Ana içeriğe atla

Ömrünü Yemeye Adamış

Şeker hastalığı günümüzde yaygın olan hastalıklardan biridir. Yediden yetmişe çoğu kimsede görünmekte ve doktor raporuna bağlı olarak insanımızı hayatı boyunca ilaç kullanmaya mahkum ediyor. 

Şeker hastalığının kendi içinde tipleri ve dereceleri olmakla beraber bazı şeker hastalarının durumları bana garip geliyor. Tanıdığım bir şeker hastası var, ileri derecede şeker hastası. Hep aç, hiç tok olduğunu görmedim. Kıvranıyor açlıktan. Kendini bir yere gücün atar. Yerken de hızlı ve fazlaca yediği için yedikten sonra hazmetme sorunu yaşıyor.

Küçük çocuklar vardır öğün takip etmez. Tam öğün öncesi kırıntı yer. Az sonra yemek yenecek dense de basar ağlamayı. Mutlaka dediği olur. Benim tanıdığım şeker hastası da tıpkı laftan ve sözden anlamayan küçük çocuk gibi. Küçük çocuğun nazı çekilir de büyüğün nazı çekilmez. Tamam vücudu istiyordur. Vücut gıdasını alacak. Ama yerinde ve zamanında olmalı. Madem vücudu istiyor. O zaman çantasında atıştırmalık kırıntı bulundurmasında fayda var. Ama ne mümkün! O kadar hatırlatmaya rağmen çantasına bir bisküvi koyduğunu görmedim. Acıkır acıkmaz mutlaka önüne sofra konacak. Haydi her şeyden geçtim, çoğu kimsenin çaya şeker atmayı bıraktığı günümüzde bu hastamız hala çayı şekerle içiyor. Hem de öyle az-uz falan atmıyor, dolduruyor çayı şekerle. 

Benim bildiğim şeker hastaları perhiz yapar, her şeyi yemez ve içmez. Bizim ki zararlı-faydalı demez, ne bulursa götürüyor. Korkum bir gün yıkılacak ve bir daha kalkamayacak. Maalesef ne laftan anlıyor, ne de sözden. Tıpkı imam gibi kendi bildiğini okuyor, atın ölümü arpadan olsun dercesine geçiyor günleri. Allah kimseye hastalık özellikle şeker hastalığı vermesin. 16.03.2018, Ramazan Yüce, Konya

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde