Ana içeriğe atla

Gelin bu ramazanı boş göndermeyelim!...

Nasrettin Hoca oğluyla beraber değirmenden dönmektedir. Hoca, eşek ve oğlundan geri kalır. Bir bakar ki eşek dere kenarından geçiyor, üzerindeki çuval düştü düşecek. Koşsa yetişemez, oğlu Ali'ye söylese aksi mi aksi, her dediğinin tersini yapar. Hoca, "En iyisi tersini söyleyeyim, oğlan nasılsa tersini yapar, böylece çuvalın dereye düşmesinin önüne geçerim" der. Ardından da "Hay aklınla bin yaşa Nasrettin" diye kendi kendine hayranlığını ifade eder. Oğluna seslenir:
-Oğlum Ali!
-Efendim babacığım,
-Çuval dereye düştü düşecek, kakala gitsin.
-Babacığım ilk defa dediğini yapacağım.
Der ve çuvalı kakalar, dereye düşer.
Biliyorum aksilikte Nasrettin Hoca'nın oğluna taş çıkartırsınız. Fakat ibret aldığınızı ümit ediyorum. Ben yine de Nasrettin Hoca gibi seslenmeyeceğim:
1.Siyasiler! Ramazan'da sükûnet olsun. Ağız tadıyla Ramazanımızı geçirelim. Ülke hükümetsiz kalmasın. Kırmızı çizgilerinizi bırakarak asgari müştereklerde buluşun. Bak bu ayda Şeytanlar zincire vurulur. Eğer akıl hocanız Şeytansa geçmiş olsun hepiniz Şeytansız kaldınız. Hala buna rağmen ülkeyi hükümetsiz bırakırsanız "Yaptığınız gerekçe, demagoji, savunma, mızıkçılık,kırmızı çizginiz" Şeytanîdir. Kaos ortamı ülkeye zarar verir. Vatandaş kutuplaşmışsa sayenizdedir. Eserinizle gurur duyun. Eğer burnunuzun dikine giderseniz bilin ki Şeytan, Ramazan'dan sonra size liderliği bırakıp "Sen beni geçtin" diyerek emrinize amade olacak.
2.Belediyeler! Ramazan'ımızdan elinizi çekin, gölge etmeyin. Kültürel, sanatsal vb hiçbir etkinlikte yer almayın. Herhangi bir kanal kiralayarak dini program yapmayın. İftar çadırı açmayın. Bırakın bu işleri vakıf ve dernekler yapsın. Şu ana kadar yaptıklarınız için teşekkür ederim. Akşam teravih vakti yaptığınız etkinlikler neyin nesi Allah aşkına... rahmet gecelerini gazaba çevirmeyin. Sevapsa çok kazandınız, eğer günahsa bu kadar günah yeter size. Eğer amacınız hala çok sevap kazanmaksa ne olur Allah rızası için sevap kazanmayın.
***
Köyün birinde cemaat olmadığı halde biri, her gün minareye çıkar ezan okurmuş. Sesi de çirkin mi çirkinmiş, eğitilmemiş bir sese sahip. Köylü bu tür ezandan rahatsızdır. Bir gün adamı çağırırlar:
-Sen niye ezan okuyorsun? Bak biz namaza da gelmiyoruz. Bir daha ezan okuma.
-Ben Allah rızası için okuyorum.
-Ne olur, bundan sonra Allah rızası için ezan okuma.
Eğer huylu huyundan vazgeçmez, zaten yaptığım bir şey yok, ben milleti eğlendirip oyalayacağım, vaktini hoşça geçireceğim diyorsan; Bu sene Ramazan’ın gündüz vakti çok uzun, sabahın 03.30’undan akşamın 20.20’sine kadar vatandaş vakit geçirecek yer arıyor. Yapacağın bu etkinlikleri gündüz vakti yap. Hülasa, ben ne gölgeni isterim ne de ihsanını.
3.Davulcular! Eskiden kalma gelenekmiş,ne olur gelin şu davul çalmayı bu Ramazan’da protesto edin. Vurmayın davullara. Zaten millet olarak o davulun sopası hiç sırtımızdan eksik olmadı. Bırakın da şu Ramazan’da bari tokmak yemeyelim. Sahura kalkamazsam vebal falan hissetme. Ben kalkamasam da yine oruç tutacağım. Senin bu yaptığın eskilerde kaldı. Bunun gelenekle falan bir alakası yok. Bak eskiden binek olarak at arabaları vardı, bu gün envai çeşit araç var, kimse at arabasının yüzüne bakmıyor artık. Gel, sen de vazgeç bundan. Ben saati kurup onunla uyanıyorum. Bunu para için yapıyorsan biz sana elektrik tüketiminde sizin için ayrıca davul payı ayrılması için uğraşalım. Hatta sadece bir ay değil her ay size bu pay devam etsin. Yok Allah rızası için çalıyorsanız, ne olur Allah rızası için çalmayın. Yok ben illa çalacağım, hak etmeden para almam diyorsan, seni benim başıma salan beyefendilerin kapısının önünde sabaha kadar çal... Bir de ne kadara çalıyorsunuz adı belli olsun...
4.Millet! Ramazan Müslüman’ı olmayalım, 12 aya yayalım bu samimiyetimizi. Ramazan sadece oruç tutma, ibadet etme, fakire sadaka verme, teravih kılmadan ibaret değildir. Dinin diğer güzel hasletlerini ön plana çıkaralım. Kan akıtmayalım, niza çıkarmayalım, dedikodu, gıybet yapmayalım, iftira atmayalım. Orucu uykuya tutturmayalım. İşimizi, eforumuzu aksatmayalım, güz bülüçleri gibi pineklemeyelim. Yemek sofralarımızı ahbap çavuş ilişkisine döndürmeyelim. Adaletten ayrılmayalım. Yeniden Müslüman olalım, rektifiyeyi sağlam yapalım. Bunca kötülük bizim eserimizdir. Samimiyet eksikliğimizdendir bilesiniz. 17/06/2015



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde