Ana içeriğe atla

Bakkal Dükkanı *

Atın, arabanın lüks olduğu, şehre pek gidilmediği, sabit gelirli insanın yok denecek kadar az olduğu eski yıllarda, köylerde yaşayanlar, gaz yağına varıncaya kadar her türlü alışverişin bakkaldan yapıldığını bilir. Alışveriş yapan köylünün fiyat sorma, ürün seçme, marka beğenme hakkı pek olmazdı. Bakkal hangi ürünü verirse kaliteli, kalitesiz denmez, o alınırdı. Yapılan alışverişler genelde deftere yazdırılır. Harmandan harmana borçlar ödenirdi. Bakkal deftere kaç lira yazar, yazarsa da alınan ürünün fiyatını mı yazar yoksa ürünün kendisini mi yazar, bunu bilmek ve bakkala sormak pek mümkün değildi. Zira bakkalın hışmına uğramak da vardı işin ucunda. 80 öncesi zam gelecek diye stokçuluğun bol olduğu, sigara ve çayın her zaman bulunmadığı zamanlarda bakkalla arayı iyi tutmak fayda sağlardı. Çünkü herkese yok dediği çay ve sigarayı pekala sana verebilirdi.

Bakkal bana kötü davrandı, pahalı veriyor, bu ürün şehirde şu kadar diye sağda solda dert de yanamazsın. Çünkü küçük yer olunca bakkalın kulağına giderdi. Bu durumda bakkalın kara listesine girmek de vardı. Hiçbir şey yapmasa bile bundan sonra sana satış yok dese, köy yerinde nere gidilir ya da şu borcunu öde dese, cepte para ne gezer. Yine de her şeyi göze alıp bakkalın davranışından, ürünleri pahalı verdiğinden, kaliteli ürün getirmediğinden, ürün çeşidi bulundurmadığından, müşteriler arasında ayrımcılık yaptığından çoğunluk dert yansa, hemen birileri, “Bu dedikleriniz aynıyla vaki. Tamam, almayalım almaya. Ama bakkalımızın alternatifi mi var? Gösterin bir alternatif. Hep beraber oradan alışveriş yapalım. Hem eskiden bakkal mı vardı? Bugünümüze de şükür. Eski günleri de biliyoruz. Sonra kim yazar veresiye. Baba, oğluna yazmaz. Ayrıca bakkal, bizim çocuğumuz, bizim insanımız. Sağ olsun, pahalı-mahalı, ucuz-kaliteli istediğimizi alabiliyoruz. Sonra bakkalın paraya mı ihtiyacı var? Bizim için şehre gidip mal getiriyor. Bugün ben bakkalı kapatıyorum dese, biz ne yaparız bakkal olmadan. Hangi birimizin arabası var? Varsa da bu pahalılıkta kim gidebilir şehre. Gittik diyelim. Benzin parasıyla aynı fiyata gelir. O yüzden bakkalın kıymetini bilelim” diyerek lafı ağzına tıkar.

Kazara biri köyde bakkal açmaya kalksa, o da eski bakkal gibi yazsa, sermayesi fazla olmadığı için eski bakkalla rekabet edemezdi. Yeni bakkal, müşterilerinden bir ay sonra para istese, o zamanlarda para ne gezer. Yeni bakkalın bu işi bu sermaye ile ne kadar götüreceği de meçhul. Çünkü benden bu kadar deyip kapatıverse, eski bakkala nasıl dönülürdü tekrar. Hasılı, köyün her şeyi ve tek bakkalından herkes alışveriş yapmak zorunda idi.

Özel arabaların çoğaldığı, insanların şehre daha fazla gidip geldiği, sabit gelirli insanların sayısının arttığı, önce mini sonra süper daha sonra zincir marketlerin açıldığı, kredi kartlarının alışverişlerde yaygın bir şekilde kullanılmaya başladığı zamanlarda ise millet, köy ve mahalle bakkalı yerine büyük alışveriş merkezlerini tercih eder oldu. Çünkü hem geniş hem aradığın her şey, çeşidiyle birlikte var hem kredi kartı geçerli hem bakkalın satışına göre hesaplı hem de ürünlerin altında veya üzerinde ürünün fiyatları yazılı. Alternatifsiz bakkallar sinek avlar oldu. Vatandaş sadece ekmek, sigara vb. fiyatı belli alışverişler için bakkalına gider oldu. Bir de kredi kartı kullanmayıp yazdıranlar bakkalları tercih etti. Bakkallar, marketlerle rekabet edemez oldu. Çünkü bakkal bir üründen üç koli alıyorsa market aynı üründen yüzlerce aldı. Haliyle alış fiyatları da farklı olduğu için marketlerle rekabet edemeyen bakkallar zor günler geçirmeye başladı. Çoğu kapattı. Kapatmayıp duranların da kar marjları epey düştü. Güç bela ayakta tutunmaya çalışıyorlar.

Yazımın içeriğinden bakkalları öcü gibi göstermeye çalıştığım anlaşılmasın.  Zincir marketlerin açılması ve yaygınlaşmasıyla birlikte birçok bakkal son günlerini yaşasa da zamana ayak uydurup ticaretin gereklerini yapan bakkallar da eksik değil. Tüm olumsuzluklara rağmen mahalle aralarında, cadde üzerlerinde bir market gibi işleyen bakkallar da yok değil. Bu hakkı da burada teslim etmek isterim. Bakkalların, geçmişte olumsuz bir imaj vermesinin ve bırakmasının temelinde alışverişlerde alternatifsiz olmaları yatar. Bu durum sadece bakkal dükkanlarında değil, başta siyaset olmak üzere hayatın her alanında geçerlidir. Kim bir alanda alternatifsiz kalırsa, nasılsa alternatifim yok diyerek yozlaşmaya başlar. Bundan da insanımız zarar görür. Bu yüzden, her alanda her şeyin, herkesin bir alternatifi olmalıdır. Rekabet hayatı normalleştirir. Bu, kişilerin kendilerini bulunmaz Hint kumaşı görmelerinin önüne geçer.

*20/12/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde