Ana içeriğe atla

HDP'lileri Anlamak Zor! ***

Geçmişten günümüze değişik adlarla kurulmuş, şimdilerde HDP adıyla siyaset yapar görünen HDP’yi ve onun sorumlularını anlamak zor. Ne yapıyorlar, ne ediyorlar? Dertleri nedir? Çok anlamış değilim. Gördüğüm kadarıyla ülkeyi nasıl gereriz, çoğunluğun tepkisini nasıl çekeriz, mahkemeler bize nasıl ceza verir, ülkede kan nasıl durmaz, derdindeler.

Zaman zaman acaba bu HDP dışlanıyor mu? Ondan mı bu hırçınlıkları derim. Ülke olarak halkın seçtiği seçilmiş kişiler bunlar. Dertlerini demokratik yoldan anlatsınlar, bunları içimizde tutalım. Tek yapmaları gereken terörle aralarına mesafe koymak diyen insanımız da çok. Hatta çoğu zaman kendilerine destek de veriliyor. Ama her ne hikmetse HDP’liler tüm bu beklenti ve desteklere kulak tıkayarak burunlarının dikine gidiyorlar. Ne çekip gidiyorlar ne siyaset bizim işimiz değil diyorlar ne terörle aralarına mesafe koyuyorlar. Her konuşmaları, her eylemleri faul. Bırakın terörle aralarına mesafe koymayı, terörün göbeğindeyiz imajı vermeye çalışıyorlar durmadan. İçlerinde fütursuz konuşan birkaç kişi olsa eh, içlerinden çıkabilir böyle birkaç kişi diyeceğim. Eş başkanları da aynı, vekilleri de aynı, belediye başkanları da aynı. Teröre destekten dolayı biri ceza alıp içeriye girse yerine geçen, öncekini aratmıyor.

HDP yöneticilerinin işleri güçleri bu milletin sinir uçlarına basmak, cami duvarına işemek, hassasiyet ve kırmızıçizgilerinin üstüne üstüne gitmek. Partilerinin açılımı da “Halkların Demokrasi Partisi.”  Merak ediyorum siyaset adına yaptıklarında halk nerede, demokrasi nerede? Bu milletin sinir uçlarına basa basa nereye kadar siyaset yapacaklar bilmiyorum. Geçmiş musibetlerden tecrübe ve ibret alacakları da yok. Varsa yoksa kan ve gözyaşı.

Örnek mi istersiniz? Çok örnek vermeye gerek yok. Zaten kırdıkları yumurta 40’ı geçti. Sadece son örnek bile HDP’li yetkililerin hali pürmelâlini göstermesi bakımından şu cümleler yeter de artar bile: “Kürt sorunu devam ettikçe gerillaya katılım da olacak, çatışma da olacak, savaş da olacak". Kim demiş bu sözü? HDP Hakkari milletvekili. Üstelik bir kadın. Doğu ve Güneydoğunun “Teröre lanet” yürüyüşü yaptığı, çocukları dağa kaçırılan annelerin HDP Diyarbakır il başkanlığının önünde eylem yaptığı bir esnada kadın vekil Diyarbakır’da böyle bir açıklama yapıyor. Yaptığı açıklama değil, bir kaya. Alın nerenize koyarsanız koyun. Söylediği söz değil, bir deve. Neresini düzelteceksiniz bu devenin? Kadın gerilla, çatışma, savaş ve katılımdan bahsediyor. Gerilla kısaca “Yurda girmiş düşmana karşı baltalama eylemleri düzenleyen düzensiz birlik” demektir. Gören de sanki bu ülke, başkaları tarafından işgal edilmiş, bizim ülke severler de dağlarda toplanarak düşmana karşı yıldırma faaliyetinde bulunuyorlar sanır. Savaşı kim yapar? İki düzenli ordu yapar. Yok yaptığınıza savaş diyorsanız inlerde saklanmaya gerek yok. Çıkarsınız Mehmetçiğin karşısına, kozlarınızı paylaşırsınız.  Sözde “gerillaya katılım olacak”mış. O kadar samimiler ise gerillaları zor durumda. Mecliste ne işleri var? Çıksınlar dağlara, yanlarına da yardımcı olarak kendi çocuklarını alsınlar. Ben samimiyetlerini böyle göreyim. Özellikle yukarıdaki herzeyi yumurtlayan kadın vekilin iki çocuğu varmış. Pekala onları yanına alıp dağa çıkabilir. Kim tutar onu! Bu işi devşirdikleri veya baskı uyguladıkları gençlerle yapmaya kalktıklarına göre demek ki kendilerinin canları kıymetli. “Alavere, dalavere Kürt Mehmet nöbete” diyorlar hep.

Sonuçta olan da haklarını savunduklarını iddia ettikleri Kürtlere oluyor. Olmaz olsun sizin Kürt savunuculuğunuz! Kürdistan davanız! Yaptığınız tamamen bir taşeronluktur. Size en iyi cevabı çocuğu dağa kaçırılan ve HDP binası önünde eylem yapmaya başlayan Fevziye Çetinkaya anne: “Başlarım sizin Kürdistan davanıza!” diyerek vermişti. Başka söze ne hacet! Gerçi siz sözden, dur duraktan anlamazsınız değil mi? Unutmayın ki Türklerin ve Kürtlerin kardeşliğini bozmak ve onları mutsuz etmek uğruna verdiğiniz bu kanlı terörden, bir devlet çıkarabileceğinizi hayal ediyorsanız, bence bu hayalinizden vazgeçin. Çünkü başkasının mutsuzluğu üzerine mutluluk kurulmaz. Zaten buna da ne Kürtler izin verir ne de Türkler…

***17/09/2019 tarihinde Barbaros ULU adıyla Pusula Haber gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde