Ana içeriğe atla

Geçmişinle Yüzleş! ***


—Efendim demokrasiye falan inanmıyorum artık!
—Niye ki?
—Kaç nesil geçti, partim bir türlü iktidar yüzü görmedi. Böyle giderse torunlarımın torunları da göremeyecek. Müzmin muhalif olmaya devam ediyoruz.
—Çalışmanız yeterli değil demek ki!
—Ne alaka? Didinip çırpınıyoruz gece gündüz durmadan.
—Partinizin görüşlerini halk tasvip etmiyor olabilir mi?
—Tüm haksızlıklara karşı çıkıyoruz. Mesela adalet yürüyüşü yaptım. Bayram-seyran demeden km'lerce yürüdüm. Kim yürür benim kadar.
—Ekibinde mi iş yok acaba?
—Türkiye'nin en okumuş ekibi, hatta seçmeni de bende.
—Halkta karşılığınız yok o zaman.
—Efendim! Türkiye'nin kurucu unsuruyuz, biz Türkiye'yiz. Nasıl karşılığımız olmaz?
—Güven sorunu olmalı.
—Benden güvenilir insan mı olur? Çalmadım çırpmadım.
—Halkın değerleriyle aranız nasıl?
—Fena değil. Son yıllarda meydan ve salon toplantılarında okumadığım ayet, hadis kalmadı. Cuma ve cenaze namazlarını da kaçırmıyorum. Partimi dönüştürmeye çalışıyorum. Karşı mahalleden siyasilere yer veriyorum. Daha ne yapabilirim ki?
—Mesajlarınız büyük kitlelerde karşılık bulmuyor anlaşılan. Demek ki hitap ettiğiniz kesimin verdiği oy, sizi iktidara taşımaya yetmiyor.
—Bunu da aşmak ve geniş kitlelerden oy almak için denemediğim yol kalmadı. Çatı aday çıkardım olmadı. Birkaç partiyi bir araya getirerek ittifak kurdum, olmadı. Ülkenin tüm farklı kutuplarıyla dirsek temasına geçip iktidara yürümek istedim, yine de iktidarı devralamadım. Bu iktidar yürüyüşü bana Ankara-İstanbul arası yürümekten daha zor geliyor.
—Anladığım kadarıyla siz seçmenin oyunu almak için her fırsatı değerlendiriyorsunuz ama seçmen yine de size yetki vermiyor. 
—Öyle!
—Siz hiç geçmişte bu ülkede iktidar oldunuz mu?
—Olduk. Hem de uzun yıllar... Ama biz iktidarı bıraktıktan bu yana yarım asrı geçti.
—O zaman nasıl iktidar olmuştunuz?
—Rakibimiz yoktu. Çünkü tek partiydik. Çok partili sistem bize yaramadı anlayacağın.
—Demek ki kötü bir iz bırakmış partiniz. Halkın size yetki vermemesinin nedeni bu geçmişiniz olmasın. Belki de sizin yumuşak karnınız geçmişinizdir.
—Ama bu geçti gitti. O gün iktidar olup ülkeyi yönetenler öldü gittiler. Sonra güzel hizmetler de yapıldı.
—Güzel hizmetler yapılmış olabilir. Ki böyle olsa halk yapılan iyiliği kolay kolay unutmaz, kötülüğü de unutmaz. Demek ki o zamanın halkı sizin tasarruflarınızdan pek memnun kalmamış. Bu geçmişinizle hiç yüzleşmeyi düşündünüz mü?
—Ama geçmişi o günün şartlarına göre düşünmek lazım.
—O günü savunuyorsun.
—Başka ne yapacaktım?
—Bence siz o sırtınızda taşıdığınız yükten kurtulmalısınız. Geçmişimiz diyerek hatalarınızı savunursanız bu halk size prim vermez. 
—Ben bu ülkede iktidar olmak istiyorum. Bu durumda gelemeyecek miyim?
—Gelirsiniz efendim. Bu halkın kimseye önyargısı yok. Kimleri getirdi, kimleri götürdü. Yapacağınız tek şey, geçmişinizle samimi bir şekilde yüzleşmek. Halkın karşısına geçip "Bizim partimiz geçmişte şu şu yanlışları yapmıştır. Bunlar bizim yanlışlarımızdır. Partimiz geçmişte halkın değerleriyle mücadele etmiştir. "Biz bugün o yanlışları reddediyoruz. Yapılan bu yanlışlardan dolayı mağdur ettiklerimizden özür diliyoruz" demelisiniz. Bu dediklerinizde samimi olduğunuza inanırsa halk size koyduğu iktidar rezervini kaldırır, size iktidar yolunu açar.
—Olur mu dersin?
—Bu durumda başka seçeneğiniz yok gibi.  

***31/01/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde