Ana içeriğe atla

90'lı Yıllardan Günümüze Hükümetlerin Enflasyon Karnesi

Türkiye'nin 80-90'lı yıllarını saymazsak, 70-80 ve 1991-2002 yılları hükümet istikrarının olmadığı, ülkenin koalisyonlarla yönetildiği ve kurulan hükümetlerin ömrünün çok uzun olmadığı yıllar. Aynı zamanda bu yıllar ülkenin yüksek enflasyonlu yılları.

Çok öncesine gitmeyeceğim. Aşağıda Özal'ın Cumhurbaşkanı olarak Çankaya köşküne çıktıktan sonra hiç seçime girmeden 91 yılına kadar tek partinin çoğunluk hükümet başbakanı olan Yıldırım Akbulut hükümetinden sonra 2002 yılına kadar hükümet kuranların görev süresine yer vereceğim.

Başbakan    Partisi   Görev Süresi Koalisyon Ort

M. Yılmaz   ANAP      150 gün            ANAP

S. Demirel   DYP        1 yıl, 177 gün   DYP-SHP

T. Çiller        DYP        2 yıl, 102 gün    DYP-SHP

T. Çiller        DYP        25 gün                DYP

T. Çiller        DYP        128 gün       DYP-CHP ve Bağ. 

M. Yılmaz ANAP       114 gün        ANAP-DYP

N. Erbakan  RP          1 yıl, 2 gün    RP-DYP

M. Yılmaz  ANAP      1 yıl, 195 gün ANAP-DSP-DTP

B. Ecevit     DSP          137 gün           DSP (Azınlık) 

B. Ecevit     DSP        3 yıl, 174 gün DSP-MHP-ANAP

Tabloda görüleceği üzere 1991 ila 2002 arası 12 yılda 10 hükümet (48.49.50.51.52.53.54.55.56.ve 57.) kurulmuş. Bu demektir ki bu zaman aralığında kurulan hükümetlerin ortalama ömrü 1 yıl. Bir yıl dediğiniz nedir ki. Adeta hükümetlerin kurulmasıyla yıkılması bir olmuş. Başbakanların koltuğa oturmalarıyla kalkmaları bir olmuş. Takdir edersiniz ki siyasi istikrarın olmadığı bu zaman diliminde ülkenin hiçbir sorunu çözülemez ve çözülememiştir.

Siyasi istikrarın olmadığı bu yıllar enflasyonun yüksek olduğu yıllar. Bir de enflasyon oranlarına bakalım: (1-4 arası küsurat aşağıya, 5-9 arası küsurat bir üste tamamlanmıştır.)

1991 (71), 1992 (68), 1993 (71), 1994 (126), 1995     (76), 1996 (80), 1997 (99), 1998 (70), 1999 (69), 2000 (39), 2001 (69), 2002 (30).

Koalisyonlu geçen bu yılların ortalaması 72,33’tür.

2002-2024 arası ülkenin siyasi istikrar kazandığı ve tek başına yönetildiği yıllar. Bu zaman zarfında hükümet sistemi, başbakanlar ve Cumhurbaşkanları değişse de tek başına AK Parti hükümeti bu yıllara damgasını vurmuştur. Bu yılların enflasyon oranlarına da bir bakalım: (1-4 arası küsurat aşağıya, 5-9 arası küsurat bir üste tamamlanmıştır.)

2003 (18), 2004 (9), 2005 (8), 2006 (10), 2007 (8), 2008 (10), 2009 (7), 2010 (6), 2011 (10), 2012 (6), 2013 (7), 2014 (8), 2015 (9), 2016 (9), 2017 (12), 2018 (20), 2019 (12), 2020 (15), 2021 (36), 2022 (64), 2023 (65), 2024 (69)

Siyasi istikrarın olduğu bu 22 yıllık dönemde enflasyon ortalaması 19’dur.

Çok hükümetli, bol koalisyonlu ve hükümetlerin ömrünün çok kısa olduğu 90’lı yıllarla, adeta tek partili, bir partinin 22 yıllık enflasyonunu karşılaştırırsak, 2002-2024 arası dönemin enflasyonda başarılı olduğu görülecektir. Yalnız 90’lı yılların enflasyonunda Yılmaz, Demirel, Çiller, Erbakan ve Ecevit gibi farklı aktörler varken, 2002’den bugüne tek partinin ve tek aktörün sorumluluğu var.

Oturmasıyla kalkması ve ortalama ömürleri bir yıl olan kimselerle, aynı koltukta 22 yıl oturan kişiyi aynı kategoriye koymak ve karşılaştırmak elma ile armudu toplamak gibi olur ki bu, hakkaniyete sığmaz. Birinde koalisyon var ve istikrar yok. Diğerinde ise tek başına iktidar ve istikrar var. Yine bu kıyas, işe yeni başlayan acemiyle uzun yıllar aynı işte çalışan gedikliyi karşılaştırmak ve aynı eforu beklemek gibidir ki bu kıyas gülünç kaçar. Yakın zamana kadar da 90’lı yılların enflasyonuyla, 2000’li yılların enflasyonu karşılaştırıldı.

İstikrarlı hükümetin bile 2017’den itibaren enflasyon karnesi çift haneli. 2021’den itibaren adeta uçmuş. Son üç yıldır ise 64-69 aralığında. Acemiler de ülkeyi enflasyona ezdirmiş, usta da.

Siz kızsanız kime kızarsınız? Herhalde ustaya, değil mi? Çünkü acemi; yeniyim, acemiyim, zamana ihtiyacım var diyebilir. Ustanın ne mazereti olabilir? 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde