Ana içeriğe atla

Seçime Kadar Geçim *

—Hanım! Oğlanı da mutfağa çağır. Mini bir toplantı yapalım.

—Hayırdır, bu da nereden çıktı şimdi?

—Hayır, hanım hayır. Bizim şerle işimiz olmaz. Başkasının şerrini üzerimizden en az hasarla def etmeye karar verdim.

—Seni dinliyoruz.

—Piyasayı görüyorsunuz. Fiyatlar uçmuş. Böyle giderse uçan bu fiyatlar daha da uçacak. Her günümüz bir öncekini aratıyor. Kazancımız kağıt üzerinde sabit iken paramızın alım gücü düştü. Alışverişe gidesim gelmiyor bugünlerde. 

—İyi de ne yiyip ne içeceğiz? Ne zamana kadar devam edecek böyle? 

—Söylenene göre 2023’de seçim varmış. Bir altı ayda düze çıkıp seçime kadar da rahatlayacağız. İyi ki seçim var. Yoksa işimiz kül.

—Ama daha seçime epey var. Ölme eşeğim ölme.

—Kemerleri sıkacağız. Elde ne var ne yok, onları kullanacağız. Azami tasarruf sağlayacağız.

—Yeme, içme, öl diyorsun yani.

—Şimdilik o kadar da değil.

—Ne yapacağız, onu söyle.

—Sen şimdi evde ne var ne yok, bir listesini çıkar.

—Çıkarmama gerek yok. Evde ne var, biliyorum.

—İyi öyleyse. Şimdi kulaklarınızı açın, beni iyi dinleyin. Kahvaltıdan başlayalım. Şu dolaptan peynir, zeytin çıkar. Peynir ve zeytin nasıl yenecek, onu göstereyim size. Sen belki bilirsin ama senin bu Z nesli oğlun bilmez. Eskiye döneceğiz. Öyle çeşit çeşit peynir alma dönemi sona erdiği gibi zevkine peynir de yenmeyecek. Çatala ne geldiyse ağzımıza götürmeyeceğiz. Küçük küçük dilimleyeceksin. Herkesin önüne birkaç parça vereceksin. Önüne alan ekmeğe mi sıkar, eliyle mi yer. Senin küçük küçük dilimleyip koyduğunu bir defada mı yer, kendi bilir ama arkası yok. Zeytine gelince zeytin herkesin tabağına 4-5 tane konacak. Ayrı tabak kullanılmayacak. Hepsi aynı tabağa konacak. Zeytini çatalla yemek yok. El ile alınacak. Hepsi birden ağza katılmayacak. Bir defa ısırılıp tabağa konacak. Yani bir zeytin bir defada yenmeyecek. Üç defada bitirilecek. Yumurta her gün herkese bir tane olmayacak. Gün aşırı yumurta olacak. İki kişi bir yumurtayı paylaşacak. Taze ekmeğe son. Ekmek bittikçe fırınlarda dünden kalan ekmekler olur. Oğlun gidip onlardan alacak. Bu bayat ekmekler tazesinden hem ucuz hem hazmı daha kolay hem de birden bitmez. Bayat ekmek bereket demektir. Her gün çay demlemiyoruz. Haftada üç gün olacak. Herkes şimdilik üç bardak içebilir. Çay bittikten sonra demliği çöp kovasına boşaltmıyoruz. Çayı balkonda kurutup sonraki gün yeniden demleyeceğiz. Biraz açık olur ama sabah sabah açık çay daha iyi olur. Bu verdiklerim birer örnektir. Bu anlattıklarımı diğer alanlarda da kullanacağız. Anlatmaya çalıştığım tasarruf tedbirlerine uyulmazsa ne yapacağımı şu anda ben bile kestiremiyorum. En azından halihazırda yediğiniz yarım yağlı peyniri göremez, lor çeşidine talim edersiniz.

—Baba, sen bizi taammüden öldürmeye kalkıyorsun.

—Yok evlat, ölmeyecek kadar yemeye alıştırıyorum. Bu arada havlu peçete bundan sonra bu eve girmeyecek. Öyle silip atmayacaksınız. Tuvalet kağıdına gelince küçük abdestte tuvalet kağıdı kullanmayacağız. Büyük abdestte ise sadece bir tane kullanıyoruz. Şu andan itibaren tuvaletteki ortak kullanım tuvalet kağıdını kaldırıyorum. Çünkü ortak kullanımda kim vurduya gidiyor. Herkese bir ay yetecek şekilde bir rulo veriyorum. Tuvalete giren, yanında tuvalet kağıdını da götürecek. Çıkışta kağıdını alıp dolabına koyacak. Bunun bir ileri aşaması, taharet için dışarıdan taş toplayıp geleceğim.

—Baba, şaka yapıyor olmalısın.

—Aksine, hiç olmadığı kadar ciddiyim ve bu söylediklerimde kararlıyım. Bu arada baba, bana şu lazım, bu lazım demek yok. Olanla yetin. Giyim-kuşamı unut.

—Küçük abdest ile büyük abdesti anlayamadım.

—Anlamayacak ne var evlat. Eskiden umum tuvaletlerinde tuvalet ücreti olarak küçük şu kadar, büyük bu kadar yazardı. Demek ki bir farkı vardı ki uygulandı. Biz de onu uygulayacağız.

—Anlaşıldı. Başka diyeceğin var mı?

—Son olarak annene de söyle. Evlilik vb günler için lokantaya gitmeyi unutsun. İtibardan tasarruf edilmez demesin. Bilsin ki lokanta ve bol keseden harcama insana itibar kazandırmaz. Diğerlerini bilemem ama anneni de bitirirse bu bitirir. Annen bir de şimdi yemeyip de ne zaman yiyeceğiz. Boğazdan kısılmaz, can boğazdan gelir. Boğazdan kısılmaz. Bu dünyaya bir daha mı geleceğiz demesin. Ben sizi bir daha gelmeyeceğiniz bu dünyada daha fazla tutmaya çalışıyorum.


*22/12/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde