Adana'da yaşayanlar bilir. Çukurova ilçesi Turgut Özal Bulvarında cadde üzerinde, görev yaptığım okula yakın Töre isimli bir market vardı. Okul dönüşü zaman zaman ev ihtiyaçlarımı karşılamak için bu markete girerdim.
Yine bir gün okul dönüşü bu markete girdim. Birkaç kalem alışverişimi yaptım. Kasadan ödemeyi yaptım. Evimde misafirim vardı aceleyle kapıdan çıkarken kapının yanında bekleyen bir kadın peşim sıra benimle birlikte rüzgar hızıyla çıktı. Anlaşılan kadının da acelesi vardı.
Derken efendim, içinden geçtiğim, X-ray cihazı ötmeye başladı. Ben "Ne oluyor" diye geriye dönüp bakarken hemen güvenlikle yüz yüze geldim. Bir de ardımdan bana dokunacakmış gibi çıkan hanımefendiyi.
Kadın parmağıyla beni göstererek "Beyefendiden ötüyor" dedi.
Marketteki
alışveriş yapanlar da alışverişi bırakarak bana bakmaya başladı. Kadın
kendinden emin bir şekilde teşhisi koymuş ve hırsızı tespit etmişti. Ben de
yıllardır 'Bu alarm ötüyor mu? Öterse nasıl öter? Bir gün içeriden bir şey alıp parasını ödemeden cihazın içinden bir geçeyim. Bakalım, ötecek mi' diye hep merak ederdim. Artık
merakım ben istemeden gerçek olmuş, hakka'l yakîn olarak gerçekleşmişti. Acaba
cebimde benim bilmediğim, marketten arakladığım, bana ait olmayan ne olabilirdi?
Böyle bir düşüncedir aldı beni. O değilden ceplerimi kontrol ettim. Yoktu bir
şey.
Ben ayaktayım ama başımdan kaynar sular dökülmüş durumdayım. Şimdi ne olacak
diye aval aval bakıyorum. Güvenlik yanımızda belirdi hemencecik. Hanımefendi
ile benim x-ray cihazından tek tek geçmemizi istedi. Ben geçerken kadın bir
hamleyle yapışık ikizler gibi ateş alırcasına peşimden girdi. Kadın tekrar
beyefendi sizden ötüyor dedi. İçimden ya Rabbi, aldım mı başıma belayı. Bu işin
sonu karakolda biter, bir de sicilime işlenecek derken, güvenlik görevlisi
bayana, "Hanımefendi! Siz bizimle gelin, beyefendi siz gidebilirsiniz,
özür dileriz" dedi.
Oh
be şükür diyerek aracıma binip evimin yolunu tuttum. Böylece üzerimden büyük
bir yük kalkmış oldu. Öyle ya bir de hırsız damgası yemek vardı işin içinde.
İki sayfalık bu iki anekdotumun ardından sadede gelirsem, iki yazımda da hırsız kendileri olduğu halde hırsızlığı başkasına yamamaya çalışan iki tipi görüyoruz. Şu yalan dünyada esas suçlu kendileri olduğu halde bu kadın ve öğrenci gibi parmağını uzatıp karşı tarafı hedef gösteren, başkasını suçlayıp suçlu bu diyen, ben öyle değilim diyerek kendisini temize çıkarmaya çalışan nice insanlar vardır. Suçlu bu diye parmak gösterdiklerinin hayatı kararacakmış, lekeleneceklermiş, hiç umurlarında değil. Sizler de çevrenizde böylelerine rastlamışsınızdır.
Bu
durum sadece hırsızlık olaylarında değil, ülke yönetimi ve hayatın her alanında
böyledir. Mesela siyasetimiz böyle değil mi? Birileri bazı menfi şeylerin faili
olduğu halde kitleleri yanıltmak ve kendisini gizlemek için suçu hep başkasına
atar. Nasılsa inananı olduktan sonra Allah korkusu ve kuldan utanma da yoksa niye
yapmasın. Zira en iyi savunma, saldırıdır.
Akılları
sıra kendilerini gizleyerek insanları kandıracaklarını sandıkları bu yöntem
maalesef tedavisi olmayan bir hastalıktır. Allah ne kandıranlardan ne de
kananlardan eylesin bizi.
*14/05/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder