Ana içeriğe atla

Din ve İnançlara Dair Sorular

İnanç sahipleri, inançlar sorgulanamaz, iman şüphe götürmez dese de günümüz gençliği ve insanı sorguluyor. Bunlara din sorgulanamaz deyip kestirip atmak ne derece doğru? Dilimizin döndüğünce ikna gibi bir sorumluluğun olduğunu düşünüyorum. Bunu yaparken kimseyi dışlamadan ve kızmadan yapmak gerek.

Yazımın bundan sonraki kısmında gençliğin ve insanımızın kafasındaki sorulara yer vereceğim:

Din ve inanç sorgulanamaz diyorlar. İyi de ikna etme gibi bir yükümlülük yok mu? İbrahim peygambere gösterilen ikna ikramı başkasından niçin esirgenir? İbrahim’e denmiş mi din ve inanç sorgulanamaz diye. Yine yeni nesil, nasıl oldum, seni leylekler getirdi demekle ikna olmuyor. Sorulacak sorulara mantıklı izah verme gibi bir yükümlülüğümüz var.

Doğru-yanlış, tüm müktesebat sanal aleme yükleniyor. Bu, faydalı mı, zararlı mı olur? Bir akademisyenin matbaa Hristiyanlığı, İnternet de İslam'ı bitirecek iddiası ne derece gerçekleşebilir?

Ateistler sanal alemde cirit atıyor. İlginç sorular soruyor ve araştırıyor. Eleştiri getiriyor. Bunlara karşı ne tür önlemlerimiz var?

Bugün tarikatlarda babadan oğula geçmeyi tarikat mensupları peygamberlerde de babadan oğula geçme var diyor. Peygamberlerin çoğunun aynı milletten gelmesi ve peygamberliğin babadan oğula geçmesi tarikatlara meşruiyet kazandırmaz mı?

Bir peygamber Allah'tan nasıl vahiy alır? Melekle nasıl anlaşabilir? Bir kişinin Allah tarafından gönderildiğinin ispatı nedir? Kişiler de Allah'tan vahiy geldi diye insanları etkilemek isteyebilir mi? Ki Sait Nursi gibi kişiler de yazdıkları kitaplara yazdırıldı diyor.

Başarılı peygamberlerle, peygamberlik iddiasında bulunup yalancı damgası yiyen sahte peygamberlerin durumu, başarılı bir darbe yapan komutanla başarılı olmayan darbeciye benzetilebilir mi?

İslam evrensel ve tüm çağlara hitap edecekse niçin diğer milletlere gelen peygamberlere atıf yapılmaz da bizler Konfüçyüs, Buda da peygamber olabilir diyoruz?

Dünyanın ömrünün 12.8 milyar olduğu söylendiğine göre 25 peygamber insanlık tarihi için az değil mi?

Peygamberlerin aynı millet, aile ve bölgeden çıkması acaba birbirini etkilemiş olabilir mi?

İlahi dinler niçin Ortadoğu ile sınırlı? Diğer milletler çok mu daha düzgündü?

Allah daha Kabe'yi yıkmaya kalkmadan Ebrehe ve ordusunu helak ederken Kabe'yi yerle bir eden Haccac'a ve ordusuna niçin bir şey yapılmamış? Bu, değişmeyen sünnetullaha aykırı değil mi? 

Mucizeler konusuna gelince;

Ölmüş bir insanı bir insan nasıl diriltebilir? 

Ateş İbrahim'i nasıl yakmaz? 

Bir kayadan su nasıl fışkırır?  

Bir deve kayadan nasıl çıkar?

Bir asa nasıl yılan ve ejderha olur?

Beşikte biri nasıl konuşur?

Bir kişi erkek eli değmeden nasıl dünyaya gelir?

Doksan küsur yaşında Hz Sare nasıl doğum yapar? Hz Zekeriya'nın hanımı nasıl doğurur? 

Beş duyu organımızla algılayamadığımız Allah, melek, ahiret gibi sadece vahiy yoluyla öğrendiğimiz gaybi konularla imtihan olacağımız, inanmayanın ebediyen cezalandırılması ne derece hakkaniyet uygun olur?

Beddua, aciz ve mağdur insanların başvurduğu bir yoldur. Her şeye gücü yeten Allah niçin Ebu Lehrp için beddua eder?

Sorular sorular...

Bu ve benzeri sorulara makul ve mantıklı izah ister insan aklı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde