Ana içeriğe atla

Terörün siyasi ayağı

Mecliste bir siyasi parti var. Partinin yetkili organlarının ağzında hep barış, demokrasi, özgürlük, hak ve hukuk var. Sanırsın ki ağızlarından bal damlıyor. Kendilerini halkların barışına adadıklarını ve mağdur insanların hamisi olduklarını, bir bölgenin temsilcisi olduklarını ifade ediyorlar.

Yeri geliyor halkı direnmeleri için meydanlara çağırıyorlar. Sonucunda 50 insanın ölümüne sebebiyet veriyorlar. Vekillerinden biri arabasında teröristlere verilmek üzere silah taşıyor, bir diğeri, canlı bomba olarak yüzlerce kişinin ölümüne sebebiyet veren bir teröristin evine taziye ziyaretine gidebiliyor. Vekil olarak mecliste olanların çoğunun terör elebaşılarıyla çekilmiş fotoğrafları gazetelerde boy boy gözüküyor. Bu partinin yetkilileri nerede bir suç ve eylem var oradalar. Nerede bir suç ve eylem var, parasını milletin ödediği bu vekiller orada. Nerede bir kalkışma var, Bu vekiller orada. Ya askere karşı direniyor, ya da polise. İşlemiş olduğu suçlardan dolayı ifadelerine başvurulmak üzere kendilerine davet gönderiliyor. Biz gelmeyiz cevabı alınıyor. Nerede bir terör eylemi var,  her eylemde ölü ve şehitler var, herkes bu eylemi lanetleyip kınarken bunlardan tık yok. Her konuşmalarına devleti, askeri, polisi ve devletin organlarını eleştirerek başlıyorlar, konuşmalarını tehditle bitiriyorlar. Sempatizanlarını da sürekli kışkırtıyorlar.

Ne zaman bunlara  karşı devlet; bir operasyon ve bir hareket yapmaya kalksa AB ayağa kalkıyor. Dokunulmazlıkları kaldırılmasına rağmen ifadeye gelmeyen bu vekillerin ifadelerini almak için mahkeme kararıyla yakalama kararı çıkarılıyor. Ortadoğu'da akan her kanda parmağı olan bu devletler hiç kılını kıpırdatmaz iken ifadelerini almak için zorla mahkemeye çıkarılan bu vekiller için AB Büyükelçileri Ankara'nın göbeğinde acil toplantı yapabiliyor. Suçun ve suçlunun bu kadar aleni bir şekilde arkalandığı bir başka devir hatırlamıyorum. Güya bu vekiller mağdur bir halkın hamiliğini yapıyorlar. Hiç görüntülerinden mağdur olmuş bir halkın vekili gibi gözüküyorlar mı? Görüntüleri terörün meclisteki ayağı olduklarını gösteriyor. Bu kadar kabadayılığı, meydan okuma cesaretini nereden aldıkları da belli oldu. AB tamamen bu işin içinde maalesef. Anlaşılan Sevr'de yapamadıklarını bitirmek istiyor AB ülkeleri. AB, Tanzimat ve Islahat Fermanından beri bizim içişlerimize karışmayı alışkanlık haline getirdi. Bu ülkeyi hala eski ülke sanıyor, biz bunları geçmişte dizayn ettik, yine ederiz diye düşünüyorlar. Birileri bu ülkenin eski sömürge ülkesi olmadığını bunlara anlatması lazım. Hadlerini bilecekler, eğer bilmiyorlarsa hadleri kendilerine bildirilecek.

Bir bölgenin hamiliğine soyunan ve terörün tam göbeğinde olan bu vekillerin derdi ne? Ne istiyorlar bunlar? Anlayabilen varsa beri geri gelsin. İşin garibi bu partinin hala terörle organik ve inorganik bağlantısı tespit edilemedi. Ne partileri kapatıldı, ne de sorumlularına bir yasak geldi.

İktidardaki bir parti liderinin yaptığı uzun konuşmasında cümleleri arasında geçen "Kanlı mı olacak, yoksa kansız mı? Biz kansız olmasını tercih ediyoruz..." cümleleri seçilerek partisi kapatılıyor, sorumluları siyasi yasaklı hale geliyor, bir parti iktidardan ediliyor. Partinin hiçbir üyesi eylem için sokağa bile çıkmıyor. Bu parti iç hukuku bitirdikten sonra AİHM'e müracaat ediyor. Maalesef verilen karar Türkiye'deki mahkemelerin verdiği karardan farklı olmuyor ve arkasında da hiçbir süper ve küresel gücü göremiyor. Nedense Avrupa sıraya girdi terörün açık destekçisi bir partinin vekillerini korumak için. Batı, çizmeyi aştı, cami duvarına işemeye başladı. Allah bunlara imkan verdikçe kendilerini fasulyeden nimet sanıyorlar. Halbuki Allah’ın onlara mühlet verdiğini hesaba katamıyorlar. Ama sonları yakın. Bundan adım gibi eminim. Çünkü zulüm ile abad olunmaz. Terörü desteklemeye devam etsinler bu şekilde. Bir gün çıkmayacak şekilde terör kendilerini bulacaktır.

Bunlar, bizim temsilcimiz diyen bölge insanı varsa eğer...benim saf kardeşim! Bilin ki meclise gönderdiğiniz bu kişiler sizin toprağınızın ekmeğini yiyen dış güçlerinin hainidir. Bunların hak arama derdi falan yok. Bunlar sizin sırtınızdan besleniyor. Aklınızı başınıza alın. Çünkü bunlar siz oy verdikçe cesareti sizden alıyorlar. Dönün artık sırtınızı bunlara. Yine bunlar, devlet istediğiniz her türlü hakkınızı verse dahi inanın kan akıtmaya, dış güçlerin piyonu olmaya devam ederler. Çünkü hainlik böyle bir şey... 04/11/2016



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde