Ana içeriğe atla

Din Öğretimi Genel Müdürlüğü İyi Yapmıyor ***

Din Öğretimi Genel Müdürlüğü kurulduğu andan itibaren hiç bu kadar hareketli olmadı. Hiç durmuyor. Hızda MEB'in diğer müdürlüklerini solladı geçti DÖGM. Girmediği, karışmadığı alan yok gibi. Haziran ve eylül aylarında öğretmenlerin yapmakla yükümlü olduğu seminer programlarını da hazırlıyor. İlçede görev yapan İHL, İHO öğretmenlerini ve diğer okullardaki Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenlerini belirli bir yerde topluyor.

Proje üstüne proje, program üstüne program, etkinlik üstüne etkinlik geliştiriyor ve yarışma şartları belirliyor. Ardından “Alın bunları uygulayın” diye okullara gönderiyor. Tüm bunları okullarda uygulayacak olanlar da DİKAB(Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi) öğretmenleri.  Öğretmenler her ay hangi etkinlikleri yaptığını rapor şeklinde okul idarelerine vermek zorunda. Anlayacağınız Din Öğretimi Genel Müdürlüğü tam gaz çalışıyor.

Din Öğretimi’nin yaptığı bunlarla sınırlı değil. İki senedir de ilçede bulunan tüm Din Kültürü öğretmenlerini ayda bir değişik okullarda toplamak suretiyle onlara konunun uzmanları tarafından seminer veriliyor. Adı da DÖGEP. Açılımı: Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenleri Gelişim Programı. Tamam bunu da yapsın, eyvallah diyebiliriz. Ne zaman yapıyor bunu sorumlular? Öğretmenin dersinin olduğu vakit. Yani öğretmeni dersten alıyor, onlara seminer verdiriyor. Bu durum senede bir falan değil, aylık rutin olarak yapılıyor.

Düşünün ki bir okulda görev yapan 8-10 DİKAB öğretmeni var. Bunları görevli izinli sayarak seminere alıyorsun. Bu öğretmenlerden her birinin o gün okulunda 6’ar saat ders yükleri olduğunu farz edelim. 6*8= 48 saatlik bir ders boş geçecek demektir. Bu kadar öğretmenin dersini dolduracak okulun nöbetçi öğretmen sayısı yeterli gelmez. Haydi diyelim ki nöbetçiler vasıtasıyla bu dersler dolduruldu. Nöbetçi öğretmen bu doldurduğu derste yoklamayı alıp sınıfın daha fazla gürültü yapmasını önlüyor sadece.  

Seminer öncesi bir okula uğradım. Müdür Din Kültürü öğretmenlerinin seminere gittiğinden, derslerini doldurma imkanı olmadığından dertliydi. Ben orada iken yardımcısını çağırdı: Hocam öğrencileri bahçeye çıkaralım dedi. Bu durumda başka da yapabileceği bir şey yoktu. Çünkü nöbetçi öğretmeni yeterli değildi.

Konuyu sadece bir okul üzerinden değil de ilçe üzerinden konuşursak mesele daha iyi anlaşılmış olur. Diyelim ki ilçe merkezinde 150 öğretmen var. Her bir öğretmenin görevli izinli sayıldığı seminer günü okulunda 6’ar saat dersi var. Karşımıza 900 ders saati çıkıyor. Bu durumun eğitim ve öğretim boyunca 5 defa yapıldığını düşünün: 900*5= 4500 saat ders boş geçiyor. Yani DÖGM bir iş yaparken boş geçen dersi hesaba katmıyor. Bu durumda boş geçen derse mi üzülürsün, seminere alınan öğretmen haftaya o sınıfa derse girdiği zaman dört saatte anlatacağı dersi iki saate sıkıştırdığına mı yansın, okul idaresi boş geçen dersleri dolduramadığına mı hayıflansın.

Hasılı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün derslerin işlendiği esnada DİKAB öğretmenlerini geliştirme amacıyla onları seminere alması sağlıklı bir tasarruf değildir. Bu program neresinden tutarsanız maalesef elinizde kalır. Sonuç, sadece Din Öğretimi’nin planladığı seminer yapılmış oluyor. Geride bir alay boş geçen ders kalıyor. Din Öğretimi’nin iki yıldır uygulamaya koyduğu bu DÖGEP’ten maalesef ne Din öğretmenleri ne okul yönetimleri ne ilçe yönetimi ne de diğer öğretmenler memnun. Sanırım hala bu uygulamayı sürdürdüğüne göre camiada tek memnun Din Öğretimi Genel Müdürlüğü. O zaman Din Öğretimi yetkililerine bir sözümüz olsun.

Sayın Din Öğretimi Genel Müdürlüğü yetkilileri! İyi niyetli olduğunuza yürekten inanıyorum. “Öğretmenlerim bilgilensin, kendilerini geliştirsin” diye düşünüyorsunuz. Harekette bereket vardır. Ama sizin bu iyi niyetiniz iyi sonuç vermiyor. Çünkü bir şeyi yapacağız derken diğer bir şeyleri yıkıyorsunuz. Sizin bu yaptığınız namaz kılmak için orucu terk etmeye benziyor. Halbuki bir şeyi yaparken diğer bir şeyi yıkmamak prensibimiz olmalı. Kusura bakmayın! Yanlış yoldasınız. Yanlış yol ile doğru bulunmaz. Eğer bu işi hala yapmaya devam edecekseniz bu DÖGEP’i haziran-eylül seminer dönemlerinde yapsanız. Yok bu olmaz derseniz DİKAB öğretmenlerini yaz dönemi hizmet içi eğitim seminerine alabilirsiniz. Ne karar verirseniz verin ama asla öğretmeni dersten almayın. Ne olur, yol yakınken bu uygulamadan vazgeçin!

*** 01/12/2018 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula Haber gazetesinde yayımlanmıştır.








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde