Ana içeriğe atla

Politik Savruluşumuz

Politik Savruluşumuz

-Üstad, seçim sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsun?
-Hangi yüzümle olsun?
-Ne demek hangi yüzümle...?
-Kardeş, politika "çok yüzlülük" demektir. Politika borsa gibidir; iner, çıkar, duruma göre pozisyon almak, fikir ve görüş değiştirmektir.
-Biraz somutlaştırsan,
-Mesela 15 ay önce yapılan mahalli seçimlerde bazı illerde 2 parti yarışırken hatta arada 10'larla ifade edilecek bir fark varken son seçimde oylar tamamen rakip partiye gitti.15 ayda bu kadar insan nasıl ikna olup da diğerine gider. Anlayabiliyor musun? Daha iyi anlamak istersen bazı bölgelerimizi ve illerimizi karşılaştır. Bu seçimde baba katiliyle baban bir safta yer tuttu. Adlarını bile ağızlarına almaktan kaçınan insanlar rakibinin mağlubiyeti karşısında düşmanının sevincine ortak olmak için neredeyse ağzı kulaklarına vardı.
-Nasıl oluyor bu?
-Dur sen, daha neler göreceksin neler. Aslında çok da şaşırma. Bazı İnsanlar siyaset değil de politika yapar, omurgalı davranmaz, günü birlik yaşamaya devam eder, balık hafızalı olursa herşeye hazır olman gerek.
-Başka.?
-Daha ne olsun, bu fotoğraf herşeyi açıklamıyor mu? İstersen sana bir de Serdengeçti’yi anlatayım:
1965 yılında  arkadaşlarının israrı ile Antalya milletvekili  seçilen Osman Yüksel Serdengeçti, arkadaşlarıyla birlikte meclisin yolunu tutar. Dönerli kapıdan içeri girecektir. Fakat hayatında ilk defa böyle bir giriş gördüğü için dönerli kapıdan bir türlü içeri giremez, her girmeye teşebbüste kendini kapının dışında bulur, sonunda arkadaşının yardımıyla içeri girer. Morali bozulmuştur bozulmasına ama, Serdengeçti bu. Cevabı yetiştirir:
-“Arkadaş daha meclisin kapısında iken döneklik başladı” diyerek vaziyeti kurtarır. Yeter mi bu kadar?
-Yeter kardeş yeter, suç sende değil, esas suç, sana soru soranda tamam mı?
-Politika değil de siyaset yazdığımız zaman seviye çıtamız yukarı doğru ivme kazanır.
-Arasında ne fark var?
-Amma da hazır yiyici imişsin, git arasındaki farkı da sen araştır.
12/06/2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde