Nasrettin
Hoca dendi mi akla eşeği gelir. Ne Hoca eşeksiz ne de eşeği Hoca’sız
yapar. Rahmetlinin eşeği yüzünden başına gelmediği kalmaz. Belki
de eşek Hoca'nın imtihanıdır. Eşeği kah ölür kah kaybolur kah
çalarlar.
Nasrettin
Hoca kasabanın pazarına gider. Eşeğini bir yere bağlar. Alışverişini yapar.
Döndüğünde eşeğini bağladığı yerde bulamaz. Hemen bir tellâl tutar. Tellalı
şöyle bağırtır:
–“Eşeğimi kim bulup getirirse semeriyle, yularıyla ve üstündeki her şeyiyle beraber eşeğimi ona vereceğim.” der.
–“Eşeğimi kim bulup getirirse semeriyle, yularıyla ve üstündeki her şeyiyle beraber eşeğimi ona vereceğim.” der.
–“Hoca
efendi! Eşeği, bulana verecek olduktan sonra ne diye arıyorsun?” der. Hoca:
–”Kaybolan
şeyi bulmanın keyfini bilmezsiniz siz!” der.
***
Memlekette
kıtlık var. Nasrettin Hoca da bu kıtlıktan nasibini alır. Eşeğine verecek
arpası kalmaz. Hoca çözümü, eşeğinin her gün yemesi gereken yemini azaltmada
bulur. Eşeğine yem verirken "Aman benim emektar eşeğim, sakın açlıktan
ölme. Senin için on dönüm yonca ektirdim. Hele bir bahar gelsin, hepsi de senin
olacak, bol bol yonca yiyeceksin. Yalnız şimdi biraz tasarruf etmemiz
lazım." dermiş. Hoca böyle demiş ama eşek bu tasarruf tedbirlerine
alışamamış, neredeyse bir deri bir kemik kalmış ve sonunda ölmüş. Bu duruma
üzülen Hoca, “Vah zavallı eşeğim! Şurada yemsiz yaşamaya ne kalmıştı” der.
***
Nasrettin
Hoca bir gün bir hana misafir olur. Eşeğini hanın ahırına bağlar. Hoca handa bir
müddet kaldıktan sonra görevlilere “Eşeğimi getirin, ben artık gideceğim” der.
Görevliler bakar ki ahırda eşek yok. Hoca bu duruma çok sinirlenir. Çabuk
eşeğimi bulun, yoksa ben yapacağımı bilirim, der. Hoca’nın sinirlenmesinden han
sahibi çok korkar. Sağa-sola adamlarını salarak eşeği aratır ve sonunda eşek
bulunur. Eşek Hoca’ya teslim edilir ve han sahibi “Hocam, eşeğini bulamasaydık
ne yapacaktın” diye sorar. Hoca: “Şayet eşeğimi bulamasaydım, babamın yaptığını
yapacaktım” der. “Babanız ne yapmıştı” deyince Hoca: “Yıllar önce babamın da bu
şekilde eşeği kaybolmuştu. Rahmetli eve kadar yürüyerek gelmişti, ben de öyle
yapacaktım” der.
***
Şimdi
fıkralara bakalım. Çünkü fıkralar güldürürken aynı zamanda düşündürmektedir. Sonuç:
(1.fıkra): Zamanında değerini ve kıymetini bilmeden hoyratça kullandığımız şeyler
yok olduğunda ahu figan ederiz. Çok değer verdiğimiz ve önemsediğimiz
şeyler, elden uçup gidince onları geri elde etmek için servet bile
bağışlayabiliyoruz. Ama çoğu zaman iş işten geçmiş oluyor. Maalesef son
pişmanlık fayda vermez. Çünkü zamanı geri saramazsın.
(2.fıkra):
Hoca, çok sevdiği eşeğini kaybeder. Çünkü “Aç ayı oynamaz” misali eşek bu
durumu kabullenemez. Sevdiğimiz ve değer verdiklerimizi yaşamın bir cilvesi
olarak zamanında bakıp doyurmazsak onları pekala kaybedebiliriz. Burada Hoca,
eşeğine tasarruf tedbirleri uygularken aynı tasarrufu kendisine uygulamış mı?
Bunu sormak lazım. Çünkü bilmiyoruz.
(3.fıkra):
Yokluğuna asla tahammül edemeyeceğimiz bazı değer verdiklerimizi bazen
kaybedebiliriz. Çünkü bu dünya bir imtihan dünyasıdır. Kah kazanır kah
kaybederiz. Önemli olan sonuca katlanmaktır.
Kaybettiklerimizde
bazen hayır, kazandıklarımızda da şer olabilir. Önemli olan niçin
kaybettiğimizi ve nasıl kazandığımızı sorgulamamızdır ve mevcut durumu irdeleyerek
başka yanlışlar yapmamaya çalışmaktır. Çünkü hayat şakaya gelmez ve hiçbir
başarı ve mağlubiyet tesadüfi değildir, tıpkı kalitenin tesadüf olmadığı gibi. Başımıza
gelenlerden dolayı nedeni başkalarından aramaktan ziyade kendimizde aramamız
gerektiğini bilmemiz gerekiyor. Çünkü ayet “Ey iman edenler! Siz kendinizi
düzeltin. Siz doğru yolda olursanız, yoldan sapan kimse size zarar veremez.”
(Maide 105) buyurur.
Soru:
Kaybettiği veya son anda bulduğu eşeklerde Nasrettin Hoca’nın hiç payı yok mu?
***11.04.2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayınlanmıştır.
***11.04.2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder