs. gözlemlerler. Davranışlar pozitif enerji veriyorsa, ileride Allah’ın emri ile evlenirler. Böylesi bir durum; eş ve dostun tavsiyesi, görücü usulü ile evlenme, çarşı-pazarda veya işyerinde fiziki görme ve bir pastanede birkaç oturma sonucu muhtemel evlilikten daha iyi olmaz mı?

Bir diğer husus, kız ve erkeğin ayrı okul ve sınıflarda okutulması, devletin imkanlarını yerli yerinde kullanılmaması anlamına gelir. Çünkü kız ve erkek okulları aynı muhitte yan yana yer almıyor. O muhite kız okulu açılmışsa aynı mahalledeki erkek çocuklar daha uzaktaki okulda eğitim ve öğretim yapmak zorunda kalıyorlar. Aynı muhitteki okulun öğrencilerini kız ve erkek sınıfı diye ayırdığımız zaman 30 olan ideal sınıf özellikle kırsalda oluşmuyor. Çünkü okula gelen kız ve erkek sayısı eşit olmuyor. Bir sınıf seviyesinde 10 kız öğrenci varken erkek öğrenci sayısı 20 olabiliyor. Bir sınıflık öğrenciyi bu şekil iki sınıfa ayırdığımız zaman devlet bir öğretmen görevlendirmesi yerine iki öğretmen görevlendirmek zorunda kalabiliyor. Bu da devletin sırtına maddi olarak ek yük getirmektedir. Yani okulların normları alt üst olmaktadır.

Sonuç olarak şunu söyleyebilirim: Okullarda denetimli serbestlik şeklinde karma eğitim yapılması, bana daha makul geliyor. Biliyorum, bu konu çok su götürür ve çok şey söylenebilir. Yaptığım değerlendirme de kendimi bağlar. Herkesin görüşü kendisine.

*02/04/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde