Ana içeriğe atla

Modern Hırsızlık *

Hırsızlık, bir başkasının malını, eşyasını kişinin haberi ve rızası olmadan kişinin kendi zimmetine geçirmektir. Kimse hırsızlığı tasvip etmez. Çünkü haksız kazançtır. Toplum ve kanun bu eylemi yüz kızartıcı ve adi bir suç kabul eder. Toplumun tasvip etmemesine ve hukukta cezası olmasına rağmen hırsızlık hız kesmeden devam ediyor. İnsanımız, evine ve işyerine hırsız girmesin diye ne kadar tedbir alırsa alsın ne kadar masraf ederse etsin maalesef hırsızlık, Türkiye’nin bir gerçeğidir ve hırsıza kilit dayanmıyor.

Hırsızların iç dünyasını bilmiyorum ama bir kısmı ihtiyacından hırsızlık yapsa da büyük bir çoğunluğu bu işi meslek haline getirmiş ve geçim kapısı olarak görmektedir. Cezalar da caydırıcı olmayınca hırsızlığın önüne bir türlü geçilemiyor.

Şimdi bildiğimiz hırsızlığa rahmet okutan bir başka hırsızlık türüne değinmek istiyorum. Malumunuz 2018 yılından beri bu ülkede döviz dalgalı bir seyir izliyor. Bu üç yıl içerisinde zaman zaman döviz inişli ve çıkışlı bir seyir izlese de bu aylarda dövizin inişine ve yerinde saymasına hasret kaldık. Döviz yükselince haliyle paramızın değeri düşüyor ve her geçen gün paramız pul oluyor. Böyle giderse paramıza pul bile alamayız. Ağzı alışkanlığı olarak döviz yükseliyor diyoruz ama aslında döviz yükselmiyor. Bizim paramızın alım gücü ve değeri düşüyor yoksa döviz de aynı, paramız da aynı. Burada faizi de bu işin içine katmak lazım. Faiz düşse de faiz yükseltilse de olan paramıza oluyor, Nasıl bir paramız varsa, böyle para düşman başına. Çünkü birileri öksürse, dünyanın öbür ucundan bir devlet faiz oranlarını yükseltip indirse, iki devlet arasında basit bir kriz çıksa, bir devlet diğer devlete ambargo uygulasa, yurtdışından veya yurt içinden bir yetkili hakkımızda konuşsa, tepetaklak giden para bizim paramız. Onların öksürüğü bizi komaya sokuyor. Karşılığında da karşımıza zam ve hayat pahalılığı olarak dönüyor. İster faiz ister döviz ister kriz ister cari açık ister kötü yönetim ister güvensizlik ne varsa ceremesini bu millet ödüyor.  Bu bedel ödemenin de sonu yok. Ömrümüz enflasyonla mücadele adına kemer sıkmakla geçti hala geçiyor ve ne zaman kurtulacağımız da meçhul.

Paramızın pul olmasıyla hırsızlığın ne alakası var derseniz, tıpatıp aynısıdır. Hatta hakiki hırsızlıktan daha beter ve tehlikelidir. Ben buna modern hırsızlık diyorum. Üstelik bu hırsızlık yapılırken birileri hakiki hırsız gibi bir emek bile sarf etmiyor. Aldıkları karar ve çıkardıkları sansasyonel haberlerle cebimizdeki paraya dokunmadan, birileri oturduğu yerden paramızın değerini düşürüyor. Yani çalıyor. Cebimizdeki 100 lira bir ay öncesinin aynı 100 lirası. Ama alım gücü yönünden bu para aynı değil. Bunu test için bir ay önce 100 liraya aldığımızı bugün alamadığımızı hepimiz biliyoruz. Bunun gerçek hırsızlıktan ne farkı var?  Bu tip modern hırsızlığı görünce ihtiyaçtan veya meslek edindiğinden dolayı yapılan gerçek hırsızlık çok masum geliyor.

Cebimizdeki bir ay önceki 100 lira ile bugünkü 100 lira aynı değil ama değer bakımından aynı olmadığına, yaşanmış şöyle bir örnek vermek istiyorum. Paraya ihtiyacı olmayan dört lise öğrencisi bir maceraya girer. Okullarının bilgisayar laboratuvarına girerek bilgisayar kasalarının içindeki parçaları sökerler. Kasayı tekrar kapatırlar. Değeri, paramızdan 6 sıfırın atılmadığı dönemde 1 milyar eden bu parçaları bir bilgisayarcıya 50 milyona satmak isterler. Bilgisayarcı bunları oyalayarak polisi arar. Polis tüm okulları arar. Çalıntı bilgisayar parçaları var. Okulunuzun bilgisayarlarına bir bakın. Sizin olabilir diye. Çocukların bu parçaları aldığı okulu da arar. Okul, kasalara bir bakar. Hepsi yerinde. Bizim değil der. Sorguda çocukların hangi okulda okudukları ortaya çıktıktan sonra az önce bizim değil diyen okula polis gelir. Sağlam görünen kasaların içini açınca bu parçaların bu okula ait olduğunu tespit eder ve parçalar okula teslim edilir. Görüleceği üzere nasıl ki bilgisayar kasası aynı ama bu kasa, içindeki parçaları çıkarıldığı için aynı işlevi görmüyorsa cebimizdeki eski yüz lira da bugün aynı ama aynı değerde değil.

Hasılı, nasıl ki gerçek hırsızlık toplum ve devlet nezdinde çok kötü bir eylem ise döviz ve faizle oynayarak piyasayla oynayan, vatandaşın cebindeki paraya, elini sürmeden pul eden modern hırsızlık da çok kötüdür. Vatandaşın alın terleterek biriktirdiği parayı pul edenler her kim iseler, Allah onları bildiği gibi yapsın.

*17/12/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde