Ana içeriğe atla

Düğünlerimiz-I*

                                    Düğünlerimiz-I
Günümüzde yeni evlenecek çiftlerimiz için yapılan düğün harcamaları ailelerin dudaklarını uçuklatmaya başladı. Her düğün sahibi uzun süre kendisine gelemeyecek şekilde bir harcama ve borcun altına girmektedir. Hatta birçok düğün sahibi düğünü yapabilmek için kredi çekme yoluna bile gidebiliyor.

Düğünlerde evlenecek çiftler için kiralanan/alınan evler iğneden ipliğe döşeniyor. Beyaz eşyasından oturma gruplarına, yatak odasından halı ve perdesinde varıncaya kadar alınıyor. Alınan elbiseler, nişan, nikah, kına ve düğünde bir defalık giyilecek elbiseler, bilezik, set, küpe, yüzük vb. takılar. 250 gramdan 500 grama varıncaya kadar altın mehir belirlemeler ...

Bir de tanıdık bir esnafa  dostunun selamıyla kalabalık bir şekilde elbise görmeye  gidersin. Esnaf sizi; “Efendim, hayırlı bir iş mi” diye kapıda karşılar. Siz gelin kızın beğendiğini almak zorundasınız. Pek pazarlık şansınız yok. “Efendim biraz ikram etseniz” der demez; “ Efendim, kızımız çok güzel bir elbise beğendi. Ben de gerekli ikramı yaptım. Bakınız, etiket fiyatı 800 TL. Ben 380 TL yazdım. Bunu her adama da yapmam. Çünkü siz bir dostumun selamıyla  geldiniz” diyerek pazarlık kapısını da kapatır.

Bir kuaförden diğerine baş yaptırmaya gitmeler... Beyaz eşya aldığınız esnaf; “Efendim baş yatıracağınız zaman bize gelin, 250 TL hediye çeki veriyoruz. Bizim gönderdiğimiz yere giderseniz” diyor. Sahi bu başlar ne kadara yapılıyor? Anlayamadım gitti. Gelinin kuaför masrafı damadın damatlık tıraşının ucu bucağı belli değil. Bunlara bir de damat ve gelinin akrabalarının tıraş masrafını  ekleyin...

Araba süslemesi, yüz görümlüğü verme, sandığa oturana para verme, kapıyı tutana para verme, arabanın önünü kesene para verme, nişan, nikah, kına ve düğün için salon kiralama, buradaki ikramlar, düğün davetiyesi bastırmalar, fotoğraf ve video için kameraman kiralama, albüm oluşturma vs...

Sıra geldi ucu bucağı açık düğün yemeğine. Maddi olarak düğün sahibinin bittiği andır. Düğün sahibi düğüne gelen misafirleri karşılaya dursun. İçinden dokuz doğurur, “Acaba yemek yeter mi” diye. Sofralara 10’ar kişi oturulur. Servis açılır: Yoğurt çorbası, etli pilav, zerde, irmik helvası, bamya çorbası, pilav, meyve suyu ikram edilir. Tüm yemekler ortak kaba kaşık sallanarak yenir. Pilavın biri gelir biri gider. Pilav bitmeden diğer pilav istenir. “Pilav etli olsun, denizaltı olsun” diyerek geri gönderilir. Yenen pilavın haddi hesabı olmaz. Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın. Haydi düğün sahibi düşünülmüyor, midemize düşmanlığımız nereden anlayamıyorum. Konyalılar olarak sıralamada ikinci olduğumuz obezitelikte hedef birinci olmak herhalde.  Hem de kenarımızda ayakta sıra bekleyenlere aldırmadan. Kalkınca da soluğu maden suyu aramaya gitmekte buluruz.

Şimdi sıra geldi düğün sahibi için hasat toplamaya. Az sayıda akrabanın karşılık olarak getirdiği çeyrekleri saymazsak diğer gelen hediyelerin hepsi mutfak eşyası. Ekseriyeti de borcam. Yani Konya'nın milli hediyesi. Sanki damat işsiz de züccaciye dükkanı açacak. Bu mutfak eşyasını, düğünlerin 12 duvar yastığı ve bir çift halıyla yapıldığı zamanlarda olsa anlarım. Şimdi zaten düğünden önce her türlü eşya alınıyor. Düğün sahibi bu aşamada sadece para desteğine ihtiyaç duyar. Ne yapacak mutfak eşyasını. Alsan alınmaz, satsan satılmaz. Eve götürmek de cabası. Hediyelerin yeni sahibi de borcam ağırlıklı bu hediyeleri götürüp ambalajından açmadan -varsa- evinin çatısına koyuyor. Kendisi de bir düğüne davet edildiğinde sıradan bir tanesini alıp o da hediye olarak götürüyor; “Ben yandım sen de yan” der gibi.          
*17/01/2016 tarihinde anadoludabugün gazetesinde yayınlanmıştır.                           

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde