18 Nisan 2024 Perşembe

Din ve İnançlara Dair Sorular

İnanç sahipleri, inançlar sorgulanamaz, iman şüphe götürmez dese de günümüz gençliği ve insanı sorguluyor. Bunlara din sorgulanamaz deyip kestirip atmak ne derece doğru? Dilimizin döndüğünce ikna gibi bir sorumluluğun olduğunu düşünüyorum. Bunu yaparken kimseyi dışlamadan ve kızmadan yapmak gerek.

Yazımın bundan sonraki kısmında gençliğin ve insanımızın kafasındaki sorulara yer vereceğim:

Din ve inanç sorgulanamaz diyorlar. İyi de ikna etme gibi bir yükümlülük yok mu? İbrahim peygambere gösterilen ikna ikramı başkasından niçin esirgenir? İbrahim’e denmiş mi din ve inanç sorgulanamaz diye. Yine yeni nesil, nasıl oldum, seni leylekler getirdi demekle ikna olmuyor. Sorulacak sorulara mantıklı izah verme gibi bir yükümlülüğümüz var.

Doğru-yanlış, tüm müktesebat sanal aleme yükleniyor. Bu, faydalı mı, zararlı mı olur? Bir akademisyenin matbaa Hristiyanlığı, İnternet de İslam'ı bitirecek iddiası ne derece gerçekleşebilir?

Ateistler sanal alemde cirit atıyor. İlginç sorular soruyor ve araştırıyor. Eleştiri getiriyor. Bunlara karşı ne tür önlemlerimiz var?

Bugün tarikatlarda babadan oğula geçmeyi tarikat mensupları peygamberlerde de babadan oğula geçme var diyor. Peygamberlerin çoğunun aynı milletten gelmesi ve peygamberliğin babadan oğula geçmesi tarikatlara meşruiyet kazandırmaz mı?

Bir peygamber Allah'tan nasıl vahiy alır? Melekle nasıl anlaşabilir? Bir kişinin Allah tarafından gönderildiğinin ispatı nedir? Kişiler de Allah'tan vahiy geldi diye insanları etkilemek isteyebilir mi? Ki Sait Nursi gibi kişiler de yazdıkları kitaplara yazdırıldı diyor.

Başarılı peygamberlerle, peygamberlik iddiasında bulunup yalancı damgası yiyen sahte peygamberlerin durumu, başarılı bir darbe yapan komutanla başarılı olmayan darbeciye benzetilebilir mi?

İslam evrensel ve tüm çağlara hitap edecekse niçin diğer milletlere gelen peygamberlere atıf yapılmaz da bizler Konfüçyüs, Buda da peygamber olabilir diyoruz?

Dünyanın ömrünün 12.8 milyar olduğu söylendiğine göre 25 peygamber insanlık tarihi için az değil mi?

Peygamberlerin aynı millet, aile ve bölgeden çıkması acaba birbirini etkilemiş olabilir mi?

İlahi dinler niçin Ortadoğu ile sınırlı? Diğer milletler çok mu daha düzgündü?

Allah daha Kabe'yi yıkmaya kalkmadan Ebrehe ve ordusunu helak ederken Kabe'yi yerle bir eden Haccac'a ve ordusuna niçin bir şey yapılmamış? Bu, değişmeyen sünnetullaha aykırı değil mi? 

Mucizeler konusuna gelince;

Ölmüş bir insanı bir insan nasıl diriltebilir? 

Ateş İbrahim'i nasıl yakmaz? 

Bir kayadan su nasıl fışkırır?  

Bir deve kayadan nasıl çıkar?

Bir asa nasıl yılan ve ejderha olur?

Beşikte biri nasıl konuşur?

Bir kişi erkek eli değmeden nasıl dünyaya gelir?

Doksan küsur yaşında Hz Sare nasıl doğum yapar? Hz Zekeriya'nın hanımı nasıl doğurur? 

Beş duyu organımızla algılayamadığımız Allah, melek, ahiret gibi sadece vahiy yoluyla öğrendiğimiz gaybi konularla imtihan olacağımız, inanmayanın ebediyen cezalandırılması ne derece hakkaniyet uygun olur?

Beddua, aciz ve mağdur insanların başvurduğu bir yoldur. Her şeye gücü yeten Allah niçin Ebu Lehrp için beddua eder?

Sorular sorular...

Bu ve benzeri sorulara makul ve mantıklı izah ister insan aklı.

90'lı Yıllardan Günümüze Hükümetlerin Enflasyon Karnesi

Türkiye'nin 80-90'lı yıllarını saymazsak, 70-80 ve 1991-2002 yılları hükümet istikrarının olmadığı, ülkenin koalisyonlarla yönetildiği ve kurulan hükümetlerin ömrünün çok uzun olmadığı yıllar. Aynı zamanda bu yıllar ülkenin yüksek enflasyonlu yılları.

Çok öncesine gitmeyeceğim. Aşağıda Özal'ın Cumhurbaşkanı olarak Çankaya köşküne çıktıktan sonra hiç seçime girmeden 91 yılına kadar tek partinin çoğunluk hükümet başbakanı olan Yıldırım Akbulut hükümetinden sonra 2002 yılına kadar hükümet kuranların görev süresine yer vereceğim.

Başbakan    Partisi   Görev Süresi Koalisyon Ort

M. Yılmaz   ANAP      150 gün            ANAP

S. Demirel   DYP        1 yıl, 177 gün   DYP-SHP

T. Çiller        DYP        2 yıl, 102 gün    DYP-SHP

T. Çiller        DYP        25 gün                DYP

T. Çiller        DYP        128 gün       DYP-CHP ve Bağ. 

M. Yılmaz ANAP       114 gün        ANAP-DYP

N. Erbakan  RP          1 yıl, 2 gün    RP-DYP

M. Yılmaz  ANAP      1 yıl, 195 gün ANAP-DSP-DTP

B. Ecevit     DSP          137 gün           DSP (Azınlık) 

B. Ecevit     DSP        3 yıl, 174 gün DSP-MHP-ANAP

Tabloda görüleceği üzere 1991 ila 2002 arası 12 yılda 10 hükümet (48.49.50.51.52.53.54.55.56.ve 57.) kurulmuş. Bu demektir ki bu zaman aralığında kurulan hükümetlerin ortalama ömrü 1 yıl. Bir yıl dediğiniz nedir ki. Adeta hükümetlerin kurulmasıyla yıkılması bir olmuş. Başbakanların koltuğa oturmalarıyla kalkmaları bir olmuş. Takdir edersiniz ki siyasi istikrarın olmadığı bu zaman diliminde ülkenin hiçbir sorunu çözülemez ve çözülememiştir.

Siyasi istikrarın olmadığı bu yıllar enflasyonun yüksek olduğu yıllar. Bir de enflasyon oranlarına bakalım: (1-4 arası küsurat aşağıya, 5-9 arası küsurat bir üste tamamlanmıştır.)

1991 (71), 1992 (68), 1993 (71), 1994 (126), 1995     (76), 1996 (80), 1997 (99), 1998 (70), 1999 (69), 2000 (39), 2001 (69), 2002 (30).

Koalisyonlu geçen bu yılların ortalaması 72,33’tür.

2002-2024 arası ülkenin siyasi istikrar kazandığı ve tek başına yönetildiği yıllar. Bu zaman zarfında hükümet sistemi, başbakanlar ve Cumhurbaşkanları değişse de tek başına AK Parti hükümeti bu yıllara damgasını vurmuştur. Bu yılların enflasyon oranlarına da bir bakalım: (1-4 arası küsurat aşağıya, 5-9 arası küsurat bir üste tamamlanmıştır.)

2003 (18), 2004 (9), 2005 (8), 2006 (10), 2007 (8), 2008 (10), 2009 (7), 2010 (6), 2011 (10), 2012 (6), 2013 (7), 2014 (8), 2015 (9), 2016 (9), 2017 (12), 2018 (20), 2019 (12), 2020 (15), 2021 (36), 2022 (64), 2023 (65), 2024 (69)

Siyasi istikrarın olduğu bu 22 yıllık dönemde enflasyon ortalaması 19’dur.

Çok hükümetli, bol koalisyonlu ve hükümetlerin ömrünün çok kısa olduğu 90’lı yıllarla, adeta tek partili, bir partinin 22 yıllık enflasyonunu karşılaştırırsak, 2002-2024 arası dönemin enflasyonda başarılı olduğu görülecektir. Yalnız 90’lı yılların enflasyonunda Yılmaz, Demirel, Çiller, Erbakan ve Ecevit gibi farklı aktörler varken, 2002’den bugüne tek partinin ve tek aktörün sorumluluğu var.

Oturmasıyla kalkması ve ortalama ömürleri bir yıl olan kimselerle, aynı koltukta 22 yıl oturan kişiyi aynı kategoriye koymak ve karşılaştırmak elma ile armudu toplamak gibi olur ki bu, hakkaniyete sığmaz. Birinde koalisyon var ve istikrar yok. Diğerinde ise tek başına iktidar ve istikrar var. Yine bu kıyas, işe yeni başlayan acemiyle uzun yıllar aynı işte çalışan gedikliyi karşılaştırmak ve aynı eforu beklemek gibidir ki bu kıyas gülünç kaçar. Yakın zamana kadar da 90’lı yılların enflasyonuyla, 2000’li yılların enflasyonu karşılaştırıldı.

İstikrarlı hükümetin bile 2017’den itibaren enflasyon karnesi çift haneli. 2021’den itibaren adeta uçmuş. Son üç yıldır ise 64-69 aralığında. Acemiler de ülkeyi enflasyona ezdirmiş, usta da.

Siz kızsanız kime kızarsınız? Herhalde ustaya, değil mi? Çünkü acemi; yeniyim, acemiyim, zamana ihtiyacım var diyebilir. Ustanın ne mazereti olabilir? 

17 Nisan 2024 Çarşamba

Sorunlara Kulak Tıkayanlara Gelsin

Kasabanın birinde, kilisede pazar ayini sırasında kilisenin içinde olduğu kasabayı su basar.

Sular kiliseye doğru ilerlemeye başlar.

Herkes panik içinde koşuştururken papazın yerinde durduğunu gören insanlar papaza gelmesini söylerler.

Papaz onu Tanrı'nın koruyacağını söyler.

O anda sular yükselmeye başlar. Sular kiliseye girer.

Rahip canını kurtarmak için 2. kata çıkar.

Bir yandan da papaza kaçmasını söylerler.

Papaz inadını devam ettirir.

Sular 2.kata çıktığında, pencerenin önünden bir kayık geçer. İçinde halktan bazı kişiler vardır. Papaza gelmesini söylerler ama papaz yine inadını sürdürür ve ‘Tanrı beni korur’ der.

Sular çatıya çıktığında yine bir kayık geçer ve yine halktan bazıları kayığın içindedir papaza gelmesini söylerler ama papaz, 'Tanrı beni korur’ demeye devam eder.

Sular çatıyı da aşınca papaz çatıdaki direğe tutunur.

Bu sefer tepeden bir helikopter geçer. İçinde yine halktan bazı kişiler vardır. Papaza, gelmesini söylerler. Papaz yine 'Tanrı beni korur.' der ve ölür.

Tanrı'nın huzuruna çıkar. Tanrı’ya, 'Ben sana darıldım Tanrım. Ben senin huzurunda yıllarca çalıştım, sen beni öldürdün.' der.

Tanrı da 'asıl sen kendini öldürdün. Senin için 2 kayık, 1 helikopter gönderdim daha ne yapayım.' der.

Bu hikaye, doğal afet ve diğer sorunlara karşı tedbirini al, eldeki ve ayağına kadar gelen fırsatları tepme, değerlendir demektedir.

Her hikaye içinde bir ve daha fazla hisse barındırdığına göre şimdi gelelim sadede.

Yıllardır hep zirvede olan, zirvenin nimetlerinden faydalanan bir kesim var. Bunlar hep sandılar ki bu zirve bizi sevdi. Bizi zirveden kimse indiremez. Var mı bizim gibisi. İstersen topu birden gelsin dedi. Gelmekte olanı görmek istemediler.

Halbuki 2015’in 7 Haziranından beri insanımız gidişat iyi değil, tedbirini al, böyle gitmez dedi. Ekonomik sıkıntı başlamıştı ta o zamandan. Azan terörü bastırarak ve asla yapmam dedikleri seçim ekonomisini ilk kez uygulayarak beş ay sonra tekrar tek başına zirveye oturabildiler.

Yeniden zirve gelince sıkıntıları görmezden geldiler.

Halkın azalan teveccühünü kah ittifak kurarak kah terörle korkutarak kah yurtdışı kah yanı başımızdaki savaş diyerek bertaraf ettiler.

2018’den beri hayat pahalılığı iyice arttı. Tedbir alınacağı yerde enflasyona iner de çıkar da dediler ve hayat pahalılığını yok kabul ettiler.

2019’da halk bazı büyükşehirleri elinden alarak bu uyarım kulağına küpe olsun dedi. Mesajı aldık dediler ama dedikleriyle kaldılar. Nasıl mesajı almasa.

Nasla oynadılar.

Kur garantili TL’yi devreye soktular.

Sayılamayacak kadar U dönüşü yaptılar.

2023’e gelindi:

Kiralar emekli maaşını geçti.

Emekli inim inim inledi.

Fiyatlar yerinde durmadı.

TL hiç olmadığı kadar döviz karşısında eridi.

Seçimi almak için ittifaklarına yeni ortaklar aldılar.

Hiç olmadığı kadar seçim ekonomisi uyguladılar.

Tüm bu sıkıntılara rağmen karşılarında muhatap olmayınca, vatandaş elim mahkum deyip yeniden zirveyi verdi.

Her halükarda zirveyi görünce bu millet bizi seviyor, bize kıyamaz dediler ve 2024 seçimlerine geldiler.

2024 seçimlerine gelince, vatandaş yettiniz artık dedi ve hiç yapmadığını yaptı. Desteğini büyük oranda çekti.

Şimdi oturmuşlar, bu vatandaş desteği niye çekti, bu emekli niye sırtını döndü diyorlar. İyi de kardeş, bu vatandaş 2015’den beri bak şakam yok, yaparım dedi. Kolayca ve açık ara kazandığın zirveyi zorla ve kerhen vermeye başladı. Ama her kredinin üzerine astar istedin ve gelmekte olanı göremedin. Daha ne yapacaktı vatandaş. Baba oğluna, oğul babaya vermez bu kadar krediyi. Unutmayın ki gösterdiği bu sarı kartı, kırmızı kart olarak 2023’de gösterecekti. Ama ülke başsız kalmaz, gidişat kötü de olsa mevcut iyi kötü biri var, maceraya karnımız tok dedi. Siz de buna yeni bir kredi dediniz ve yattınız.

Hasılı kimseye kızmayın. Bugünkü halinizin sorumlusu sizsiniz. Ülkenin bu hali de sizin eseriniz. Tedbirlere satılmayan papaz gibi ölmediniz ama ölmekten beter oldunuz. Bir farkla. Papaz öldü, inadını zararını kendisi çekti, geride kalanlar kurtuldu. Siz ise ülkeyi yaşanmaz hale getirdiniz. Ülkeyi öldürdünüz ülkeyi. 

Çocuklarımın Alacağı Olsun!

Üç çocuğum var. Aslında dört de bir tanesi daha işini almadı. Benden yiyor. Hoş, çok alacağa da benzemiyor. Ki almak istese de bu devirde işi kim bulmuş ki benim tekne kazıntısı bulsun. Benim zamanımda iş bulmak için aslanın ağzından almak gerekiyordu. Sonra iş aslanın midesine indi. Şimdi ise aslanın işkembesine geçti.

Neyse üç oğlana geleyim ben. Allah hayırlarını versin hepsinin ama kırgınım onlara. Daha doğrusu kızgınım. Alacakları olsun. Çünkü beklentilerime cevap vermediler hala. Bu görünümleriyle beklentime çok cevap verecek de görünmüyorlar.

Biri neyse. Kendi yağıyla kavrulmaya çalışıyor. Diğer ikisine esas serzenişim. Karı koca çalışıyorlar. Kazançları da iyi. Allah daha çok versin ama ne yapayım bana yar olmayan kazançlarına.

Nedir bu derece çocuklarına seni kızdıran derseniz? Sormayın diyeceğim ama madem ki sordunuz. O zaman günah benden gitti. İçimdekini dökeyim size.

O kadar imkanın içerisinde, ahir ömründe babamızı Monaco'ya gönderelim. Orada bir ıstakoz yesin demediler. Demedikleri gibi hiç düşünmemişler. Size kırgınım. Bir ıstakoz yedirmediniz dedim. "Istakoz neydi, bilemedim ki" demez mi biri. Güya yurtdışı görmüş, mektep medrese okumuş biri. Daha ıstakozdan haberi yok. Kendisi görmemiş ki bana yedirsin. 

Öbürü hiç topa girmedi. Öyle zannediyorum, ıstakoz caiz mi diye araştırmaya girmiştir. Hanefilikten de ödün vermez. Şafii'yi de görmez. Halbuki Şafii ne güne duruyor değil mi. Babam çıksa denizden yerim demiş. Her ne kadar Şafii olmasam da o yerim diyorsa bana ne oluyor da caiz değil, yemem diyeceğim. Sonra ben Şafii'den daha mı çok Müslümanım. Sonra babanıza Monaco ve ıstakoz imkanı sundunuz da babanız caiz değil mi dedi? Bırakın o kadarını da babanız düşünsün.

Halbuki bu yaşıma geldim. Geldim gidiyorum. Yaşım 60 olmuş. Trabzon'a doğru gidiyorum. Dişler eskisi gibi değil. Cebimde yeşil pasaportum ve imkanı yerinde iki oğlum olduğu halde itibardan tasarruf edilmez deyip babalarına bu imkanı sunmadılar. Alacakları olsun. Babalarına bu ahir ömürlerinde yedirmeyip de o kadar parayı mezara mı götürecekler, merak ediyorum.

İnanın, kabirde Münker Nekir ıstakoz  yedin mi dese başım öne eğilecek. Susma hakkımı kullanacağım. Sükut ikrardan gelir de demezler bu melekler. Onca variyetin içinde nasıl yemezsin deseler utanacağım. Hesap gününde Rab Teâlâ onca nimet verdim. Istakoz bile yemeden geldin, halbuki hepsi senin içindi dese mahcubiyetten boncuk boncuk terleyeceğim.

Oğlanlardan hayır yoksa kendin gideydin Monaco’ya. Haydi yol yolak bilmezsin. Antalya’ya gideydin. Orada yiyeydin ıstakoz. Mezara mı götüreceksin dediniz. Yok yok yok. Anlamıyor musunuz siz?

Haydi bir yolunu bulup gittim diyelim. Nasıl yiyeceğim ben o ıstakozu? Daha ben de görmedim bu nimeti. İnternetten baktım. Korkunç geldi bana görüntüsü. Haydi sınıf atlama adına bu korkuyu göze aldım. Bu meret nasıl yenir bilmem ki. O kadar okul okudum, o kadar değişik ilde çalıştım. Ne okul öğretti bu ıstakozu ne çalıştığım yerlerdeki insanlar. Okul bir şey vermez dedikleri bu olsa gerek. Çok gezip çok şey öğrenecekmişim meğer.

Çocuklarıma kızsam da haklarını yemeyeyim. Onlar da görmemiş daha ıstakozu. Okul, çevreleri ve ben de göstermedim ise çocukların ne suçu var değil mi? Bu arada çocuklarım yedirmekten kaçınmaz. Sağ olsunlar zaman zaman götürürler lokantaya. İstediğini ye derler. Babaları ne bilsin envaiçeşit yemeği. Menüye bakıp şundan ver der. “Şu” demesi de bu yaşında daha bir isme dönüşmedi. Ne bilsin garibim yemeklerin isimlerini. Ya da siz ne yerseniz ben de onu yiyeceğim der, bozuntuya vermem ve cehaletimi ortaya koymam. Ama şunu söylemeden de geçemeyeceğim. Çocuklar bana lokantada dünyayı yedirseler, gözümün açıldığı bu aşamadan sonra menüsünde ıstakoz olmayan yemeği ne yapayım ben. O yüzden alacakları olsun çocuklarımın.

Senden İyisi de Yok, Senden Kötüsü de


Bu konuyu yazmadan önce bahsedeceğim zümre ve kişilerle ilgili bir toptancılığımın olmadığını, hepsinin içinde istisnalarının olabileceğini, bunları tenzih ettiğimi baştan söyleyeyim. Şimdi geleyim sadede. 

Her ihtiyaç sahibi olmasa da ihtiyaç sahiplerinin içinde öyleleri vardır ki kendisini görüp gözettiğin, zekât ve sadakanı kendisine verdiğin müddetçe seni yere göğe sığdıramaz. Seni hayırla yad eder ve senden iyisi yoktur. Ne zaman ki görüp gözetmeyi bırakırsan, buğzetmeye başlar. Adeta senden kötüsü olmaz.

Bazılarının partisini desteklersen senden iyisi yok. Desteğini çekersen senden kötüsü yok. Bu adam dün niye destek verirdi de bugün niye desteğini çekti diye hiç sorgulamazlar. Çünkü onlar için parti tutmak, bir partiyi desteklemek takım tutmak gibidir. Takım kötü olduğunda nasıl ki destek çekilmezse parti tutmada da durum aynıdır. Gerçi bu tipler takım tutar gibi parti tuttuklarını da kabul etmezler. Çünkü onlar için parti davadır. Hadi deyince dava terk edilir mi değil mi? Varsın içlerinde binlerce müteahhit yetişsin. Hiç önemli değil.

Yine bazılarının ittifakında yer alırsan senden iyisi yok. İttifaklarına girmezsen, kendi başına seçime girersen senden kötüsü yok. Hele bir de karşı ittifakta yer alırsan yatacak yerin yok. 

Eleştirmezsen, yanlışlarını görmezsen, hata ve yanlışlarını savunursan senden iyisi yok. Tersi durumda senden kötüsü yok. 

Bir cemaat kendilerini desteklerse, destek açıklaması yaparsa, onlar için bu destek açıklaması, olması gerekendir ve bu cemaat bir numaradır. Şayet destek açıklaması yapmazsa vay o cemaatin haline. Yerden yere vururlar. Hele bir de istemedikleri partiye oy vereceklerini söylerse o cemaatin çekeceği var. Devlet haddini bildirmeli bu cemaate. Artık bundan sonra bu cemaate yardım, sadaka ve zekat verilmemeli açıklaması yaparlar. Çünkü bunlar için cemaatler kendi partilerini destekledikleri müddetçe İslam’a hizmet etmiş olurlar. Değilse o cemaatte İslam’a hizmetten bahsedilemez. O cemaat menfaat için vardır onlar nazarında.

Tanıdığın veya akraban olan birinden pahalı, ucuz alışveriş yaptığın müddetçe senden iyisi yok. Zaten pazarlık da yapamazsın. Çünkü sana olması gerekeni yapmıştır ve en uyguna vermiştir. Pahalı verdiğini öğrendikten sonra şayet başka bir esnafa yönelirsen, senden kötüsü yok.

Adamın cemaatine girersen dört dörtlük Müslüman olursun. Cemaate gider gelirsen, yardım ve hasenatını akrabadan ihtiyaç sahibi olan yerine cemaate verirsen hayrın pek makbule geçer. Şayet o cemaate girmezsen, dünyasını heba etti diye sana acıyarak bakar. Çünkü tek kurtulmuş cemaat onlarınkidir. Kazara cemaatin bazı tasarruflarını eleştirirsen seninle selamı sabahı keser. Cenazene bile gelmez. Çünkü hikmetinden sual sordun bir kere. Ne haddine değil mi?

Hasılı bazılarının dümen suyuna girdiğin, onların düzenine uyum sağladığın, destek verdiğin müddetçe senden iyisi yok. Bir başına buyruk hareket edersen, doğruya doğru, yanlışa yanlış demeye kalkarsan bil ki yandın demektir.

16 Nisan 2024 Salı

Ballı Börekli Meslek: Hakemlik

Yan taraftaki haberi İnternethaber sitesinden aldım. Bizim yerli VAR hakemleri maç başı on beş bin alırken, Ali Koç'un marifetiyle yurtdışında getirilen yabancı VAR hakemleri ise 80 bin lira alacakmış. Zannedersem, bu ücretlerin içerisinde yeme, içme, konaklama ve uçak ücretleri yoktur. Bunları da dahil edersek bir VAR hakeminin bir maçta kaça mal olduğunu varın siz düşünün. 

Bu haberi görür görmez yabancıya kesenin ağzı açılmış. Yerliye ise kıstıkça kısılmış dedim ama maç başı 15 bin lira bile deli para. Bu kadar parayı attığımız yetmediği gibi üzerine bir 65 bin daha koyarak yabancı VAR hakemine veriyoruz. Yerli hakemlere yabancı hakem getirerek bir ayıp yaptık. İkinci ayıp da aradaki uçurum. 

Yerli bir VAR hakemine maç başı verdiğimiz 15 bin liraya biz bir iki bin lira daha eklemek suretiyle bir ay boyunca çalışan asgari ücretliye ücret veririz. Bir VAR hakemi ayda dört maç yönetse, 60 bin lira cepte. Üstelik hakemlerin tek geçim kaynağı, görev verilen maçlarda aldıkları maç başı ücretten ibaret değil. Hemen hemen hepsi bir kamu kurumunda veya özel sektörde çalışıyor. Görev yaptığı her maçtan aldıkları maç başı ücret ise hakemlerimiz için birer ek gelir. Haftada 90 dakika görev yap. Kap 15 bini. 

Bu haberi okuyuncaya kadar hakemlerin ne kadar aldığını hiç düşünmemiştim. Daha doğru kimsenin gelirinden ve aldığı maaştan haberim yok. Doğrusu hiç de merak etmedim. Bir kendi maaşımı, bir asgari ücretlinin ücretini bir de en düşük emekli aylığı alan emeklilerin maaşını bilirim.

Yine VAR hakemlerinin maç başı aldığı ücreti görünce vara bir VAR hakemi olsaydım dedim. Ayda dört maçta görev alsam, toplamda 360 dakika çalışmak suretiyle yan gelir yatardım. Ayrıca herhangi bir yerde çalışmaya gerek görmezdim. Çünkü bu para bana yeter de artardı bile. Vara masa başında iş isteyeceğime, VAR’da masa başı iş bulsaymışım. Heyhat ki heyhat. 

Yerli hakemin ücreti üzerinden hesap yaptım. Bir de yabancı var hakemi olsaydım, benim için hayat kebaptı. Harca harca bitiremezdim kazandığımı. 

Yerli ve yabancı VAR hakemlerinin maç başı ücretlerini öğrendikten sonra beni bir meraktır aldı. Bir doksan dakika masa başında görev yapan hakem 15-80 alıyorsa maç boyunca oyunculardan fazla koşan hakemler ne kadar alırdı? Ben merakımı giderdim. Sabaha dudağım uçuklar mı bilemem. Daha önce bilmiyorsanız dudağı uçuklama sırası sizde. Sıkı durun. 

Süper Ligde görev yapan hakemlerin maç başı ücreti:

Orta hakem, 30 bin lira

Yardımcı hakemler, 13.200 lira

Dördüncü hakem, 9 bin lira

Avar hakem, 7.500 lira. (Bu da kim, ne işe yarar demeyin. Lütfen cehaletinizi ortaya koymayın. Avar hakem, "Futbol maçlarında adaletin sağlanmasına yardımcı olan ve VAR sisteminin bir parçası olarak görev yapan bir hakem" miş. Kısaca video yardımcı hakem asistanı).

Gördüğünüz gibi bir maç için dar ve orta gelirlinin kolay kolay göremeyeceği bir servet sadece hakemlere ödeniyor. Varın siz bir de futbolculara ödenen paraları hesap edin. Uçuklaya uçuklaya dudağını kalmaz. 

Siz siz olun, çocuğunuzu hakem olarak yetiştirin. 

Merak ettiğim, bu hakemlerin parası hangi kaynaktan ödeniyor? TFF mi, kulüpler mi yoksa devlet mi? 

Kim öderse ödesin, milletin parası bunlar. Üstelik hepsi bir seyir zevki için. 

Vay anam vay! 

15 Nisan 2024 Pazartesi

Sazan Sezonu Açıldı

Facebook hesabı açmaktan, bu aleme girmekten geri kalmayan, bu alemde iz bırakmadan gezinen, ne olur ne olmaz korkusuyla bu alemde doğru dürüst paylaşımda bulunamayan sazan kardeşlerim, 

Belli ki birileri yine bir şey hazırlayıp Facebook alemine servis etmiş ve dünyadaki sazan sayısını öğrenebilir miyiz diye bir paylaşım yapmış. Mimlenirim düşüncesiyle her türlü paylaşımdan uzak olmanıza rağmen bu paylaşımı nasıl gördünüz bilmiyorum ve paylaşma orucunu bozarak paylaşım yarışına girdiniz. Madem iş bu kadar ciddi. Şu sorularıma cevap verirseniz ben de müstefit olmak isterim ve gelmekte olan tehlikeye karşı tedbir almış olurum. 

Resmileşen ne? Allah rızası için bir söyleyin. Bakın Allah'ın adını verdim. 

Resmileşen bu şey sabah 06.39'da imzalandığına ve bir kamu kuruluşu olan bu Facebook mesainin başlamasını bile beklemediğine göre durum bu derece ciddi demek. Sahi sen hiç 06.39’da mesaide oldun mu bugüne kadar?

Bu imzalama işi televizyona bile çıktığına göre söyler misiniz hangi kanalda çıktı? Siz bu kanalı biliyorsunuz gayri. Söyleyin de biz de bilelim bu kanalı. Bu arada imza törenini kanalda canlı mı izlediniz? Ha söyleseydiniz de biz de canlı canlı izleseydik. 

Son tarih bugün dediğinize göre bu son tarih ne zaman? Çünkü ileri seviye sazanlar daha önce bugünü son tarih diye paylaştılar. Sen sazan ise sanırım geç kaldın. Söyler misin bu son günün tarihini?

Seninki maviye dönüşmüş. Dönüşen mavi ne? Gördün mü hesabının mavileştiğini? Sonra maviye dönüşünce ne oluyor? Senin için düşünülen her türlü tehlike bertaraf edilmiş mi oluyor? 

Yarından itibaren Facebook mavileşmeyen yani senin gibi kopyala yapıştır ve paylaş yapmayanların fotoğraflarını kullanmaya mı başlayacak? 

Facebook kullandığı zaman ne olur da. Fotoğrafları kullanırsa niçin gizliliği ihlal olsun? Facebookta bugüne kadar paylaştığın, cümle alemin gördüğü fotoğrafların neresi gizli olur? Senin bu yaptığın kafasını kuma gömmüş deve kuşuna benzemiyor mu? Madem tüm fotoğrafların senin için mahrem ve gizli kalacak. O zaman ne diye sosyal medyada paylaştın demezler mi adama? 

Bu kopyalayıp yapıştırdığın şeyin eski bayat numaralardan biri olduğunu, birinin milyonlarca sazan elinde oynattığının ve senin de buna alet olduğunun farkında mısın? 

Böyle bayat şeylere alet olmaktan kurtulmak, kendini daha da garantiye almak ve mahrem bilgilerini ihlal tehlikesine karşın en kestirme yol olarak bu alemi terk etmeyi hala düşünmüyor musun?

Evet sazan kardeşim. Lütfen bu sorularıma cevap verir misin?