Ana içeriğe atla

Kur'an ile İmtihanımız *

Bir konunun daha iyi anlaşılması ve akıllarda kalması için hayatın içinde bazen fıkraya, hikaye/kıssaya, mesele ve temsile başvurulur. Anlatımlarda ibret alsınlar diye Kur’an da çoğu zaman kıssalara yer verir. Bu yol ile kıssadan hisse almak murat edilir. Çünkü kıssalar taşı gediğine koyar ve anlatımlarda fazla söze hacet kalmaz. İmamı Gazali de temsili bir hikayeye yer verir. Birlikte okuyalım:

“Bir ağanın bir çiftliği varmış. Çiftlikte de bol sayıda maraba. Ağa ve marabalar, çoluk çocuk beraberce burada yaşıyorlarmış. Ağa, çok iyi bir insanmış. Çiftlikteki herkes, onu çok severmiş.

Bir gün ağa, kâhyayı çağırmış ve demiş ki: Ben bir sefere çıkacağım. Döner miyim, dönmez miyim; dönersem ne zaman dönerim bilmiyorum. Bu çiftliğin işlerinin nasıl yürüyeceğine dair bir talimatname yazdım. Her sabah kahvaltıda, vekilim olarak benim yerime sen oturacaksın ve bu talimatnameyi marabalara okuyacaksın, öylece işlerine başlayacaklar. Dönersem bu çiftliği aynen böyle bulmak istiyorum. 

Gece yarısı ağa, çiftlikten ayrılıp gider. Sabah kahvaltısında kâhya, ağanın yerine oturur ve ağanın sefere çıktığını ve bir talimatname bıraktığını söyler ve başlar talimatnameyi okumaya. Talimatnamede, çiftlikte günlük yapılması gerekenler yazılıymış. 

Günler geçip özlemler arttıkça, ağadan kendilerine hatıra kalan talimatları akşamları da okumaya başlarlar. Dinlerken ağlaşırlar, ağayla aralarında geçen hatıraları yâd ederler, bana şunu demişti, şunu yapmıştı vs...

Sonunda talimatnameyi, çocuklarına ezberletmeye karar verirler. Ve çiftlikte ağanın talimatnamesinin hafızları oluşur. Bir gün biri çıkar ve der ki: Çocuklarımıza ağanın mektubunu güzel okuma yarışması yaptıralım”. Yarışma yaptırılır. 1. 2. 3. gelen çocuklara ödül verilir.

Ağa, yıllar sonra günün birinde dönüp gelir. Fakat çiftlikten eser kalmamıştır. Hiç kimse talimatnameye uymadığı, işleri yapmadığı için çiftlik tarumar olmuştur; fakat talimatname yazılı olduğu, ezberlendiği, yarışma malzemesi yapıldığı ve güzel okuma seansları düzenlendiği için unutulmamıştır.”

Şimdi arkamıza yaslanalım. Bu hikayeyi zihnimizden bir daha geçirelim. Sanırım bu hikaye ile Gazali’nin ne anlatmak istediğini anlamışızdır. Her ne kadar konu anlaşılmış ise de bu konuda birkaç kelam etmek isterim. Malumunuz bu ülkede Kur’an okumayı bilenlerin sayısı, bilmeyenlerden daha fazladır. Çünkü Anadolu insanı, daha ilkokulda iken Kitabımızı okusun diye çocuğunu camiye, Kur’an Kursuna, İHO/İHL’ye; vakıf, dernek ve cemaatlerin açtığı kurslara gönderir. Ortaokul ve liselerde seçmeli ders olarak Kur’an-ı Kerim dersini seçtirir. Çoğu insanımız, hafız yapmak için çocuğunu bir yıl okula göndermez. Kimi liseyi dışarıdan bitirme yolunu seçer. Bu yol ile öğrenci, lise dersleri sınavlarına dışarıdan girerken değişik platformlarda hafızlık yapar. Son yıllarda Kur’an hafızlarının sayılarını artırmak ve hafız olanların hıfzlarını unutmamalarını sağlamak amacıyla hafız İHO ve hafız İHL okulları açılmıştır ve açılmaya devam etmektedir. Ramazan aylarında hafızlar hafızlıklarını sağlama yoluna giderken yüzünden okuyanlar da günlük 20 sayfa okumak suretiyle ramazan bitimi hatim inerler. Hatimle teravih kıldıran camilerimizin sayısı az değil. Biri vefat eder etmez ardından cüz dağıtmak suretiyle hatim okuturuz. Sosyal medyada bir konuyla ilgili ayetlere yer veririz. Çoğu zaman tezimizin doğruluğunu ispatlamak için ayetlere atıf yaparız. Okullarda Kur’an’ı Kerim’i güzel okuma, hafızlık ve ezanı güzel okuma yarışmaları yaparız. Son yıllarda ramazan aylarında TV ekranında Kur’an’ı güzel okuma yarışmaları da düzenliyoruz.

Hasılı, gecemiz gündüzümüz, ömrümüz Kur’an’la geçiyor. Onu (talimatlarını) daima okuyoruz. Nedense tüm bu iyi niyetli uğraşlarımıza rağmen Kur’an’ı hayatımıza tatbik edemedik ve dilimizden düşürmediğimiz Kur’an’ı tıpkı hikayede anlatıldığı gibi tarumar ettik. Maalesef bu durum sadece bize mahsus değil, ta Gazali zamanında da böyle imiş. Demek ki sadece bugün değil, dün de kâl ehli* imişiz vesselam!

*Sadece lâfını eder, konuşur ama yapmaz; teori sağlam gözükür, pratikleri sıfır.

*05/02/2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde