13 Temmuz 2023 Perşembe

Bir Fabrika Ayarlarıdır Gidiyor

Bir fabrika ayarlarına dönmektir gidiyor. Nedir bu?

Daha önce doğru yolda iken raydan çıkmış kimseler için söylenir. Mahallesini terk edenler için de denir. Böyle derler ki eski yoluna tekrar dönsün. Fabrika ayarı kişinin orijinal hali. Sonraki gittiği yerler savrulma, bozulma, özünden sapma olarak görülür. 

Bu fabrika ayarı tek midir yoksa birden fazla olur mu?

Fabrika ayarları çoktur. Her zihniyetin her görüşün her fraksiyonun fabrika ayarı farklı. 

Bu fabrika ayarlarının hangisi doğru? 

Kişilere göre değişir. Çünkü fabrika ayarları ve bu ayarlara dönmek görecelidir. Sol düşünceye sahip biri için fabrika ayarı laik ve seküler olmaktır. Sağ düşünceye sahip biri için fabrika ayarı dindarlık, mütedeyyin olma, İslami hassasiyetleri gözetme, referansı İslam olma gibi. Her biri kendi bulunduğu yeri doğru görür. 

Ya dönülmesi istenen fabrika ayarlarında sakatlık varsa... O zaman ayrılmak normal değil mi? 

Bu da ihtimal dahilindedir. Yalnız fabrika ayarlarında bozuşma, kokuşma vb. durumlar olsa dahi onlara göre burası terk edilmemeli. İçeride kalınmalı. Bu yanlışlıklar eleştirilmemeli. 

Senin için de fabrika ayarlarını terk etti, özüne dönmeli. Savruldu gitti deniyor. Haklı değiller mi? 

Dedim ya haklılık bakış açısına göre değişir. Şu var ki değiştiğim ve ayrıştığım doğrudur. 

Niçin değiştin? 

Eleştiriye gelmeyen yerde nasıl durabilirim. Sağır sultanın duyduğu konularda dahi kol kırılsın, yen içinde kalsın deniyor. Sonra savunulan değerlerin içi boşaltılmışsa, yanlışa yanlış, doğruya doğru denmiyorsa, senin gördüğün yanlışlar görülmüyorsa, görülmediği gibi gördüğünü zikretmenden dolayı sana mesafe konuyorsa, körler ve sağırlar arasında yalnızlara oynuyorsan, bu durumda ne yaparsın? 

Hayal kırıklığı yaşarsın. 

Benim yaptığım da odur. 

İçeride kalıp fabrika ayarları için mücadele etseydin. 

Anlatamadım galiba. Hoşnutsuzluğuna bile düşman gibi bakılıyor. Özelde sana hak verenler kalabalıklar içinde yanında yer almıyor. Sessizliğe gömülüyor. Her türlü yanlışa, savrulmaya ve U dönüşüne rağmen her yapılan şeksiz şüphesiz destekleniyor, alkış alıyorsa, bu durumda ne yapabilirsin. Unutma ki marifet iltifata tabidir. Müşterisiz meta zayidir. Çoğunluğu artık görmüyor, gören sesini çıkarmıyor. Sesini çıkaran muhalif görülüyor. Çoğunu korku esir almış. Ya başkası gelir, kazanımlar giderse diyor. Korkunun tedavisi yoktur. Bir de aynı dili konuşmuyorsun aynı hassasiyeti taşımıyorsun. Onların gördüğünü sen, senin gördüğünü onlar görmüyor. 

Savunulan değerler doğru ise terk etmemeliydin.

Savunulan değerlerle sorunum yok. Sorunum, değerlerin satışa çıkarılmasına, dilin farklı, uygulamanın farklı olmasına, olgunun değil, algılara teslim olunuşuna, bir omurganın kalmamasına, değerlerin emeller uğruna meze edilmesine, değerlerin hiç olmadığı kadar gündelik işlere alet edilmesine, eleştirinin yerini alkışını almasına, yaşa-var ol denmesine, istişarenin bırakılmasına, mağdur edilenlerin sayısının çoğaltılmasına, kırıp dökülmesine, üsluba, takınılan tavra, tevazuunu yerini kibrin ve tepeden bakmanın alışına, her türlü prensibin ayaklar altına alınmasına, tek kalbin yerini iki kalbin almasına, sevginin nefret gibi gözleri kör etmesine, çelişki yumağının kriter alınmasına, kutuplaştırmadan medet beklenmesine, kurtuluşun tek kişiye indirgenmesine vs. Tüm bunlar ve daha fazlası beni o fabrika ayarlarına yabancılaştırdı. Daha sayayım mı?

Kafi.

Uzaklaştığıma bakma. Uzaktan yine gözlüyorum çıktığım fabrika ayarlarını. Bu fabrikadan ne umdum ne buldum diyorum. Kendimi sorguluyorum. Sırtımdaki küfeyi de atınca ufkun daha da açıldı. Çünkü fabrika ayarlarının içinde iken bunları göremiyorsun. Sadece kendi fabrika ayarlarımı değil, başka fabrika ayarlarını da gözlemliyorum. Onları da anlamaya çalışıyorum. Dışarıdan gözlemlemek hayata daha geniş açıdan bakmama fayda sağlıyor. Empati yapıyorum. Herkesi anlamaya çalışıyorum. Kendimi onların yerine koyuyorum. Kısaca bir hakem, maçta futbolcuların yaptığı her hatayı uzaktan gözlemleyerek gördüğüne düdük çalıyorsa, ben de öyleyim. Her yanlışı gören hakem, taraf futbolcular tarafından nasıl ki tasvip görmüyorsa, ben de öyleyim. Gördüğüme düdük çalıyorum. İsteyen kızsın isteyen ayıplasın isteyen savruldu desin, fabrika ayarlarını terk etti desin. Çok da tın. Son olarak fabrika ayarlarında ömrünü bitirenlere demek isterim ki kendinizi ne gördüğünüzden ziyade nasıl görüldüğünüz önemli. O yüzden herkes kendine baksın. Aynaya bakmak bile bir mesafedir.

Seçimlerin Getirisi Götürüsü (2)

Daha önce seçimler öncesi yapılanları söyleyecektin. Unuttum sanma. Hatırlatırım.

Unutmadım. Hatırlatayım sağır sultanın bildiğini. 

Dinliyorum. 

Seçimler ölüm kalım savaşı üzerine yapılır. Ya herru ya merru denir. Sanırsın ki ülke düşmana teslim edilmeyecek ya da ülke düşmandan teslim alınacak. Bu mantalite ile seçime girilir. 

Rakipten esirgenen hoşgörü seçmene gösterilir.

Kesenin ağzı açılır. Elde avuçta ne varsa saçılır. Hatta karşılığı olmayan da verilir.

Olmaz denilenler yerine getirilir. Bunlar yük getirir, yarınları yok eder denmez. 

Uçuk kaçık vaatler birbirini kovalar.

Muhalefet her türlü vaadi verirken suyun başını tutanlar öyle vaat verilmez, böyle yapılır der, devletin tüm imkanlarını seferber eder, verdikçe verir. Ne var ne yok boşaltılır. Bir şey kalmadı ise borçlanma yoluna gidilir. Ama yok denmez verilir. Nasılsa kazanırsak, biz düzeltiriz, kaybedersek, rakip düzeltemesin düşüncesi hakimdir burada.

Seçimden önce dert ve sıkıntılar varsa ötelenir, her şey tozpembe gösterilir. 

Zorunlu zam yapılacaksa, "zam yapılacak kadar keriz değiller". 

Borçları ötelerler. 

Her şeyde indirime giderler.

Dövizi bastırırlar. 

Kısaca imkanlara dair son kurşunu atarlar. Hatta borçla kurşun alınır, o da atılır.

Sen seçim ekonomisinden bahsediyorsun.

Hele ki şükür.

Diyelim ki her şeyi verdiler. Sonra?

Sonrası tufan. Seçim sonrasında geri bırakılıp ötelenen zamlar yağmur gibi yağmaya başlar.

Vergiler artırılır. Artırmakla da kalmazlar. Ek vergi koyarlar. Yani verginin vergisini. Yani vergiler de yağmaya devam eder.

Zam ve vergilerle bozulan bu ekonomi düzelir mi?

Nerede görülmüş bir ekonominin zam ve vergiyle düzeldiği. Günü kurtarma, sıkıntıları yarınlara öteleme politikasıdır bu. Tüm bunları yaparken de uygulanan seçim ekonomisi sonucu bu noktaya geldik denmez. Bizde mazeret bitmez. Başka gerekçeleri öne sürerler. Sen de yersin bunları.

Ne zamana kadar devam eder bu zam ve vergiler?

Bir sonraki seçime yaklaşıncaya kadar devam eder. O seçim yaklaşınca ekonomi düzelmiş gibi davranılır, zam yapılmaz, vergi konmadığı gibi indirime gidilir.

Yeniden seçim ekonomisine döndük desene.

Aynen öyle.

Bu yeni seçime kadar da diğer seçim sonrası zam ve vergilerle toplananlardan daha fazlası bu seçim öncesinde yine harcanır. Seçim biter, yeniden ara verilen zam ve vergiler devreye girer.

Ama bu zararı kendileri değil, millet çekiyor. Muhtar gibi kendilerini bitiriyor bunlar. Bizleri bitiriyor. O zaman ne anladık biz bundan?

Anlaşılmayacak bir şey yok. Ömrün, zamlarla ve verginin vergileriyle geçecek. Ömrünü tamamlayıp giderken de bunları çocuklarına ve torunlarına miras bırakıp gideceksin. Senden bayrağı devralanlar zamlı hayat ve vergili hayata devam edecekler. Onlar da evlatlarına bırakacak.

Desene bizdeki siyasetin götürüsü getirisinden fazla.

Aynen öyle.

Hiç faydası yok mu?

Olmaz olur mu? Sandığa gidip oy verenler kazandık sevinci, kaybedenler de kaybettik üzüntüsü yaşar bir müddet. Sonra her biri önlerine konan ev ödevini yerine getirmek için mücadele ederler.

Yeter tamam. Ben gidiyorum.

Nereye?

Ceremesini çekmemek için siyasete girmeye.

Boş yere uğraşma.

Niçin?

Çünkü siyaset belirli kişilere belirli ailelere belirli zihniyetlere zimmetlidir. Onların tapulu malıdır. Oralar senin gibilerinin benim gibilerinin tutunacağı yerler değildir. Sen en iyisi zamlı ve vergili hayata kendini alıştır. Ne kadar fazla ödersen, çocuk ve torunlarına daha az miras bırakırsın. Lütfen, beni de kendini de oyalama. Git vatandaşlık görevini yap. Zira diğer seçim öncesi seçim ekonomisine para lazım para.

Seçimlerin Getirisi Götürüsü (1)

Seçimler bu ülkenin olmazsa olmazı ve vazgeçilmezidir. Her seçim önemli olsa da senin için ölüm kalım savaşı mesabesinde olan seçimler hangisidir?

Dediğin gibi her seçim önemli olsa da muhtarlık seçimlerinin ayrı bir yeri vardır.

Muhtarlığın fazla bir getirisi yok ama

Yok biliyorum ama sen gel onu muhtar adaylarına anlat. 

Muhtar adaylarının hepsi böyle mi?

Hepsi böyle değil. Bazıları için muhtarlık seçimi böyle, özellikle bazı bölgelerde.

Ne yapıyorlar?

Bazıları öylesine seçime girse de bazıları için muhtarlık izzeti nefis mesabesindedir. Kazanmak veya mevcut muhtarlığını devam ettirmek için elindeki parasının son kuruşuna kadar harcar. Bununla da yetinmez, uçan kuşa borçlanır. Neyi varsa satar savar. Uçuk kaçık vaatlerde bulunur.

Amacı nedir?

Tek derdi yeniden muhtar olmak, muhtarlığı rakibine kaptırmamak ve insanlar kendisine muhtar, muhtarım desin.

Sonra?

Seçim biter, kaybederse hayatının sonudur. Yiyecek ekmeğe muhtaç olarak ömrünün geri kalan kısmını borç harç içerisinde geçirir.

Ya kazanırsa?

İtibarı devam eder ama kazanmak için sermayeye dair son kurşunu da attığı için borcunu döndürmeye çalışır. Ne kadar çalışsa da seçim kazanma uğruna her şeyini feda ettiği için bir daha kendisini toparlayamaz. Tek tesellisi kendisine muhtar denmesi.

Aslında bizde tüm seçimler böyle değil mi?

Doğrusunu söylemek gerekirse, bizde seçimler böyledir ve külliyen zarardır, telafisi zor büyük tahribattır. Belki de en az zararlısı muhtarlık seçimleridir. Çünkü muhtarlığı bir bütçesi olmadığı için seçim kazanmak isteyen mevcut muhtarın zararı kendisine ve ailesinedir. Diğer seçimlerin kazanma ve kaybetmeme hırsını tüm millet çeker.

Ne demek istiyorsun? 

Ne demek istediğimi yaşadığımız anı gözünün önüne bir getir. Reçetesi ağır acı reçeteler bir bir gözünün önüne gelir.

Biraz daha açar mısın?

Açıldı zaten. Bir daha da kolay kolay kapanmaz bu yaralar. Çünkü milletin bağrına ve geleceğine hançer saplanmıştır artık.

Ne yapılıyor da bu yaralar oluşuyor ve kapanmıyor?

Olup biteni görmüyor musun mübarek. Aslında bak gibi biliyorsun. Sadece akıllı sözünü deliye söyletir misali bana söyletmeye çalışıyorsun. Akıllısın vesselam.

Lütfen!

Sen varsın akıllı geçinmeye devam et. Biz deliler kayda geçsin diye seçim öncesi yapılanları da diğer yazımızda zikredelim.

Allah'ın Yürü Ya Kulum Dediği Aileler

Gelin evlatlarım yanıma.

Buyur baba.

Sizin için bugüne kadar her şeyi yaptım. Saçımı süpürge ettim. Sizin için yaşadım. Artık vakit geldi. Ne bıraktı isem, aranızda paylaşın.

Ne bıraktın bize?

Otuz yıllık bir ev. 

Hepsi bu mu?

Daha ne olacaktı evlat? Ben o evi ne zorlukla aldım, bir bilseniz.

Bu evi almak zor olmuştur da dört evlat biz bu evi nasıl paylaşacağız? Satsak, eski evi kim alır?

Elimden gelen bu. Bunun için anamdan doğduğum andan itibaren çalıştım. 

Küçümsemek gibi olmasın, kusura bakma ama biraz boşa çalışmışsın gibi geldi bize.

Başka ne yapabilirdim ki?

Gördüğümüz kadarıyla Allah sana yürü ya kulum dememiş. Halbuki nice babalar var. Bir eli yağda, diğeri balda. Kendisi yaşadığı gibi çocuklarını da ihya etti. Tabii biz o şanslı evlatlardan olamadık. Bahtımıza yanalım.

Ne demek istiyorsunuz? Daha ne bekliyordunuz? 

Geçti gitti artık baba. Şu aşamadan sonra yapılacak bir şey yok. 

Yok biliyorum. Yine de içinizde kalmasın. 

Ne bilelim baba. Bazı çocuklar hem kendi annesi babası tarafından hem de kayınpeder tarafından şanslı. Çocuklarına öyle servet bıraktılar ki bıraktıkları servet onların çocuklarını ve torunlarını da ihya eder. Kendilerine kalan atın, arabanın, paranın, holdingin haddi hesabı yok. Bununla kalsa iyi. Babası vekilmiş. Vekillik babasından sonra kendisine tevarüs etmiş. Ondan da çocuklarına. Anlayacağın aile boyu Meclisteler. Yine bazı aileler var ki dede şeyh. Şeyhlik ondan oğluna, oğlundan da torununa geçiyor. Şeyhlikle kalsa iyi. Para ve servet gani. Mübarekler şeyh değil, holding sahibi. Tüm bunları elde etmek için taş atıp elleri mi yoruldu sanki. Aile boyu büyükten küçüğe tevarüs ediyor. Anlayacağın, bizim ne senin tarafından yüzümüz güldü ne anne tarafından ne de hanım tarafından. 

Ben neyse de anneni ve hanımını ne karıştırırsın? 

Öyle deme baba. Baba tarafından bir şey yoksa bazıları anne tarafından servete konuyor, makam ve mevkie oturuyor. Anam tarafı da aynı senin gibi maalesef. Hanım tarafına gelince, o aile de bizim gibi züğürt. Soyadları bir şey ifade etmiyor. Kayınpeder siyasetçi veya şeyh olsaydı, bir de oğlu olmasaydı, siyasetçilik ya da şeyhlik kayınpederden damadına yani bana geçerdi. Hasılı, sen ne isen, biz de oyuz. Ne bahtsız bedevi bir aile imişiz biz. Bu yüzden biz üzülmeyelim de kimler üzülsün. Biz de senin gibi ömrü billahi çalışıp çabalayacağız. En iyi ihtimalle çocuklarımıza senin bıraktığın gibi eski bir ev bırakacağız. Hoş, sen yine otuz yıllık bir ev alabilmişsin. Bu aşamadan sonra beğenmediğimiz bu evi edinmek bize haram. Çünkü lüks. 

Çok acı konuştunuz evlatlar. Giderayak bana yapılır mıydı bu?

Yapılmazdı biliriz. Üstelik yeri de değildi ama ne edersin ki gerçekler acıdır.

12 Temmuz 2023 Çarşamba

TL ve Pişmiş Tavuk

Enflasyonla iyi bir mücadelenin ardından enflasyon tek haneye indirilmiş, bunun ardından bol sıfırlı paramızdan altı sıfır atılmıştı. On milyona aldığımız bir ürünü on liraya alır olmuştuk. En büyük banknotumuz olan yüz milyon lira yüz lira idi artık. 

Sıkı bir mali disiplin sonucu paramız değerlenmiş olmasına rağmen 2009 yılında en büyük para olarak 200 liralar tedavüle sürülmüştü. En büyük para olduğu için bozdurmak meseleydi ama paranın değeri vardı. 

200 lira 2009 yılında tedavüle sürüldüğünde dolar 1,53 lira iken 200 lira ile 1,31 dolar alınabiliyordu. 12 Temmuz 2023 itibariyle en büyük paramız 200 TL, 7,65 dolara tekabül ediyor. Yine 12 Temmuz itibariyle 131 dolar almak için 684 lira saymamız gerekiyor. Bu demektir ki paramız 14 yılda dolar bazında 17 kat değer kaybetmiş ve bugün itibariyle en büyük paramıza on dolar dahi alamıyoruz.

Bu istatistikler nereden nereye geldiğimizi, değişik modeller uygulama serüvenimizin neye mal olduğunu, paramızın pul olduğunu ve değerinin iyice düştüğünü, alım gücünün kalmadığını gösteriyor. 

Geldiğimiz nokta itibariyle bugün iki yüz lirayı uzattığımız hiçbir esnaf bozuk yok mu, bozamam demiyor. Üstelik alacağımıza yetmiyor, üzerine ekliyoruz. 

Paramızdan altı sıfırın atıldığı, milyonları unuttuğumuzdan fazla değil, 14 yılın içinde yeniden milyonlarla tanıştık. Öyle zannediyorum, attığımız 6 sıfırdan, bugün bir altı sıfır daha atmamız gerekecek. 

En büyük banknotun pek bir hükmü kalmamış olmalı ki şimdi tedavüle 500, 1000 ve 2000 liralar sürülüyor. Yakında bu banknotlarla tanışacağız. Bu da mecburiyetten. Yoksa yakında milyon taşımak için çuval gerekecek. Bakalım yeni çıkacak bu banknotların saltanatı kaç yıl sürer? Ama bu kafayla gidersek, bu büyük banknotların yerine daha büyüğünü görmek için bir on dört yıl beklemeyeceğiz.

Yeni banknotlar yıllık enflasyonun TÜİK’e göre yüzde 38’e geriledi istatistiğinin ardından gelmesi ayrı bir garabet.

Paramızın 14 yıl gibi bir sürede bu derece değersizleştirilmesi için dünya bir araya gelse, bizimle mücadele etse, bir savaş hali yaşasak, inanın bu paranın değeri bu derece düşmezdi. Ama nasıl olduysa, biz becerdik. Bilelim ki bu paranın başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. 

Paramızın bu hale gelmesine kimsenin bir mazeret ve gerekçe sürmesine, şunlar bunlar oldu demesine gerek yok. Çünkü görünen köy kılavuz istemiyor ve bahanelerin hiçbir inandırıcılığı yok. Bu utanç bize yeter de artar bile. Çünkü azıcık utanması olanların bu para karşısında boynu bükük olur.

Vergilere İlave Vergiler de Benden

Yılda iki taksitle bir defa alınan MTV, 2023'e mahsus olmak üzere iki defa alınacak. Bu demektir ki hazine zor durumda. Zor durumda olanı bir başına mı bırakacağız? Değerlerimizde yardımın yeri vardır. Aynı zamanda vergi verme yükümlülüğümüz olduğuna göre ek MTV'nin mucidi kimse bundan esinlenerek zor durumda olan ekonomimize çorbada tuzum olsun misali katkı sunmak isterim. 

* Emlak vergisi de bu yıla mahsus iki defa alınmalı. Bir evi olandan iki, iki evi olandan dört, üç evi olandan 9 defa vergi alınmalı...

* Suyun içinde alınan aylık çevre-çöp temizlik vergisi aylık yerine günde bir evden kaç defa çöp atılıyorsa, o kadar alınmalıdır. Herkesin attığı çöp aynı değil denirse, her evden çıkan çöp, konteynerlerinin başında bekleyen görevli tarafından tartılarak teslim alınma yoluna gidilebilir. Ne kadar çöp o kadar vergi. 

* Pikniğe giden her aileden piknik vergisi alınmalı. Mangalda beyaz et pişirenler bir, kırmızı et pişirenler iki kat vergi vermeli. Bu şekil vergi zor denirse gidilen her piknikte yapılan masraf kadar devlete katkı yapılmalıdır.

* Tatilini yurt içinde veya yurt dışında geçiren her vatandaş, harcadığı kadar devlete vergi vermeli. Bunun adına zevk vergisi denebilir.

* Düğün yapan herkesten aile kurma vergisi adı altında gürültü vergisi, konvoy vergisi, müzik vergisi, yol kesme vergisi, çeyiz vergisi vs. alınmalı.

*Arabasını evinin önündeki veya herhangi bir yola park edenden park vergisi alınmalı.

* Cep telefonlarından alınan telsiz ücreti gibi evinde ve işyerinde televizyonu olan herkesten TV kullanım vergisi alınmalı.

* 2023 yılında kurban kesen, yurt içine veya yurt dışına bağışlayan herkes harcadıkları meblağ kadar devlete vergi vermeli. Yurt içinde kesen ve yurt içine bağışlayanlardan bir katı alınmalı, yurt dışı bağışları ise beş ile çarpılmalı.

* Her türlü alışveriş kadar devlete vergi verilmeli.

* Umum tuvalet vergisi alınmalı. Küçükten bir katı, büyükten beş katı kokutma parası alınmalı.

* Doğan her çocuktan, her türlü okul yaşına kayıttan, evlilik ve askerlikten, iş kurmaktan ve işe girmekten vergi alınmalı.

* Evini kiraya verenlerden ve kirada oturanlardan verdikleri ve oturdukları kira kadar her ay vergi alınmalı.

* Camiye gidenlerden ibadet vergisi, gitmeyenlerden beynamaz vergisi alınmalı.

* Tatlı su çeşmelerinden içilen her sudan ve doldurulan her şişeden vergi alınmalı.

* Elektrik, su, doğal gaz ve telefon faturası kadar devlete vergi ödenmeli.

* Ceplerde taşınması gerekirken elde taşınan her cep telefonu vergiye tabi olmalı.

* Cep telefonu ile yapılan her konuşmadan konuşma vergisi, atılan her mesajdan mesaj vergisi, WhatsApp yazışmalarının her birinden sanal alem vergisi alınmalı. Cuma mesajı gönderenlerden ilaveten iki katı vergi alınmalı.

* Çay ocağı, kafe benzeri yerlerde içilen her şeyin bir katı da zevk vergisi olarak devlete ödenmeli.

* Lokanta vb. yerlerde yenen her yemekten yemek vergisi alınmalı.

* Trafiğe çıkan her araçtan yol vergisi alınmalı.

* Araca alınan her türlü yakıt miktarı kadar devlete ödeme yapılmalı.

* Her çarşı ve pazara girişlerde çarşı vergisi ödenmeli.

* 2019’dan beri enflasyona meydan okuyarak aynı fiyatla sayılan poşetler yapılan alışveriş fiyatına çıkarılmalı.

* Evini üstünden, mahalle ve sokağından uçan her kuş için oranın sakinlerinden kuş vergisi alınmalı... 

Gördüğünüz gibi istenirse vergi alınacak kalem çok. Yeter ki yetkililerimiz düşünsün. Mutlaka çözüm bulabilirler. Asla ek MTV ile yetinmemeliler. Devlet istesin, biz verelim. Bu vermeye karşı vatandaş olarak devletten tek istediğimiz, alınan tüm vergilerin harcanmasında, önceliğin kur garantili mevduat sahiplerine yapılmasıdır. Ki onların katkısının yanında bizim de onlara bir kıyağımız olsun.

11 Temmuz 2023 Salı

Suudilerin Futbol Bonkörlüğü

Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın "2030 Vizyonu" çerçevesinde dünyanın yeni finans merkezi ve Ortadoğu'nun yeni turizm destinasyonu olmak için kolları sıvayan Suudi Arabistan, dünyanın en büyük 10 futbol liginden biri olmak için de düğmeye bastı.”

Gazetelerde yer alan bu habere göre Suudi Arabistan, finans merkezi, nokta turizm ve en büyük on futbol kulübü arasında yer almak için paranın musluğunu açmış. Yani üç hedef ortaya koymuş. Sadece futbol için 20 milyar avro kaynak aktarılmış.

Suudi Arabistan dünyanın yeni finans merkezi olabilir mi? Bunu zaman gösterecek.

Turizm merkezi olmak istemeleri ilginç. Çünkü Suudi Arabistan zaten turizm merkezi. Özellikle Mekke ve Medine’ye yılda milyonlarca insan umre ve hacc için akın ediyor. Aşırı yoğunluktan dolayı her hacca müracaat edeni almıyor, ülkelere kota uyguluyor. Durum bu iken ülkesini turizm merkezi yapmayı hedefleyen Prens Muhammed, sanırım ibadet niyetiyle yapılan hac ve umreyi turizm olarak saymıyor. Halbuki her hac ve umreye giden Suudi Arabistan’a para bırakıp geliyor. Bu para Suudilerin neyine yetmez.

Futbola gelelim. Çünkü esas ilginci futbola dair yatırımları. Veliaht Prens Muhammed bin Selman’dan talimatı alan ülke futbol kulüplerinin, büyük kulüplerde oynayan yıldız futbolcuları almak için teklif ettikleri bonservis bedelleri ve futbolculara verilen transfer ücretleri dudak uçuklatan cinsten, uçuk kaçık rakamlar. Her yıldız futbolcuya kimsenin telaffuz dahi edemediği rakamlar havada uçuşuyor. Kimi futbolcular bu servet kaçmaz deyip soluğu Suudi takımlarında alırken kimi de her şey para değil deyip telaffuz edilen rakamı elinin tersiyle itiyor. Suudi takımları yıldız futbolcuların ne kadarını alır bilinmez ama bu yaptıklarıyla futbol piyasasını epey yükselttiler.

Turizm ve finans merkezi olma yolundaki hedefleri neyse de futbol alanına Suudilerin burunlarını sokması olacak şey değil. İstedikleri kadar astronomik para verip en iyi yıldız oyuncuları kulüplerine kazandırsınlar, bırakın ilk on futbol takımı arasına girmeyi, ilk 20-30 arasına bile girmeleri mümkün değil. Para olmasa iyi bir takım oluşturulamasa da paraya rağmen başarılı olamayan yıldızlar topluluğu takımların sayısı az değil. Çünkü para bir yere kadardır ve her şey para değildir. Ayrıca futbol dediğimiz oyun bireysellikten ziyade bir takım oyunudur. Alınan yıldız futbolcuların takıma uyumu önemlidir.

Diyelim ki Suudi Arabistan takımları aldıkları futbolcularla başarılı oldular, kendi liglerinde şampiyon oldular. Bu şampiyonluklarıyla katılsalar katılsalar körfez ve Asya ülkeleriyle kendi aralarında maç yapabilirler. Hepsi yabancılardan kurulu yıldız futbolcularla dünya kupasına katılamazlar. Çünkü bu yıldız futbolcuların her biri kendi ülkelerinin milli takımlarında oynayan futbolcular. Avrupa kupalarına da katılamazlar. Dünya futbolunun kalbinin attığı ve her takımın kendini gösterdiği Avrupa kupalarında da olmayacaklarına göre bu kadar parayı yıldız futbolculara dökmenin ne gereği var?

Tüm bunlardan geçtim. Açlıktan kırılan Yemen gibi sınır komşuları ve ihtiyaç sahibi birçok İslam ülkesi varken bir sektör de olsa, tamamen seyir zevki için bu kadar parayı dökmenin bir izahını bulmak mümkün değil. Çünkü yeri geldiği zaman “Komşusu açken yok yatan bizden değil” deriz. “Müminler birbirlerini sevmede, birbirlerine acımada ve birbirlerini korumada bir vücudun azaları gibidir. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar” deriz. Deriz oğlu deriz. Böyle ise Müslüman ülkelerin çoğu fakirlikle boğuşurken Müslüman bir ülke olan Suudi Arabistan’ın bu tasarrufuna ne denir? Demek ki Müslümanlık şişede durduğu gibi kitaplarda yazılı olduğu gibi değil.

Hasılı Suudi Arabistan’ın bu yaptığı tek kelimeyle ayıptır, günahtır, vebaldir, Müslüman kardeşinin derdiyle dertlenmemektir.