9 Nisan 2024 Salı

Seçim Merdiveni

Sandık başkanı mısın? Derdin çok demektir

Zarf, pusula, sayım, döküm, tutanak hep senin

Elinden geçecek sabahtan akşama bir bir

Zor mu zor ama bunu baştan düşünecektin


İşin zoru bitti deyip adliyenin yolunu tuttun

Son bir gayret, çoğu gitti azı kaldı dedin

Merdivenlerdeki kalabalığı görünce

Eyvah, turpun büyüğü heybede imiş dedin


Bir elinde saman renginde ağır bir torba

Öbüründe tutanakların olduğu bir zarf

Girdin hemen herkes gibi upuzun sıraya

Karşına çıktı sonu görünmeyen merdiven


Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden

Pardon dikileceksin. Yürümek ne kelime

Her bir basamağında duracaksın güç bela

Bel ağrır, ayaklarına kara sular iner


Çıkmak ne mümkün bunca basamakları bir bir

Çünkü başkanlardan örülmüş etten bir duvar

Dikil, adımla, çık. Bitmez bir türlü merdiven

Çünkü daha çıkılacakmış üç kat merdiven


Üç katın merdiveni sürdü doksan dakika

Bu zaman zarfında atardım on bin adım ben

Onca evrak teslimi sürdü on beş dakika

Ardından indim onca basamağı birden


Ahmet Haşim bugünleri yazmış Merdiven'de

Bu şiiri her basamağında hatırladım

Allah rahmet eylesin Ahmet Haşim şaire

Nur içinde yatsın merdivensiz ebediyen


Bir dahaki seçimde görev alır mıyım hiç 

Allah ne dostuma versin ne de düşmanıma

Emri vaki olursa olmasın ramazanda

Bir de teslimatta olmasın üç kat merdiven


Yüce kulun der ki Allah başka dert vermesin

Seçim sonuçları ülkeme hayırlı olsun

Seçilen başkanlar hepten hizmette yarışsın

Güzel ülkem her yönüyle tez elden kalkınsın


Şiirim oldu mu a dostlar, sorarım size

Olur mu benden bu asrın şairi

Demezse Haşim şiir böyle eza görmedi

Bilin ki o zaman olurum ben de bir şair

Sandık Kurullarına Ramazanda Reva Görülen Muamele (2)

Malumunuz 31 Mart mahalli seçimleri ramazan ayı içerisinde yapıldı. Sandık kurullarına bu oruç gününde yapılan muameleyi "Sandık Kurullarına Ramazanda Reva Görülen Muamele" başlığıyla bir önceki yazımda kaleme almıştım.

Yazıda, sabah 06.30'da başlayan mesai maratonu iftar vaktinde oy sayım ve döküm işiyle devam ettiğini ne muhtarlardan ne de partilerden sandık kurulu üyelerinin iftarını açacak doğru dürüst bir iftariyelik gelmediğini, üyelerin geç vakte kadar karnını doyurmadan görevini yaptığına işaret etmeye çalışmıştım.

Bu yazımda da seçim torbasının teslim sürecine değineceğim.

Oy sayım, döküm, tutanağa geçirme, ıslak imza, zarf ve pusulaların torbaya yerleştirilmesi 21.45'e kadar sürdü. Sandıkta görev yapan üyelere teşekkür ederek helalleşerek ayrıldım. Üyeler evlerinin yolunu tutarken bir elimde torba, diğerinde kapalı zarfla binanın çıkışına geldim. Görevli polisler, üçer kişi götürüyoruz. Az önce bir ekibi gönderdik. Burada bekleyin. Üçe tamamlanınca polis nezaretinde ilçe seçim kuruluna gideceğiz dedi. Bir 20 dakika bekledim. Sayı üçe tamamlanınca torbaları kucağımıza alarak bir taksinin içine bindik. Adliyenin yolunu tuttuk.

Bizi getiren polis girişte bizi başka polislere teslim ederek yeniden görev yerine gitti. Kapıdaki görevliler her torbanın sandık numarasını sorarak ellerindeki evraktaki numarayı işaretledi. 

Bahçe kapısında başlayan bu muameleden sonra bir kapıya daha geldik. Torbalar ve bizler X-ray cihazından geçirildik. Şuradan yürüyün dediler. İçi kırtasiye malzemesi dolu torba ağır mı ağır. Kimi durmadan el değiştirerek kimi kah dinlenerek kimi sırtına alarak yürüdük de yürüdük.

Bir kapıya daha geldik. Görevli polisler evrakımızın tam olup olmadığını, şunları, bunları yapıp yapmadığımızı sordu. Sandık numaralarımızı not ederek şuradan sıraya girin dedi.

Sıraya geldiğimiz zaman gördüğüm manzara mahşer yerini andırıyordu. Nereye gideceğimizi bilmeden peşi sıra sıraya girdik. Epey bekledikten sonra sıra bir iki adım gidiyor. Yeniden beklemeye koyuluyorduk.

Derken merdiven basamakları geldi önümüze. Çıkacağız ana çıkmak ne mümkün. Sanki bütün sandık başkanları aynı anda gelmişti. Bir basamak çıkıyoruz ve bekliyoruz. Basamaklarda beklerken Ahmet Haşim'in Merdiven şiirinden "Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden" dizesi geldi aklıma. Ağır da olsa çıkacağım ama çıkmak ne mümkün. Merdivenleri etten örmüştük. Hemen dizeyi değiştirerek ağır ağır dikileceksin bu merdivenlerde şeklinde mırıldanmaya başladım.

Sabahın köründe başlayan, gecenin bu vaktine kadar süren koşuşturma ve telaş, merdiven basamaklarında bekledikçe omuzlarımıza yorgunluk iyice çöktü. Ayaklarımıza kara sular indi. Hafif bir genişlik bulan çömelip yere oturdu.

Ağır ağır süren bu merdiven sefası pardon çilesi kaç basamak oldu bilmiyorum. Merdivenleri çıkınca bu çile bitecek sandım. Çık çık. Üç kat çıkıvermişiz.

Üçüncü kata çıktığımda karşımda görevli ordusu ile karşılaştım. 

Ayakta biraz bekledikten sonra boşalan bir masaya gidip istenen evrakları teker teker verdim. İki görevli bütün tutanakları tek tek inceledi. Partilere verilen oyları hesap makinesiyle kontrol etti. Tamam dedikten sonra diğer evrakı sırayla diğer masadakilere verdim. En son teslim evrakını tebellüğ ettim ve torbayı aldılar. Şuradan inebilirsin dediler. 

Aşağıya indiğimde saat 23.50 idi. Bir 15 dakika tutanak ve torbanın teslimi sürdüğünü, adliyeye 22.20'de geldiğimi düşünürsek, aşağı yukarı üç kat merdiveni gıdım gıdım çıkma, sırada durma ve dikilme süresi 1.5 saat sürmüş. 

Eve geldiğimde saat 00.50 falandı. Böylece sabah 06.30'da başlayan maraton 15-16 saatin sonunda bitti. İşimiz bitti ama biz de bittik maalesef. Bu da benim kulağıma küpe olsun. Bir daha mahalli seçimlerde görev alırsam iki olsun.

Yazım uzadı ama bu konuda şunları da söylemek isterim.

Şunu bilelim ki oruç oruç seçimde görev almak başlı başına bir sorun.

Partililerin iftarlığı üyelerden esirgemesi hiç şık kaçmamıştır. Siyasi partilerin bu konuda bir empati yapmasında yarar var.

İlla bu seçimi ramazanda oruç oruç yapmak zorunda mıydık? Meclis karar alarak bu seçim ramazan bayramı sonu yapılamaz mıydı? İstenirse pekala yapılabilirdi.

Bir diğer husus, son yıllarda seçim torbalarının bina sorumlularından alınması çok yerinde bir karar. Aynı karar seçim torbalarının ve tutanaklarının bina sorumlularına tesliminde de uygulanabilirdi. İlçe seçim kurullarında iki görevlinin yaptığı kontrolleri okullarda okul müdürü başkanlığında kurulacak iki kişilik komisyon da teslim alabilirdi. Tüm sandıkları teslim aldıktan sonra bina sorumlusu polis nezaretinde ilçe seçim kuruluna seçim tutanaklarını ve torbalarını teslim edebilirdi. Böyle yapıldığı takdirde adliyeye, ilçe seçim kuruluna o kadar sandık başkanı gitmeyecek, o kadar kalabalık olmayacak, sandık başkanları saatlerce merdivenlerde beklemeyecekti. Haydi bunu daha düşünemediler. Üç kat yukarıya çuval teslimini anlamak zor. Bunun için adliyenin zemin katında bu teslimatı yapmak daha kolay değil miydi? Hasılı seçim konusunda alacağımız daha çok mesafe var vesselam.

8 Nisan 2024 Pazartesi

Sandık Kurullarına Ramazanda Reva Görülen Muamele (1)

Her seçimin en büyük sıkıntısını çekenler sandık kurullarında görev yapan partili ve partisiz üyeler. En büyük sıkıntı da sandık başkanı görevidir. Çünkü oy vermenin sağlıklı yürütülmesinden, oy sayım işlerinden, tutanakların hazırlanmasından ve seçim torbasını sağ salim ve düzgün bir şekilde ilçe seçim kuruluna teslimden sandık başkanı sorumludur. 

Seçim günü sandık başkanının görevi saat 06.30'da seçim torbasını teslim alarak başlar. Sandık kurulu oy vermenin başlamasından bir saat önce kurulur. Oy verme saatine kadar zarfların ve oy pusulalarının sayım ve mühürleme işi halledilir. 

Sandık başkanı için 06.30'da, diğer üyeler için 07.00'de başlayan mesai, oy verme ve oyların sayım, döküm ve teslim işine kadar kesintisiz devam eder. 

Üyeler bir taraftan çayını yudumlarken ve öğle yemeğini atıştırırken oy verme işlemi ara vermeden devam eder. 

Bazı partiler öğle yemeği için kendi partili üyelerine nevale getirirken görevi olmamasına rağmen AK Parti sandık kurullarında görev yapan, kendi partisinden olsun veya olmasın, herkese öğle yemeklerinde kumanya dağıttı. Güzel ambalajlar içerisinde bir kişiyi doyuracak kadar azıktı verdiği.

AK Partinin öğle yemeklerinde kumanya dağıtması bir gelenek haline gelmişti. Bundan dolayı sandık kurullarında görev yapan partili, partisiz kimse aç kalmadı.

31 Mart seçimleri malumunuz üzere ramazan ayında yapıldı. Kurullarda görev yapanlar oruç tutsun veya tutmasın, çaysız ve yemeksiz seçim iş ve işleyişini devam ettirdi. 

İftara yakın sandık kurul üyeleri iftarlık ve akşam azığı bekledi. Heyhat ki ne gelen vardı ne de giden. Tek tük gelen varsa da iftar vakti oy sayım anına denk geldiği için oy sayım işini takip için geldi. 

Sanırım bir parti kendi partili üyesine azık getirdi. Kısaca başta AK Parti olmak üzere tüm partiler oruç tutan üyeleri aç ve aç kendi haline bıraktı. Diğer partiler neyse de AK Parti bu geleneğini 31 Mart seçimlerinde niçin bozdu pek anlaşılamadı. Elbette partilerin ve AK Parti'nin sandık kurullarının doyurma gibi bir görevi yoktu. Ama bir gelenek haline getirdiği için herkes AK Parti'den bu seçimde de bu geleneğini devam ettirmesini bekledi. Adeta tüm partiler aç ayı oynamaz atasözünü bir tarafa bırakarak haydin aç aç oynayın, görevinizi yapın dedi. Sandık üyelerini bir başına bıraktı.

Diğer sandıkları bilmiyorum ama bizim sandıkta görevli yedi kişiden üç tanesi oruç tutuyordu.

Seçim günü akşamı sandık kurulu üyelerine yapılan bu muamele oruç oruç hiç gitmedi. Halbuki sabahtan oy verme işlemi sürerken sandık kurullarını gezen AK Partili heyete, üyelerinden biri, akşama yemek gelecek mi demişti de görevli, elbette demişti. Öğleden sonra bina sorumlusu ile bir konuyu görüştüğümde, abi akşama yemek gelmeyecek dedi. Sanırım başlangıçta üyelere kumanya dağıtma planı vardı. Sonradan vazgeçildi. AK Parti'nin her seçimde ister parti ister devlet bütçesinden tüm üyelere azık verme geleneğini niçin bozduğu anlaşılamadı. Sebebini bilmiyorum ancak tahminde bulunabilirim. Tahminimi de bir anekdotumla anlatayım. 

Sandık kurulu başkanı olduğum tebliğ edilince, kendilerine görev çıkmayan şanslı öğretmenlerden biri, hocam akşama yemek verecekler mi demişti. Ben de her şey İstanbul sonuçlarına bağlı. Şayet İstanbul elden giderse yemek gelmez demiştim. Hep beraber gülüşmüştük. 

İnsanın güldüğü başına gelirmiş. Sanırım çıkacak tabloyu AK Parti biliyor olmalıydı ki kumanya işini üstlenmemiş. Aklıma da başka bir şey gelmiyor. Demek ki AK Parti’nin kumanya geleneği hep kazanmasına bağlı imiş. Birçok belediyeyi kaybedip tarihinde ilk defa ikinci parti olunca size yemek memek yok demiş olmalı ya da kendi derdiyle dertlenmekten başkasının karnını doyurmaya gerek görmedi.

Şu hakkı da teslim edelim. AK Parti kumanya geleneğini bu ramazanda bozsa da AK Parti okul sorumlusu kendi inisiyatifini kullanarak ve cebinden harcayarak her sandığa yeterince veremese de yine kumanya yaptırmış. Her sandık başına ikişer tane verdi. Küçük küçük yufkaları paylaşarak iftarımızı açtık. Okul sorumlusu AK Partilinin kesesine bereket.

Diğer yazımda da seçim torbasının teslim aşamasını konu edineceğim. 

Orucun Gidişine Sevinenler ve Üzülenler

Bir aylık orucun ardından ramazana elvedaya hazırlanıyoruz.

Ramazan bittiği için üzülenler ve sevinenler birlikte yaşayıp gidiyoruz.

Sevinenler oh be dünya varmış. İstediğim zaman yiyip içeceğim. Özgürlük gibisi yokmuş der mi der. Demese de içinden geçirir. Çünkü ibadet demek zordur. Oruç ise daha bir zordur. 

Üzülenler ise daha dün gibiydi ramazanın geldiği. Hiç de zorlanmadık. Ne de hızlı geçti ramazan. Keşke biraz daha olsaydı da tutsaydık der mi der. Ama içinden ne geçirir bilinmez.

Sevinenlere gelelim. Ben de o sevinenlerden biriyim. Bilelim ki bu sevinç fazla uzun sürmeyecek. Nasıl ki bir ay biter mi dediğimiz oruç bitti ise oruç tuttuğumuz her gün önümüzdeki yılın orucuna bir adım daha yaklaştırıyor bizi. Öyle ya sayılı günler çabuk biter.

Hele kameri takvime göre orucun 354 gün sonra yani bildiğimiz 365 günden 11 gün erken gelmesi yok mu? Bu hesap, oruç kendisine zor gelenlerin sevincini kursağında bırakır.

Üzülenlere gelince, be hey kardeşim. Niye üzülüyorsun ki. Elinden alan mı var orucu?

Ramazan bayramının birinci, kurban bayramının üç günü haricinde bir yılı oruçlu geçirebilirsin. Yeter ki tutmak iste sen.

İş ciddiye binince o kadar da değil dersen, ramazanın sonrası şevval ayıdır. Bayramın ilk günü haricinde altı gün şevval orucu tutabilirsin.

İlaveten her haftanın pazartesi ve perşembesini oruçla geçirebilirsin.

Muharrem ayının 9, 10 ve 11.günü muharrem orucu da var. Bunu da tut.

Az dersen Alevi-Bektaşiler muharremin ilk on iki gününü oruç tutarak geçirir. Yeri geldiği zaman Hz Ali'yi biz de çok severiz dersin. İşte sevgini göstermenin bir yolu da bu.

Keşke daha olsa mı dedin? Kul daralmayınca Hızır yetişmez. İşte sana üç günlük bir oruç daha. Üstelik adı da Hızır orucu. Aleviler her şubatın 13, 14 ve 15.günlerinde bu orucu tutarlar.

Miraç, mevlit, berat, regaip gecelerinin gündüzünde de oruç tutabilirsin.

Yetmez mi dedin? Savm-ı Davut adı verilen Davut peygambere atfedilen oruca ne dersin? Malumunuz Davut as bir gün yer, bir gün oruçla geçirirmiş. Sen niye tutmayasın.

Üç aylar gelince recep ve şabanı da oruç tutarak geçirebilirsin. Zaten sonrası Ramazan. Etti mi üç ay.

Hala yetmez, oruç ve ben dersen, bol adakta bulun. Şu isteğim yerine gelirse üç gün oruç tutacağım de. Adağın yerine geldikçe oruç tut.

Gördüğün gibi Allah'ın her gününü oruçla geçirebilirsin. Elinden alan mı var? Sen yeter ki iste. 

Seçmenin Sağduyusu

Kim, ne derse desin seçmen çok sağduyulu. Öyle körü körüne oy vermiyor. Bireysel gözü körler vardır ama tüm seçmenin ortak aklı sağduyudan ibarettir. Kolay kolay yanlışta isabet etmez ve yanlışta ısrar etmez. Siyasilerden tek istediği, kendilerine niçin oy verilmesi gerektiğine dair kendilerini ikna etmeleri, güven vermeleri, bir şeyi emsallerine göre daha iyi yapacağına dair güçlü bir irade ortaya koymaları.

Sağduyulu seçmen derken kastettiğim seçmen kitlesi, her hâlükârda kendi partisine oy veren, oy rengini hiç değiştirmeyen seçmen değil. Çünkü bu tür seçmen takım tutar gibi partiye oy veren kitledir. Bunlara kalsan seçimlerde ne iktidar değişir ne de muhalefet değişir. Sağduyulu seçmen her seçimde ölçüp biçen, partileri uzaktan izleyen, söz ve icraatlarına bakan, seçim yaklaşıncaya kadar kime, hangi siyasi partiye oy vereceğinin kararını vermeyen kesimdir. Bu kitle yüzer gezer, her seçimde olmasa da birkaç seçimde bir oy rengini değiştiren, muhalefeti iktidara, iktidarı da muhalefete indiren, yeri geldiği zaman iktidara sarı kart gösteren, muhalefete de hazır ol talimatı veren kesimdir. Türk siyasetinin ve demokrasinin önünü açan, umutların tükendiği siyasete yeniden ivme kazandıran kesimdir. Ne tarafa sırt verirse onu vezir yapar. Ne tarafa sırtını dönerse ona mağlubiyeti tattırır. Bu kitle, ortada olan maçın sonucuna etki eder ve son noktayı koyar. Maçı kotaran kişilerdir. Şımaranı ve kibirleneni sevmez, ideolojik davrananı cezalandırır, hizmet siyasetini önceleyeni baş tacı yapar. Sağa da verir, sola da. Umut gördüğüne destek verir. Kredi üstüne kredi açar. Hikayesi biteni kızağa çeker. Yeni hikaye yazacaklar arayışına girer. Bunları teste tabi tutar. Testi başarıyla geçene al ülkeyi yönet diyerek mührü verir. Bu şekil yüzer gezer seçmen sevilmese de iyi ki bu tür seçmen var. Çünkü bunlar sayesinde ülkenin umutları yarınlara taşınıyor. Değilse insanımız başka arayışlara girer. 

Demokrasinin önündeki en büyük engel ise partilerin tapulu malı olan, her ahval ve şeraitte partisinden ayrılmayan kesimdir. Partilerin kalesi dediğim kesimdir bunlar. Ülkeyi veya şehrini batırsa da çıkarsa da bunların oy rengi değişmez. Bunlar, bizden olsun, varsın kötü olsun düşüncesinde olan kişilerdir. Partilerin elini rahatlatan kesimdir bunlar. Çünkü bu tür seçmenin oyları çantada kekliktir siyasiler için.

Bu girişten sonra 31 Mart seçimlerine değinelim. Bu seçim sonucu, 2002’den beri oy rengi değişmeyen kesimin sürekli kredi verdiğinden uzaklaşıp umuda yolculuğa kararın verildiği seçimdir.

Seçmen bunu yaparken ser verdi, sır vermedi. Önceki seçimler gibi hep seçim konuşmadı. Oy rengini faş etmedi. Loş ışıklı kabinde yapacağım yapacağımı dedi. Teslim alınmış kaleleri yıktı. Olmaz denileni yaptı. Çaresizlik ezberlerini bozdu.

Bir kısmı da sandığı protesto ederek oy vermedi. Seçime katılım oranını düşürdü.

Tabanı olan her partiye az veya çok belediye verdi. Haydi yarışın, kendinizi gösterin. Belediyede kendini ispat edene ülkeyi teslim ederim dedi. Şimdi belediye kazanan tüm partiler hizmet yarışında yarışacaklar. Bu da ülkenin lehine bir durum.

Bu demektir ki demokrasinin gelişmesi için kaleler el değiştirmeli. Bunu bu seçimde fazlaca yaptı. Bunun bir ileri aşaması, İzmir gibi şehirleri muhafazakar bir partinin, Konya veya Erzurum gibi şehirleri de sol bir partinin almasıdır. Farklı el, denetimi ve falso yapmamayı gerektirir. Yoğurt üfleyerek yenir. Rakip partinin nefesini arkasında hisseder ve hatayı minimuma indirger.

Seçime katılım yüzdesinin daha da düşmesi gerekir. Tıpkı demokrasisi ilerlemiş, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi. Mevcut % 78 katılım daha da düşmelidir. Bu da ülkenin hayrına olacaktır.

Kısaca 31 Mart seçim sonuçlarıyla seçmen; siyasetten umudunuzu kesmeyin, benim hakemliğime güvenin. Bakmayın seçim öncesi suskun kaldığıma. Suskunluğum asaletimden dedi. Ben bazen sağ gösterir, sol vururum dedi. İktidara dikkat et, oyun dışına atarım dedi. Muhalefete de al sana bir şans. Kendini göster dedi. Bence seçmenin bu yaptığı, ülkenin geleceğine bir umuttur. Seçmendeki ortak akıldır. Seçmendeki sağduyunun hakim olmasıdır. Seçmen kısaca, sizin kayıkçı kavganıza karnım tok. Çalışacaksınız dedi.

Suçlama Hastalığımız

1."Yarın bir gün eşinin, kızının, bacının başörtüsüne dokunurlarsa onlara dönüp işte bu emeklinin gücü dersiniz". 

2."Ay başında 10 bin lira pazar paranızı almayı unutmayın. Malum, kendisi pek unutkan. Siz de çok açsınız".

3."Ders verenler daha ilk günden dersini almaya başladılar. Mahşerde verecekleri hesabı da şimdiden düşünmeye başlasınlar". 

4."Ne garip bir ülke olduk. Bir yılda 50 bin konut yapan bir ustayla, iki yılda bir heykel bile yapamayan bir çırağı yarıştırıyoruz". 

5."ÇOK GARİP BİR ÜLKE OLDUK, BİR YILDA 70 BİN KONUT YAPANLAR DEĞİL, EŞEK HEYKELİNİ İKİ YILDA YAPANLAR RAĞBET GÖRÜYOR". 

Yukarıdaki alıntılar sosyal medyada paylaşım yapan partili trollere ait. Troller gözü dönmüş ve aklı selim düşünemeyen kişilerdir. Onların görevi, adı üzerinde trollük yapmak. Bir partiyi övmek, başka partiyi kötülemektir vazifeleri. Bunu da meccanen, gönül rızasıyla yapıyorlar. Tek yaptıkları, bir el tarafından servis edilen basmakalıp sloganvari şeyleri sayfalarında paylaşmaktır ve kamuoyunda bir algı oluşturmaktır.

Trollere sözüm olmaz. Zira hiçbir sözün onlara faydası olmaz. Niyetim bu trollerin dünyasından herzelere yer vererek aklı selim düşünenlere farklı bir bakış açısı sunmaktır. 

Seçimi yapıp bitirdi bu troller. Seçim bitince işleri bitmiyor. Şimdiki görevleri ise seçim mağlubiyetini birilerinin üzerine yıkmak. Kendileri yunmuş ve yıkanmış olunca, elbette bir günah keçisi bulacaklar. Fayda etmez ama trollere şunu söyleyeyim: 22 yıldır o kadar seçim kazanan kişi hiçbir seçmeni suçlamıyor. Niçin kaybettikleri üzerine kafa yoruyor. Toplantı yapıyor. Kaybedilen illerde anketler yaptırarak ikinci olmanın sebeplerini öğrenmeye çalışıyor. Daha bir tespit yapmadan bu trollere ne oluyor ki seçmeni hedef yapmaya başladılar? Bir de sormadan edemiyorum. Bu troller bu tür trol paylaşımları ile bugüne kadar bir Allah'ın kulunu kendi görüşlerine çekebilmişler mi? Acaba yarardan çok zarar vermiş olduklarını hiç düşünüyorlar mı? Aman boş verin trolleri. Aklını kullanmayan, olaylar arasında bağlantı kurma yeteneğini kaybetmiş kişilere ne söylesen boş.

Şimdi geleyim bu paylaşımlara. 

1.paylaşımları başörtüsü üzerine. Güya yarın birileri başörtüsüne dokunurlarsa, işte bu, emeklinin gücü dersiniz diyerek emeklileri suçluyorlar. Bilsinler ki başörtü sorununun altından çok sular aktı. Yeni gerekçe bulun. Kimsenin, hiçbir gücün bu zamandan sonra başörtülüye dokunacağı yok. Siz varın başörtüsünü dilimizde pelesenk ederek ne hallere düşürdük, onu düşünün. Başörtüsü ve başörtü üzerinden çok ekmek yediniz. Yıllardır süren zirvenin gerisinde başörtüsü üzerinden yapılan siyaset yatıyor. Artık buradan size ekmek çıkmaz. Ayrıca oy vermeyen emekli bugüne kadar size oy verdi ise ilanihaye size vermek zorunda mı? Bu oylar ve emekliler sizin tapulu malınız mı? Emekli kaç seçimdir size oy verirken iyiydi de şimdi mi kötü oldu? Siz bırakın yenilginin suçunu emeklinin üzerine yıkmayı. Emekliyi bu yüksek enflasyonda on bin liraya nasıl mahkum ettik, bu adamlar bu kadar parayla nasıl geçinsinler diye empati yapın. Sahi kaçınız on bin liraya talim ediyor? Bu maaşa talim etseniz zaten böyle suçlamazsınız. Çünkü tuzunuz kuru sizin.

2.paylaşımla yine emekliler suçlanıyor. Ayıpladığınız başınıza gelir de o zaman anlarsınız açlığa mahkum edilen emekliyi belki.

3.paylaşımla güya partilerine oy vermeyerek ders verenler bunun ahirette hesabını nasıl vereceklerdir diyorlar. Burada suçlu, kendilerine oy vermeyen herkes. Akılları sıra aba altından sopa gösteriyorlar. Hangi kitapta yazıyor oy vermenin hesap vermek olduğu? Gidip geldiniz mi öbür dünyaya? İslam ve imanın şartında mı yazıyor ya da 54 farz denilen farzlarda mı var oyun hükmü? Gidin işinize. Milleti dinle, ateşle korkutmayı bırakın. Dinî emellerinize alet etmeyin. Yetmedi mi din üzerinden siyaset yaparak parsayı topladığınız?

4.ve 5.paylaşım aynı içerik. Güya konut yapanla heykel yapan karşılaştırılıyor. Konut yapanı değil de heykel yapanın tercih edilmesi ayıplanıyor. Merak ediyorum birileri durmadan heykel, siz ise bina mı yapıyorsunuz? Hem bir karar verin. Elli bin konut mu yaptınız bir yılda, yetmiş beş bin mi? Arada 25 bin konut var. Fazla atmayın da civcivler yesin.

Ezcümle, niyetim siyaset değil. Hangisi kazanır veya kaybeder, hiç umurumda değil. Serzenişim seçmenin suçlanması. Beyler, bırakın seçmeni suçlamayı da “kendinize bakın. Şayet siz doğru yolda iseniz başkasının sapıklığı size zarar veremez”. Bu yazdığım son cümle ayettir. Sadece bu ayetin gereğini yapsanız, liderinizin özeleştirisine kulak verseniz daha kazançlı çıkarsınız. Değilse suçlaya suçlaya yok olur gidersiniz. Söyleyin suçlayarak yok olmak mı istiyorsunuz ya da yeniden kazanan olmak mı? Çünkü suçlayan kaybeder. Normal şartlarda kazanan olmayı istersiniz ama görüyorum ki gözünüzü bir perde bürümüş, daha da küçülmek için suçlamayı tercih ediyorsunuz. Yol yakınken bu hastalıktan kurtulun. Çünkü mücadeleyi değil, ucuzculuğu seçmişsiniz. Ne diyeyim, kendi düşen ağlamaz.

Ali Koç Şov

2022-2023 sezonunun süper kupa maçı takımların da görüşü alınarak Suudi Arabistan'da oynanmasına karar verilmişti. Cumhuriyetin 100.yıl kupasının bu ülkede oynanması kararına, kamuoyunda büyük tepki gelince, FB ve GS takımları bu tepkiyi nasıl lehimize çeviririz hesabı yaparak Atatürk'ün arkasına sığındılar. Her iki takım maça çıkmamak için kırk dereden su getirdi. Karşılıklı yapılan protokolde olmayan istekte bulundular. Sonunda maç oynanmadan geri gelindi. Takımlarımızın ilk şovu burada bitti. Haklarını yemeyelim, kamuoyundan büyük alkış aldılar. Çünkü şov demek alkış demektir.

100.yıl kupası ne zaman oynansın, nerede oynansın derken sonunda Şanlıurfa'da oynansın dendi. Ali Koç'a sordular ne zaman oynansın diye. Ocakta yedi maç oynayacağız. Bu ay oynanırsa kabul etmeyiz. Bunun kararını federasyon verecek. Sanırım seçimden sonraki cuma uygun olur görüşünü belirtti. Federasyon 5 Nisan değil de 7 Nisanda oynanması kararını verdi. Yani Ali Koç’un isteği yönünde.

Hem Avrupa'da top koşturan hem de sezonun şampiyonluğuna oynayan FB zorlu Trabzon maçına çıktı. Maç boyunca Trabzon seyircisi maçı tatil ettirmek için elinden geleni ardına koymadı. Sahaya yabancı maddeler atıldı. Gerilimi yüksek bu maç çoktan tatil edilmeliydi ama maçın hakemi buna cesaret edemedi. Buna rağmen bu zorlu maçı FB bileğinin hakkıyla kazanmasını bildi. Maç sonrası Trabzon seyircisinden bazıları sahaya girdi. Seyircilerle FB'li futbolcular arasında meydan savaşına sahne oldu Avni Aker Stadı. 

Bu maçta cereyan eden olaylar nedeniyle her iki takım disipline sevk edildi. Trabzon'a 6 maç seyircisiz maç oynama cezası verilirken kavgaya karışan FB'li futbolculardan bazılarına nefsi müdafaa dendi, ceza bile verilmedi. Sadece iki futbolcuya birer maç ceza verildi. Her iki takım da sembolik ceza ile kurtuldu. Halbuki özellikle Trabzonspor daha ağır ceza almalıydı. 

Zaman zaman basına beyanat veren Ali Koç şovuna devam etti. Bir ara aday olmayacağım kulübü bırakacağım dedi. Benim başkanı olduğum kulübü şampiyon yapmazlar dedi. Kulüpler Birliği başkanlığından istifa etti. Israrlara dayanamayarak istifasını geri aldı. Lige bundan sonra yabancı hakem isteriz dedi. Kulübü ligden çekmeyi gündeme alacağız dedi. Halbuki daha önceki konuşmalarında ligden çekilme söz konusu değil demişti. Biz nisan ayında yedi maç oynayacağız. Süper kupanın tarihi değişsin. Biz ülkeye puan getiren tek takımız. İsteğimiz kabul edilmezse süper kupaya çıkmayız dedi. Üyeleri toplayarak tek başına karar verecek yetki aldı. Ligden çekilmeyi haziran ayına erteledi. Yani lig bitince bu konuyu gündeme alacak. Süper kupa tarihi yaklaştıkça Şanlıurfa'da oynanacak maça çıkmayabiliriz. Çıkarsak da U-19 takımıyla çıkacağız. Bizden habersiz Şanlıurfa'daki maç için plan yapmayın dedi taraftarına. 

Gün geldi. U-19 takımını sahaya sürdü. Maçın ilk dakikasında da takımı sahadan çekerek maçın tatil edilmesini sağladı. 

Ali Koç'un şovu şimdilik bu kadar. Bundan sonra ne şovlar yapacak. Bunu da zaman gösterecek. 

Ali Koç veya FB ne kadar mağdur? İşin detayını bilmiyorum. Gerçekten FB mağdur ediliyor olabilir. Ama mağduriyet Süper Kupa maçına çocukları çıkararak onları emellerine alet etmek olmamalıydı. Şanlıurfa halkı belki de tarihinde ilk defa iki güzide ve ezeli takımın maçını izleme imkanına kavuşmuştu. Bu da Ali Koç’un şovu sayesinde gerçekleşmedi.

Ali Koç ne kadar haklı veya haksız iddiasında değilim. Yalnız mağduriyet için sorumlu bir makamda olan birinin böyle yollara tevessül etmemesi lazımdı. Beni endişelendiren, bu sezon bu lig bu gerginlikle kazasız belasız biter mi? Şimdiden ülke FB haklı veya haksız demek suretiyle ikiye bölündü. Tüm bu olup bitenlerden sonra FB bu sezonu şampiyon tamamlayamazsa ülkeyi ne tür olumsuzluklar bekliyor, bunu hep beraber göreceğiz. İnşallah endişem yersiz çıkar. Yalnız sorumlu makamdaki insanların sorumsuz beyanat ve davranışları seyirciyi önü alınamaz noktaya sürükleyebilir.

Beni endişelendiren bir diğer konu Ali Koç ardı arkasına gerilimi yükselten bu şovlarını yaparken etkili ve yetkili insanların sessizliği ve bu olaylara müdahale etmemesi. Bu arkası gelmez şovlar sonucunda yarın birkaç kişinin ölmesini mi bekliyorlar? Devlet aklı nerede merak ediyorum. Bir diğer merakım, Ali Koç’un bu yaptıklarını bir Anadolu kulübü yapsa başına neler gelir, bunu da kamuoyunun insafına bırakıyorum.

Ali Koç’un ne yapmak istediğini en iyi kendisi bilir. İçini okuma imkanımız yok. Ancak olup bitenden yorum yapabilirim. Gerçekten Ali Koç’un amacı ne? Sanırım GS’nin iki puan gerisinde şampiyonluğu kovalama fobisini yaşıyor. Şampiyon olamadığı takdirde gerekçe hazırlıyor. Şimdiden mızıkçılık yaparak kamuoyu oluşturmaya çalışıyor. Kısaca Ali Koç’un yaptığı bu şovlarının arkasında lig şampiyonluğunu elde etmek yatıyor. Sonuç ne olur bilmem ama Ali Koç akıllı adam vesselam. Çünkü mızıkçılık yapanlar daima kazanır.

Bir diğer husus FB ve GS hiç hakemlerden dert yanmasın. Bu iki takım hiç olmadığı kadar korunuyor. Daha hakemler ne yapacak? İnan anlamakta zorlanıyorum. Ali Koç unutmadın ki yabancı hakem kimsenin gözünün yaşına bakmaz. Ali Koç bu oyunlara gireceğine ligin alt sırasındaki takımlara kendi sahasında nasıl maç verdiklerine bir baksın. Takımı yenik durumda iken 90 artı birde takımı kaç defa penaltı kazandı? İstatistiklere bir baksın.

Yazım uzadı ama şu konuya da değinmek istiyorum. Bildiğim kadarıyla bizim spor kulüpleri tıpkı siyasal partiler gibi dernekler kanununa tabi. Nasıl bir kanunsa karar merciinde o kadar insan olmasına rağmen hem siyasal partiler hem de kulüplerde tek başkanın sözü kanun. Baş ne karar veriyorsa yönetim kurulu o kararı alıyor. Karar vermesi için başkanı tek yetkili kılıyor. Ülke yönetmeye talip siyasal partiler ve milyonlarca camiayı temsil eden kulüpler dernekler kanununa göre yönetilmemeli. Her şey başkanın veya parti liderinin iki dudağının arasında olmamalı. Takımlar başkanların babasının çiftliği değil.