Ana içeriğe atla

Hatib Bin Ebî Beltea *

Hatib Bin Ebî Beltea ismini duymuşsunuzdur. Hicretten önce Müslüman olup hicret etmiş; Bedir, Uhut, Hendek savaşlarına katılarak büyük yararlılıklar göstermiş, Mısır Hükümdarı Mukavkıs'a İslam'a davet mektubu götürmüş samimi bir Müslüman sahabi idi.

Hicretin 10.yılı Hz Muhammed'in, seferin nereye olacağını söylemeden büyük bir ordu hazırladığı esnada, seferin Mekke'ye olduğunu düşünen Hatib,  Mekkeliler'e bu seferi haber verecek bir mektup yazar. Mektup yakalanır ve Peygamber, Hatib'i huzuruna çağırarak bunu niçin yaptığını sorar. Hatib: “Ya Rasülallah! Ben Kureyşli değilim. Çoluğum, çocuğum ve malım, mülküm orada. Bunu onlara zarar vermesinler diye yaptım” der. Bu hareketinden dolayı Hatib'i öldürmeyi düşünen sahabilere Peygamber: "Hatib'e ilişmeyin, o samimi biridir. Çünkü o, Bedir Savaşına katılmıştır" diyerek Hatib'i korumaya alır. Yaptığının yanlış olduğunu anlayan Hatib tövbe ederek pişmanlık duyar. Mekke'yi kan dökmeden almayı hedefleyen Peygamberimiz için Hatib'in yaptığı bu ihanet affedilecek gibi değildi. Fakat peygamber böylesi bir harekete ceza vermeyerek Hatib'i yeniden kazanmıştır. Çünkü Hatib, hain değildi.

Tarih boyunca İslam dünyası Abdullah b.Ubey b. Selül, Hasan Sabbah gibi ihanet şebekeleriyle karşı karşıya geldi. 15 Temmuz itibariyle ülkemiz daha önce eşi ve benzeri görülmemiş farklı bir yapılanma ile yüz yüze geldiğini  anladı. 40 yıldır içimizde barındırdığımız bu gizli, sinsi ve tehlikeli yapıdan birden kurtulmak mümkün değil. Devlet ne kadarını temizler bilinmez. Çünkü karşımızda gizliliği ve takiyyeyi şiar edinmiş, 40 yıldır bu ülkenin tüm birimlerine çöreklenmiş, tüm devleti ve milleti ayakta uyutmuş, örgüt elemanı sayısı bilinmeyen bir yapı var. Devlet bu yapıyı nasıl çözecek, içine sızmış olan hainleri nasıl ayıklayacak, böylesi bir yapılanmanın bir daha olmaması için devlet ne yapacak? Bence bu konular üzerine yoğunlaşmak gerek.  Darbe atlatılmış, özellikle askeriye, emniyet ve yargıda gerekli tasarruflarda bulunulmuştur. Darbenin baş maşası dışarıda, örgütü yönetenler kaçak.

Kamunun her bir alanında örgüt üyesi olmak anlamında açığa almalar devam ediyor. Açığa almalarda  kurunun yanında yaşı da yakmak suretiyle yeni mağduriyetler ortaya çıkar mı? Niyetim örgütü ve mensuplarını temize çıkarmak değildir. Sayın Cumhurbaşkanı örgütü: "Altı ibadet, ortası ticaret, tepesi ihanet" diyerek en güzel şekilde tasnif etmiştir. Aslında bu tasnif işimizi kolaylaştırabilir. Bir defa darbeye bilfiil katılanlar, darbeyi teşvik edenler, darbe tellallığı yapanlar bu işin tam göbeğinde. Devlet bunlarla yasal çerçevede sonuna kadar mücadele etmesi gerekir. Örgüte sürekli, yüklü miktarda finansal destek sağlayan iş adamlarının mal varlıkları için de gereken yapılmalıdır. Burada dikkat çekmek istediğim konu, örgütü; eğitim ve öğretim işleriyle uğraşan ve örgütün üstünden haberi olmayan, bir hizmet hareketi olarak gören alt-ibadet kısmındaki mensupları kurtarmaya çalışmak gerekir. Alt kısmında yine bu olayları bildiği halde destek olanlar da en feci şekilde cezalandırılmalıdır. Devleti 40 yıldır uyutan bu örgüt maalesef milyonları da uyutmuştur. Örgüt ile bir şekilde yolları kesişmiş, içinde kalmış; kanmış, kandırılmış, kandırıldığını bildiği halde oradan kurtulmaya çalışan milyonların olabileceğini düşünüyorum. Örgütün gerçek yüzünün ortaya çıktığı 15 Temmuz itibariyle hala 'Hizmet' diyen varsa  bunların da gözlerinin yaşına bakılmamalıdır. İbadet kısmı denilen, üstten haberi olmayan yapıyı onların elinden kurtarıp memlekete daha faydalı hale getirmek için hem diyanetin, hem devletin, hem de halkın üzerine düşen görevler olduğunu düşünüyorum. Bunları dışlamak, kapının önüne koymak zaten merdiven altı çalışan bu yapı mensuplarını iyice izbe ve bodrum katlara indirmiş oluruz. Gittikçe marjinalleşecek bu üyelerin elinden tutulmazsa 'İmam' adı verilen büyükleri tarafından yeniden farklı amaçla kullanılmaları söz konusu olabilecektir. Diyeceğim suç örgütünün içinde pasif bir şekilde bulunmuş bu insanları yeniden topluma kazandırmak gerek. Yukarıda yaptığı hareket bir ihanet olan sahabi Hatib örneğini verdim. Peygamber Hatib'i cezalandırma yoluna gitmiş olsaydı belki de Hatib tamamen kaybedilebilecekti.

İnşallah! Bu FETÖ örgütünden ülkemiz tamamen kurtulur, tedbir amaçlı açığa alınanlardan masum olanlar yeniden görevlerine döner. Hala açığa alınmayan kripto olanların tespiti için yerinde gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Yapının ibadet-ticaret ve ihanet kısımlarıyla ilgili yapılanmayı çözmek için bu yapının içerisinde bulunmuş, pişmanlık duyanlardan itiraflar alınmalıdır. Böylesi yapıların bir daha bu ülkede yetişip gelişmemesi için hem din alanında güzel bir eğitim, bürokraside liyakat, eğitim ve öğretimin içinin doldurulması, üniversite öğrencilerinin barınma ve iaşeleri için gerekli imkanların sağlanması gibi hususlarda iyileştirmeler yapılmalıdır. 16/08/2016

* 03/09/2016 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde