Belli
bir makamda görev yapanlar durduk yerde zevkine istifa etmezler. Deruhte ettiği
görevi ya yapamamıştır, ya yıpranmıştır/yıpratılmıştır, ya hata veya yanlış
yapmıştır. Bu hata kendisinden kaynaklandığı gibi kurumunda çalışanlardan biri tarafından
da işlenmiş olabilir.
Böyle
durumlarda özür ve ardından istifa etmek erdemli ve bir o kadar da onurlu bir
harekettir, çünkü hatayı kabul etmiştir. Çoğu kişi hatasını
kabullenip özür dilemez. Zira özür çoğu kimseye zor gelir. Küçümsenecek bir
davranış değildir. İcra ettiği makamdan feragat etmektir, koltuğu kendisinin
boşaltmasıdır, “kazanılmış hakkım zayi olacak” dememektir, koltuğa yapışıp
kalmamaktır. Tek taraflı bu istifa müessesesini işletenler gücünü makamdan
değil, makamına güç veren kalite ve kalifiye kişilerdir.
Ülkemizde
ve Doğu toplumlarında bu tek taraflı müessese pek işlemez ve işletilmez. Gelen
kurumunu yerlerde süründürse, hata üstüne hata yapsa bile aklına gelmeyen tek
şey, kendisinin istifa etmesi gerektiğidir. Rezil ve rüsva olsa da, toplumda
bir itibarı kalmasa da kafalar kuma gömülür ve yola devam edilir. Çünkü
kerameti kendinden menkul bilir, kendini vazgeçilmez Hint kumaşı gibi görür.
İstifa ederse kurumun daha da kötüye gideceğine, kaçıp gitme gibi
değerlendirileceğine, itibar kaybedeceğine, kendisini inandırdığı gibi etrafını
da inandırmaya çalışır. Halbuki istifalar kişiye itibar kazandırır. Çünkü
yönetim mekanizmasının en üstüne çıkmış birinin makamından ayrılması “Parada,
pulda, makam ve mevkide gözüm yoktur, hata yaparsam tüm bunları terk ederek bedelini
öderim. Ne beni getirenleri ne de kendimi yıpratırım, ben anamdan yönetici
olarak doğmadım” demesidir.
Türkiye’de
pek görülmez dedim bu istifa müessesesi. Bireysel istifalar olur, sayısı da bir
elin parmaklarını geçmez. Demirbaş gibidir bu ülkede yöneticilik. Attın mı
kapağı, ancak emeklilik ve ölüm ayırır bizi oradan. Bu durum kamu kurumlarında
böyle olduğu gibi siyasette de böyledir. Girdiği sayısız seçimlerde istenilen
başarıyı gösteremeyen, partisini iktidara taşıyamayan parti liderleriyle
doludur bu ülke. STK’larımız da böyle, cemaat ve tarikatlarımız da. “Ben
partimi ileriye taşıyamadım” deyip ayrılmayı düşünen olsa bile yanındaki bazı
kişiler onu bu düşüncesinden vazgeçirir bu ülkede. Günümüzde hala MHP Genel
Başkanlığını yürüten Devlet Bahçeli, 2002 seçimlerinde partisi baraj altında
kalınca ‘Partimi genel kongreye götürüp bir daha aday olmayacağım’ dedikten
sonra yanından birileri, alttan girip üstten çıkarak Sayın Bahçeli’yi bu
düşüncesinden vazgeçirdiler.
Sayıları
az olsa da istifa edenlerin bazılarını buradan zikredelim: SHP Genel Başkanı
Erdal İnönü kendiliğinden siyaseti bıraktı. Halbuki bizde siyasete girenin
cenazesi TBMM’den kalkar genelde. Diyanet İşleri Başkanlığı yapan Ali
Bardakoğlu ve Mehmet Görmez istifa ve emeklilik yolunu seçerek makamlarını
bırakanlardandır. Son olarak istifa mekanizmasını işleten bir kişi daha var:
ÖSYM Başkanı Ömer DEMİR. Yerleştirmede kurumun yaptığı hatadan dolayı
istifasını verdi. Soyadım Demir, ben buraya demir attım demedi. Bastı
istifasını, çekip gitti. Üstelik özür de diledi.
İnsan
hata yapar, yöneticilerimiz de hata yapabilir. Çünkü insandır. Hatalar hiçten
doğar, ama hatalar hiç değildir. Bedeli özür ve istifadır. Allah sayılarını
artırsın. 23/08/2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder