Ana içeriğe atla

PKK ve FETÖ

1974 yılında kurulan PKK'nın ilk kanlı eylemini Türkiye, 1984 yılında Eruh'da  gördü. 32 yıldır bu terör örgütü nice canları yaktı, hala da ocaklar söndürmeye devam ediyor. Devletin yaptığı mücadeleyle azalacağı yerde kartopu gibi büyümeye devam ediyor bu kanlı örgüt. İşin garibi bu terör örgütüyle mücadelede inisiyatif hep bu örgütte oldu. O silah bıraktıysa devlet de bıraktı, silaha sarıldıysa devlet de silaha sarıldı. Ne siyaseten bir başarı ortaya çıktı ne de  -övündüğümüz ordumuza rağmen- askeri başarı elde edebildik…

Biz yönetim merkezi Kandil olan dış merkezli maşa bir örgütle yıllar yılı uğraşırken 35-40 yıldır içimizde eğitim ve dini yapılanma olarak görünen bir yapının 15 Temmuz 2016'da görünen ilk kanlı-darbe girişimine şahit olduk.  Şimdi devlet ve millet olarak devletin tüm hücrelerine girerek gizlenmiş bu terör örgütünün nasıl biri olduğunu çözümlemeye çalışıyoruz.  PKK'ya rahmet okutan sureti haktan görünen bu sinsi örgütü çözmede bakalım başarılı olabilecek miyiz?

Günümüzden geçmişe bir göz gezdirdiğimizde  hem PKK'nın hem de FETÖ'nün "Made in USA" destekli olarak  -adı bize ait- MİT tarafından kurdurulduğudur. PKK liderinin eski eşinin bir MİT elemanının kızı olması bu örgütün kuruluşu hakkında bilgi vermektedir. Bir zamanlar FETÖ liderinin sağ kolu olduğunu söyleyen Latif ERDOĞAN:  “1971 yılında GÜLEN, Ankara'da MİT başkanı Fuat DOĞU, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Yaşar TUNAGÖR ve Vehbi KOÇ ile birlikte  Ankara'da bir yemekli toplantıda   bir araya geldiklerini” anlatmaktadır. Buradan bu iki hareketin de MİT tarafından kurdurulduğunu söyleyebiliriz. 80'den önce kurdurulan bu iki örgütün -Amerika'nın "Bizim çocuklar yönetime el koydu" dediği- 80 ihtilaliyle birlikte  neşvünema bulduğunu görüyoruz. Bildiğiniz gibi emir-komuta zinciriyle yaptırılan bu darbe sonucunda 3 yıl boyunca devlet yeniden yapılandırıldı: Hala değiştiremediğimiz Anayasamız bile o zamanın mahsulüdür.

İhtilal ile birlikte Diyarbakır hapishanesinde yapılan işkencelerden ölmeyenler soluğu dağda aldı. Yine ihtilalin lise ve üniversitelerde başlattığı kılık-kıyafet düzenlemesi ve kamusal hayat dayatması, dini bir yapılanma olarak görünen GÜLEN'in kucağına itti mütedeyyin insanları. Biraz tanıyorsak Amerika hiçbir zaman tek ata oynamaz. Mutlaka birden fazla ata oynar. Sanki PKK'ya: "Sen eline silah alıp Türkiye'yi yıkmak için dağları mesken edineceksin." FETÖ'ye de: "Sen de, eline kalem alıp şehirleri, eğitim yuvalarını karargah edineceksin" denmiş. Yani "Biriniz dağda, diğeriniz şehirde terörist-eşkiya olacaksınız. Türkiye'ye nefes aldırmayacaksınız,  burnundan fitil fitil getireceksiniz" demektir bunun Amerikancası.  Sağ olsun  sömürgecimiz: "İşkenceye dayanamıyorsan dağ yapılanmamıza git, dinini istediğin gibi yaşayamıyorsan şehir yapılanmamıza gir" şeklinde bir seçenek de sunmuş. Biz devlet ve millet olarak 32 yıldır  emperyalizmin dağda PKK elbisesi giymiş eli silah tutan teröristlerine  bakarken eğitim ve hoşgörü görünümlü eli kalem tutanların devletin hücrelerinde yuvalanmasını es geçmişiz. Devletiyle ve milletiyle uyumuş ve bir gaflet halini yaşamışız maalesef. Burada uyumayan tek kişi emperyalizmin içimizdeki temsilcisi derin devlet yapısıdır. Tırnağıyla toprak kazarcasına 35-40 yıldır içimize piyonlarını yerleştirmiş.

Dünyanın en güçlü ordusu bizde ise PKK ile mücadelede niçin başarılı olamıyoruz diye düşünürken FETÖ darbesine karışmış subay ve askerlerin Kandil'e sığındığı haberleri ile kafamızdaki sorular cevabını buldu maalesef. Güneydoğu'da biz olmazsak PKK gelir diyen hizmet görünümlü  yapı elemanları şimdi gerçek evini bulmuş oldu yıllardır mücadele ettikleri PKK'nın karargahına giderek.

Elhasıl PKK ve FETÖ emperyalizmin içimize yerleştirdiği birbirine düşman gibi görünen  ikiz kardeşleridir. Birbirine benzemediklerine bakmayın. Bunlar çift yumurta ikizidir. Biri dağları mesken edinmiş, diğeri şehirleri. İkisinin de hedefi üst aklın maşası olarak Türkiye'ye diz çöktürmek...
 14/08/2016






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde