Ana içeriğe atla

Siyaset Bir Erdem Yarışı Olmalı

Seçimle yatıp seçimle kalkan bir toplum olarak yeni bir seçime daha giriyoruz. Yaptığımız her seçimde genelde birbirimizi kırıp geçiriyor, hayat-memat meselesi haline getiriyor, toplumu gerdikçe geriyoruz. Her seçim önemli olmaya önemli. Ama bu işi yaparken farklılıklarımızı ortaya koyarak birleştirici, kucaklayıcı, bütünleştirici ve muhataplarımıza güven verecek şekilde bir sağduyunun hem siyasette hem de halk nezdinde artık yerleşmesinin zamanı geldi geçiyor.

Ben siyaseti bir erdem ve fazilet hareketi olarak görmek istiyorum. Birbirimizi kırarak, hakaret ederek, küçümseyerek, iftira atarak, yok kabul ederek bir yere varamayız. Bu şekilde yapılan bir siyaset, geriye kırılmış kalpler, incinmiş gönüller ve öfkeli gözler bırakır. Sadece yaralar. Başka da bir işe yaramaz.

Siyasetçilerimiz kendileri için oy deposu olarak gördükleri halkı kutuplaştırmaktan vazgeçmeli artık. Bunun için ilkeli bir siyaset yapmanın temellerini atmalılar, hakarete varmadan rakibini eleştirmeyi öğrenmeliler, siyasi rakiplerine saygılı olmayı bilmeliler. Hatta siyasete atılmadan centilmenlik nedir sorusuna cevap bulmalılar önce. Rakipleriyle mücadele ederken onların onurlarını her şeyin üstünde tutmayı öğrenmeliler. Belden aşağı vurmaktansa kaybetmeyi göze almalılar. Türkiye siyasetinin buna şiddetli bir şekilde ihtiyacı vardır.

Erdemli bir siyaset Türkiye’nin yerleşmiş siyasetine ters ve olması zor görünüyor. Ama toplumsal barış, birlik ve beraberliğimiz için buna ihtiyacımız var. Zor olan bu durumu siyasetin merkezine koymamız gerekiyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde