Ana içeriğe atla

Umut ve Güvenleri Yok Etmemek Lazım *

Çölde yaşayan zengin ve muktedir bir kabile reisinin dillere destan, eşi az bulunur bir atı varmış. Günün birinde kabile reisi, çok sevdiği bu atına atlayarak çöle tek başına gezmeye çıkmış. Hayli zaman at koşturduktan sonra dönmek üzere iken uzaklarda bir kımıltı dikkatini çekmiş. Bir insan yerde yatıyor. Belli ki ölmek üzere olan yardıma muhtaç bir hasta.

Atından inerek yerdeki adama yardıma gitmiş. Hâlâ nefes aldığını görünce sevinip atının terkisinden su kırbası almak üzere iken yerdeki mecalsiz ve hasta adamı, o herkesten kıskandığı değerli atının üzerinde görünce şaşırıvermiş. Adam atı topuklayıp erişilemeyecek kadar uzaklaştıktan sonra geriye dönüp alay edercesine bakmış atın sahibine. Fakat bir gariplik var. Atın sahibi ağlamanın dışında herhangi bir tepki vermiyor.

Zoruna gitti de ondan ağlıyorsun, değil mi? Sen ki bu atı kendi gözünden, evladından bile kıskanırdın ama bak, aklım ve çevikliğim sayesinde bu at şimdi benim oldu. Bu yüzden ne kadar ağlasan yeridir” demiş hırsız. Atın sahibi ise “Atımı çok sevdiğim doğrudur. Elimden alman elbette gücüme gitti. Üzülmeye üzüldüm fakat atımın elden gittiğine ağlamıyorum” deyince “Kadınlar gibi niye ağlıyorsun ya?” demiş. “Benim ağlamamın sebebi, bu haber yarın etrafta duyulduğunda, senin nasıl bir hile ile atımı elimden alıp kaçtığın, dilden dile dolaştığında, bundan sonra çölde hiç kimse, ölmek üzere olan gerçek bir ihtiyaç sahibine bir damla su vermeye çekinecektir. Üzüntüm bundan. Ne olur, bu yaptığını kimseye anlatma, olmaz mı?” şeklinde cevap vermiş. Bu cevap karşısında hırsız yaptığına pişman olur ve atı geri verir. Belli ki insaflı bir hırsızmış.

*

Yaşlı Fred, hastaneye kaldırılır. Ailesi, aile papazını da kendilerine eşlik etmesi ve gereğinde görevini yapması için çağrılır. Papaz ve aile fertleri yatağın etrafında beklerken Fred'in durumu aniden kötüleşir. Yatağından doğrularak, el işareti ile yazacak bir şeyler ister. Papaz, anlayışlı bir şekilde Fred'e kağıt ve kalem uzatır. Fred titreyen ellerle hızlı hızlı kağıda bir şeyler yazıp kağıdı papaza uzatır ve aniden ölür. Böyle acılı bir anda kağıttakileri okumanın doğru olmayacağını düşünen papaz, kağıdı katlayıp cebine koyar. Birkaç gün sonra, Fred'in cenazesi sırasında, Fred'in verdiği kağıdın cebinde olduğunu hatırlar. Cenazenin gömülmesinden hemen önce, papaz ileri çıkarak: ''Sevgili Fred, ölmeden hemen önce benden kağıt isteyerek bir şeyler yazdı. Zaman uygun olmadığı için o anda bakmadım ama şimdi, hepinizin önünde bu notu okumak istiyorum'' demiş ve cebinden kağıdı çıkararak yüksek sesle okumuş: ''LÜTFEN BİR ADIM SOLA ÇEKİL. OKSİJEN HORTUMUNA BASIYORSUN.''

*

Kral bir gün dondurucu kış mevsiminde gecenin soğuğunda nöbet tutan bir muhafızın yanına giderek “Üşümüyor musun?” diye sorar. “Ben alışığım efendim” der muhafız. Kral, “Olsun, ben sana, sıcak tutan elbiseler getirmelerini emredeceğim” diyerek ayrılır.

Ancak kısa bir süre sonra askerlerine sıcak tutan elbiseleri götürmelerini emretmeyi unutur.

Ertesi gün ise duvarın yanı başında soğuktan donarak ölmüş muhafızın cesedi bulunur. Muhafız ölmeden önce duvara şunu yazar:  Kralım, ben soğukta nöbet tutmaya alışkındım. Beni öldüren, senin sıcak elbise vaadindir”.

*11/12/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde