Ana içeriğe atla

Ensest İlişkilerde Sicilimiz Nasıl?

29/03/2016 tarihinde Büyükşehir Belediyesine ait Zindankale Otoparkı bünyesinde bulunan salonda ÖĞ-DER tarafından düzenlenen bir etkinliğe katılmıştım. Dört konuşmacıdan üç tanesi yurt dışından gelen misafirlerdi. Kulaklık marifetiyle kendilerini dinleme imkanı buldum. Misafirlerden bir tanesi,  sonradan Müslüman olmuş bir İngiliz gazeteci idi.  Nasıl Müslüman olduğunu bir güzel anlattı. Daha sonradan İngiliz eski başbakanlarından Tony Blair’in baldızı olduğunu öğrendiğin bu gazeteci Lauren BOOTH hanımefendiye soru faslında “İngiltere’de Türkiye nasıl tanınıyor” diye bir soru soruldu. Verdiği cevap fazla uzun değildi: “Türkiye İngiltere’de iki yönüyle tanınıyor, biri ensest ilişkiler, diğeri -sanırım- kadına şiddet.(veya taciz idi) Buranın imajı bizim oralarda maalesef bu şekilde ” demişti.  Abartmış, zaten bize karşı ön yargılılar bu İngilizler dedim içimden.
Program bittikten sonra evimin yolunu tuttum, ilk önce fazlaca duymadığım ensest kelimesine baktım.  “Aile içi yasak ilişki” diyor TDK kısaca. “Ensest genellikle bir erkeğin cinsel ilişki yönünden yasaklanmış olan kızı, kız kardeşi, ablası, üvey kız kardeşi, kız yeğeni, teyzesi veya annesi ile cinsel ilişkide bulunmasıdır. Bu davranış şekli çoğu ülkede yasaklanmıştır. Kadın rıza gösterse bile ensest olgusu savunulamaz. Türk Medeni Kanunu’nun 92. maddesine göre, anne, baba, dayı, amca, teyze, hala ve kardeşlerle evlenme yasak olduğu gibi serbest aşk da bir sapıklık sayılmaktadır.” (www.saglikhastalik.com)
***
15/08/2017 tarihli Hürriyet gazetesindeki köşesinde Ayşe ARMAN “Beni öz annem sattı” başlıklı bir yazı kaleme alarak şimdi 18 yaşında olan kızla yaptığı röportajını köşesine taşıdı. Kız röportajında, “6. sınıfa giderken alkole ve sigaraya alıştırdılar. Beni kendi istediklerini yapmaya zorladılar. Kaçmak istiyordum, deniyordum, her seferinde eve iade ediliyordum. 14 yaşında, çok özür dilerim, regl olduğumu öğrenince, evde bayram havası esti. Annem, “Kadınlığa ilk adımını atıyorsun!” dedi. Çok erkekle yaşamın ne kadar güzel olduğunu anlattı. Başka başka erkeklerle birlikte olmanın ve bu yoldan para kazanmanın hem kolay hem de iyi olduğunu söyledi.” şeklinde açıklama yaparak ailesinin kendisini ve teyzesini defalarca başkalarına sattığını, intihar ettiğini, ama kurtarıldığını, kaçtığını, fakat tekrar yakalandığını, halihazırda devlete ait bir sığınma evinde kaldığını…” anlatıyor.
***
16/08/2017 günkü Hürriyet gazetesindeki köşesinde Ertuğrul ÖZKÖK, eşlerin birbirini aldatma oranını veriyor: “Cinsel Sağlık Enstitüsü verilerine göre Türk erkeklerinin yüzde 58’i karısını, kadınların yüzde 40’ı kocalarını aldatıyor. Bu rakam 2000’li yıllarda erkeklerde yüzde 25, kadınlarda ise yüzde 11 civarında iken dünyadaki ve Türkiye’deki seviyesi de birbirine çok yakındı. Şimdi dünyada da Türkiye’de de yükseliyor. Ve size şunu söyleyeyim. Türkiye, eşini veya partnerini aldatma oranı konusunda dünyanın en yüksek oranlı ülkeleri arasında yer alıyor.”
***
23/08/2017 günü ise www.gazeteoku.com sitesindeİğrençliğin böylesi…Öz yeğeni çıktı! Magazin dünyası çalkalanıyorbaşlıklı bir haber yer aldı. İçeriğini okuduğum zaman ’14 yıldır evli olan bir sunucunun Bodrum’da bir tekne içinde öz abisinin evli kızı yani yeğeniyle ilişkileri çekilmiş fotoğrafları yansımış objektiflere.’
***
Yukarıda örneklerini verdiğim yazılar yalanlanmadı maalesef. Hali pürmelalimizi daha fazla anlatmaya gerek var mı? Ebeveynin çocuğunu satması var bizde, eşlerin birbirini aldatması var bizde, baba yarısı amca ile yeğenin alenen görüntülenen yasak aşk ilişkisi var bizde. Kadın ve çocuk taciz olayları vakayı adiyeden oldu, söylemeye gerek yok zaten. Ben yazarken utandım, bu utanmazların arsızlığını. Umarım bu kötü örnekler fazla değildir ülkemizde. Ki bir tanesine bile tahammülümüz olmaz. Bunlar gün yüzüne çıkanlar, ya bir de çıkmayanları hesaba katarsak çöktüğümüzün, battığımızın göstergesidir bunlar. Bu haberleri okuyunca Mart 2016’da konuşmasını dinlediğim İngiliz gazetecinin “İngilizlerin bizi ne şekilde tanıdığına” verdiği cevap aklıma geldi. Eğer biz böyleysek İngilizlere falan kızmaya hakkımız yok. Zira adamlar bizi iyi test etmişler. İçimizdeki uçkur beyinlilerin yaptıkları sapıklıklar onların zihinlerine kazınmış iyice. Onların bu algısını değiştirmesi için öncelikle bizim düzelmemiz lazım.

Bu tiplerin dinleri, imanları, insanlıkları, ahlakları varsa yoksa uçkurları olmuş. Bu tip lanetliler iflah olmazlar. Ne yapıp ne edilecekse, ne bedel ödenecekse bu toplumsal yaraları yok etmeye azmetmemiz lazım. Yoksa gidişatımız hayra alamet değil. Böyle giderse ne aile kavramımız kalır, ne de insanlığımız. Tedbir almazsak beyni, kafası, aklı, fikri ve zikri uçkuruna bağlı bu tiplerden daha çok çekeceğimiz var. Herhalde Lut Kavmi bunlar kadar alçalmamıştır.

Artık “O ne karışır, bu ne karışır, bu benim hayatım” özgürlük havariliklerini bir tarafa bırakıp aramızda bir denetim mekanizması oluşturmamız lazım. Bu tipler aramızda hiçbir şey olmamış gibi gezip dolaşacaklarsa, yüzümüze sırıtmaya devam edeceklerse, bunlar yokluğa mahkum edilmeyecekse, devlet bu tür sapıklıklara gün görmedik cezalar vermeyecekse devlet de, biz de bunun hesabını zor veririz hem bu dünyada, hem de ahirette.

Yazıklar olsun, uçkuru beynine bağlı olanlara! Yazıklar olsun, onlara hiçbir şey yapamayan bizlere! 23/08/2017




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde