13 Temmuz 2023 Perşembe

Seçimlerin Getirisi Götürüsü (1)

Seçimler bu ülkenin olmazsa olmazı ve vazgeçilmezidir. Her seçim önemli olsa da senin için ölüm kalım savaşı mesabesinde olan seçimler hangisidir?

Dediğin gibi her seçim önemli olsa da muhtarlık seçimlerinin ayrı bir yeri vardır.

Muhtarlığın fazla bir getirisi yok ama

Yok biliyorum ama sen gel onu muhtar adaylarına anlat. 

Muhtar adaylarının hepsi böyle mi?

Hepsi böyle değil. Bazıları için muhtarlık seçimi böyle, özellikle bazı bölgelerde.

Ne yapıyorlar?

Bazıları öylesine seçime girse de bazıları için muhtarlık izzeti nefis mesabesindedir. Kazanmak veya mevcut muhtarlığını devam ettirmek için elindeki parasının son kuruşuna kadar harcar. Bununla da yetinmez, uçan kuşa borçlanır. Neyi varsa satar savar. Uçuk kaçık vaatlerde bulunur.

Amacı nedir?

Tek derdi yeniden muhtar olmak, muhtarlığı rakibine kaptırmamak ve insanlar kendisine muhtar, muhtarım desin.

Sonra?

Seçim biter, kaybederse hayatının sonudur. Yiyecek ekmeğe muhtaç olarak ömrünün geri kalan kısmını borç harç içerisinde geçirir.

Ya kazanırsa?

İtibarı devam eder ama kazanmak için sermayeye dair son kurşunu da attığı için borcunu döndürmeye çalışır. Ne kadar çalışsa da seçim kazanma uğruna her şeyini feda ettiği için bir daha kendisini toparlayamaz. Tek tesellisi kendisine muhtar denmesi.

Aslında bizde tüm seçimler böyle değil mi?

Doğrusunu söylemek gerekirse, bizde seçimler böyledir ve külliyen zarardır, telafisi zor büyük tahribattır. Belki de en az zararlısı muhtarlık seçimleridir. Çünkü muhtarlığı bir bütçesi olmadığı için seçim kazanmak isteyen mevcut muhtarın zararı kendisine ve ailesinedir. Diğer seçimlerin kazanma ve kaybetmeme hırsını tüm millet çeker.

Ne demek istiyorsun? 

Ne demek istediğimi yaşadığımız anı gözünün önüne bir getir. Reçetesi ağır acı reçeteler bir bir gözünün önüne gelir.

Biraz daha açar mısın?

Açıldı zaten. Bir daha da kolay kolay kapanmaz bu yaralar. Çünkü milletin bağrına ve geleceğine hançer saplanmıştır artık.

Ne yapılıyor da bu yaralar oluşuyor ve kapanmıyor?

Olup biteni görmüyor musun mübarek. Aslında bak gibi biliyorsun. Sadece akıllı sözünü deliye söyletir misali bana söyletmeye çalışıyorsun. Akıllısın vesselam.

Lütfen!

Sen varsın akıllı geçinmeye devam et. Biz deliler kayda geçsin diye seçim öncesi yapılanları da diğer yazımızda zikredelim.

Allah'ın Yürü Ya Kulum Dediği Aileler

Gelin evlatlarım yanıma.

Buyur baba.

Sizin için bugüne kadar her şeyi yaptım. Saçımı süpürge ettim. Sizin için yaşadım. Artık vakit geldi. Ne bıraktı isem, aranızda paylaşın.

Ne bıraktın bize?

Otuz yıllık bir ev. 

Hepsi bu mu?

Daha ne olacaktı evlat? Ben o evi ne zorlukla aldım, bir bilseniz.

Bu evi almak zor olmuştur da dört evlat biz bu evi nasıl paylaşacağız? Satsak, eski evi kim alır?

Elimden gelen bu. Bunun için anamdan doğduğum andan itibaren çalıştım. 

Küçümsemek gibi olmasın, kusura bakma ama biraz boşa çalışmışsın gibi geldi bize.

Başka ne yapabilirdim ki?

Gördüğümüz kadarıyla Allah sana yürü ya kulum dememiş. Halbuki nice babalar var. Bir eli yağda, diğeri balda. Kendisi yaşadığı gibi çocuklarını da ihya etti. Tabii biz o şanslı evlatlardan olamadık. Bahtımıza yanalım.

Ne demek istiyorsunuz? Daha ne bekliyordunuz? 

Geçti gitti artık baba. Şu aşamadan sonra yapılacak bir şey yok. 

Yok biliyorum. Yine de içinizde kalmasın. 

Ne bilelim baba. Bazı çocuklar hem kendi annesi babası tarafından hem de kayınpeder tarafından şanslı. Çocuklarına öyle servet bıraktılar ki bıraktıkları servet onların çocuklarını ve torunlarını da ihya eder. Kendilerine kalan atın, arabanın, paranın, holdingin haddi hesabı yok. Bununla kalsa iyi. Babası vekilmiş. Vekillik babasından sonra kendisine tevarüs etmiş. Ondan da çocuklarına. Anlayacağın aile boyu Meclisteler. Yine bazı aileler var ki dede şeyh. Şeyhlik ondan oğluna, oğlundan da torununa geçiyor. Şeyhlikle kalsa iyi. Para ve servet gani. Mübarekler şeyh değil, holding sahibi. Tüm bunları elde etmek için taş atıp elleri mi yoruldu sanki. Aile boyu büyükten küçüğe tevarüs ediyor. Anlayacağın, bizim ne senin tarafından yüzümüz güldü ne anne tarafından ne de hanım tarafından. 

Ben neyse de anneni ve hanımını ne karıştırırsın? 

Öyle deme baba. Baba tarafından bir şey yoksa bazıları anne tarafından servete konuyor, makam ve mevkie oturuyor. Anam tarafı da aynı senin gibi maalesef. Hanım tarafına gelince, o aile de bizim gibi züğürt. Soyadları bir şey ifade etmiyor. Kayınpeder siyasetçi veya şeyh olsaydı, bir de oğlu olmasaydı, siyasetçilik ya da şeyhlik kayınpederden damadına yani bana geçerdi. Hasılı, sen ne isen, biz de oyuz. Ne bahtsız bedevi bir aile imişiz biz. Bu yüzden biz üzülmeyelim de kimler üzülsün. Biz de senin gibi ömrü billahi çalışıp çabalayacağız. En iyi ihtimalle çocuklarımıza senin bıraktığın gibi eski bir ev bırakacağız. Hoş, sen yine otuz yıllık bir ev alabilmişsin. Bu aşamadan sonra beğenmediğimiz bu evi edinmek bize haram. Çünkü lüks. 

Çok acı konuştunuz evlatlar. Giderayak bana yapılır mıydı bu?

Yapılmazdı biliriz. Üstelik yeri de değildi ama ne edersin ki gerçekler acıdır.

12 Temmuz 2023 Çarşamba

TL ve Pişmiş Tavuk

Enflasyonla iyi bir mücadelenin ardından enflasyon tek haneye indirilmiş, bunun ardından bol sıfırlı paramızdan altı sıfır atılmıştı. On milyona aldığımız bir ürünü on liraya alır olmuştuk. En büyük banknotumuz olan yüz milyon lira yüz lira idi artık. 

Sıkı bir mali disiplin sonucu paramız değerlenmiş olmasına rağmen 2009 yılında en büyük para olarak 200 liralar tedavüle sürülmüştü. En büyük para olduğu için bozdurmak meseleydi ama paranın değeri vardı. 

200 lira 2009 yılında tedavüle sürüldüğünde dolar 1,53 lira iken 200 lira ile 1,31 dolar alınabiliyordu. 12 Temmuz 2023 itibariyle en büyük paramız 200 TL, 7,65 dolara tekabül ediyor. Yine 12 Temmuz itibariyle 131 dolar almak için 684 lira saymamız gerekiyor. Bu demektir ki paramız 14 yılda dolar bazında 17 kat değer kaybetmiş ve bugün itibariyle en büyük paramıza on dolar dahi alamıyoruz.

Bu istatistikler nereden nereye geldiğimizi, değişik modeller uygulama serüvenimizin neye mal olduğunu, paramızın pul olduğunu ve değerinin iyice düştüğünü, alım gücünün kalmadığını gösteriyor. 

Geldiğimiz nokta itibariyle bugün iki yüz lirayı uzattığımız hiçbir esnaf bozuk yok mu, bozamam demiyor. Üstelik alacağımıza yetmiyor, üzerine ekliyoruz. 

Paramızdan altı sıfırın atıldığı, milyonları unuttuğumuzdan fazla değil, 14 yılın içinde yeniden milyonlarla tanıştık. Öyle zannediyorum, attığımız 6 sıfırdan, bugün bir altı sıfır daha atmamız gerekecek. 

En büyük banknotun pek bir hükmü kalmamış olmalı ki şimdi tedavüle 500, 1000 ve 2000 liralar sürülüyor. Yakında bu banknotlarla tanışacağız. Bu da mecburiyetten. Yoksa yakında milyon taşımak için çuval gerekecek. Bakalım yeni çıkacak bu banknotların saltanatı kaç yıl sürer? Ama bu kafayla gidersek, bu büyük banknotların yerine daha büyüğünü görmek için bir on dört yıl beklemeyeceğiz.

Yeni banknotlar yıllık enflasyonun TÜİK’e göre yüzde 38’e geriledi istatistiğinin ardından gelmesi ayrı bir garabet.

Paramızın 14 yıl gibi bir sürede bu derece değersizleştirilmesi için dünya bir araya gelse, bizimle mücadele etse, bir savaş hali yaşasak, inanın bu paranın değeri bu derece düşmezdi. Ama nasıl olduysa, biz becerdik. Bilelim ki bu paranın başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. 

Paramızın bu hale gelmesine kimsenin bir mazeret ve gerekçe sürmesine, şunlar bunlar oldu demesine gerek yok. Çünkü görünen köy kılavuz istemiyor ve bahanelerin hiçbir inandırıcılığı yok. Bu utanç bize yeter de artar bile. Çünkü azıcık utanması olanların bu para karşısında boynu bükük olur.

Vergilere İlave Vergiler de Benden

Yılda iki taksitle bir defa alınan MTV, 2023'e mahsus olmak üzere iki defa alınacak. Bu demektir ki hazine zor durumda. Zor durumda olanı bir başına mı bırakacağız? Değerlerimizde yardımın yeri vardır. Aynı zamanda vergi verme yükümlülüğümüz olduğuna göre ek MTV'nin mucidi kimse bundan esinlenerek zor durumda olan ekonomimize çorbada tuzum olsun misali katkı sunmak isterim. 

* Emlak vergisi de bu yıla mahsus iki defa alınmalı. Bir evi olandan iki, iki evi olandan dört, üç evi olandan 9 defa vergi alınmalı...

* Suyun içinde alınan aylık çevre-çöp temizlik vergisi aylık yerine günde bir evden kaç defa çöp atılıyorsa, o kadar alınmalıdır. Herkesin attığı çöp aynı değil denirse, her evden çıkan çöp, konteynerlerinin başında bekleyen görevli tarafından tartılarak teslim alınma yoluna gidilebilir. Ne kadar çöp o kadar vergi. 

* Pikniğe giden her aileden piknik vergisi alınmalı. Mangalda beyaz et pişirenler bir, kırmızı et pişirenler iki kat vergi vermeli. Bu şekil vergi zor denirse gidilen her piknikte yapılan masraf kadar devlete katkı yapılmalıdır.

* Tatilini yurt içinde veya yurt dışında geçiren her vatandaş, harcadığı kadar devlete vergi vermeli. Bunun adına zevk vergisi denebilir.

* Düğün yapan herkesten aile kurma vergisi adı altında gürültü vergisi, konvoy vergisi, müzik vergisi, yol kesme vergisi, çeyiz vergisi vs. alınmalı.

*Arabasını evinin önündeki veya herhangi bir yola park edenden park vergisi alınmalı.

* Cep telefonlarından alınan telsiz ücreti gibi evinde ve işyerinde televizyonu olan herkesten TV kullanım vergisi alınmalı.

* 2023 yılında kurban kesen, yurt içine veya yurt dışına bağışlayan herkes harcadıkları meblağ kadar devlete vergi vermeli. Yurt içinde kesen ve yurt içine bağışlayanlardan bir katı alınmalı, yurt dışı bağışları ise beş ile çarpılmalı.

* Her türlü alışveriş kadar devlete vergi verilmeli.

* Umum tuvalet vergisi alınmalı. Küçükten bir katı, büyükten beş katı kokutma parası alınmalı.

* Doğan her çocuktan, her türlü okul yaşına kayıttan, evlilik ve askerlikten, iş kurmaktan ve işe girmekten vergi alınmalı.

* Evini kiraya verenlerden ve kirada oturanlardan verdikleri ve oturdukları kira kadar her ay vergi alınmalı.

* Camiye gidenlerden ibadet vergisi, gitmeyenlerden beynamaz vergisi alınmalı.

* Tatlı su çeşmelerinden içilen her sudan ve doldurulan her şişeden vergi alınmalı.

* Elektrik, su, doğal gaz ve telefon faturası kadar devlete vergi ödenmeli.

* Ceplerde taşınması gerekirken elde taşınan her cep telefonu vergiye tabi olmalı.

* Cep telefonu ile yapılan her konuşmadan konuşma vergisi, atılan her mesajdan mesaj vergisi, WhatsApp yazışmalarının her birinden sanal alem vergisi alınmalı. Cuma mesajı gönderenlerden ilaveten iki katı vergi alınmalı.

* Çay ocağı, kafe benzeri yerlerde içilen her şeyin bir katı da zevk vergisi olarak devlete ödenmeli.

* Lokanta vb. yerlerde yenen her yemekten yemek vergisi alınmalı.

* Trafiğe çıkan her araçtan yol vergisi alınmalı.

* Araca alınan her türlü yakıt miktarı kadar devlete ödeme yapılmalı.

* Her çarşı ve pazara girişlerde çarşı vergisi ödenmeli.

* 2019’dan beri enflasyona meydan okuyarak aynı fiyatla sayılan poşetler yapılan alışveriş fiyatına çıkarılmalı.

* Evini üstünden, mahalle ve sokağından uçan her kuş için oranın sakinlerinden kuş vergisi alınmalı... 

Gördüğünüz gibi istenirse vergi alınacak kalem çok. Yeter ki yetkililerimiz düşünsün. Mutlaka çözüm bulabilirler. Asla ek MTV ile yetinmemeliler. Devlet istesin, biz verelim. Bu vermeye karşı vatandaş olarak devletten tek istediğimiz, alınan tüm vergilerin harcanmasında, önceliğin kur garantili mevduat sahiplerine yapılmasıdır. Ki onların katkısının yanında bizim de onlara bir kıyağımız olsun.

11 Temmuz 2023 Salı

Suudilerin Futbol Bonkörlüğü

Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın "2030 Vizyonu" çerçevesinde dünyanın yeni finans merkezi ve Ortadoğu'nun yeni turizm destinasyonu olmak için kolları sıvayan Suudi Arabistan, dünyanın en büyük 10 futbol liginden biri olmak için de düğmeye bastı.”

Gazetelerde yer alan bu habere göre Suudi Arabistan, finans merkezi, nokta turizm ve en büyük on futbol kulübü arasında yer almak için paranın musluğunu açmış. Yani üç hedef ortaya koymuş. Sadece futbol için 20 milyar avro kaynak aktarılmış.

Suudi Arabistan dünyanın yeni finans merkezi olabilir mi? Bunu zaman gösterecek.

Turizm merkezi olmak istemeleri ilginç. Çünkü Suudi Arabistan zaten turizm merkezi. Özellikle Mekke ve Medine’ye yılda milyonlarca insan umre ve hacc için akın ediyor. Aşırı yoğunluktan dolayı her hacca müracaat edeni almıyor, ülkelere kota uyguluyor. Durum bu iken ülkesini turizm merkezi yapmayı hedefleyen Prens Muhammed, sanırım ibadet niyetiyle yapılan hac ve umreyi turizm olarak saymıyor. Halbuki her hac ve umreye giden Suudi Arabistan’a para bırakıp geliyor. Bu para Suudilerin neyine yetmez.

Futbola gelelim. Çünkü esas ilginci futbola dair yatırımları. Veliaht Prens Muhammed bin Selman’dan talimatı alan ülke futbol kulüplerinin, büyük kulüplerde oynayan yıldız futbolcuları almak için teklif ettikleri bonservis bedelleri ve futbolculara verilen transfer ücretleri dudak uçuklatan cinsten, uçuk kaçık rakamlar. Her yıldız futbolcuya kimsenin telaffuz dahi edemediği rakamlar havada uçuşuyor. Kimi futbolcular bu servet kaçmaz deyip soluğu Suudi takımlarında alırken kimi de her şey para değil deyip telaffuz edilen rakamı elinin tersiyle itiyor. Suudi takımları yıldız futbolcuların ne kadarını alır bilinmez ama bu yaptıklarıyla futbol piyasasını epey yükselttiler.

Turizm ve finans merkezi olma yolundaki hedefleri neyse de futbol alanına Suudilerin burunlarını sokması olacak şey değil. İstedikleri kadar astronomik para verip en iyi yıldız oyuncuları kulüplerine kazandırsınlar, bırakın ilk on futbol takımı arasına girmeyi, ilk 20-30 arasına bile girmeleri mümkün değil. Para olmasa iyi bir takım oluşturulamasa da paraya rağmen başarılı olamayan yıldızlar topluluğu takımların sayısı az değil. Çünkü para bir yere kadardır ve her şey para değildir. Ayrıca futbol dediğimiz oyun bireysellikten ziyade bir takım oyunudur. Alınan yıldız futbolcuların takıma uyumu önemlidir.

Diyelim ki Suudi Arabistan takımları aldıkları futbolcularla başarılı oldular, kendi liglerinde şampiyon oldular. Bu şampiyonluklarıyla katılsalar katılsalar körfez ve Asya ülkeleriyle kendi aralarında maç yapabilirler. Hepsi yabancılardan kurulu yıldız futbolcularla dünya kupasına katılamazlar. Çünkü bu yıldız futbolcuların her biri kendi ülkelerinin milli takımlarında oynayan futbolcular. Avrupa kupalarına da katılamazlar. Dünya futbolunun kalbinin attığı ve her takımın kendini gösterdiği Avrupa kupalarında da olmayacaklarına göre bu kadar parayı yıldız futbolculara dökmenin ne gereği var?

Tüm bunlardan geçtim. Açlıktan kırılan Yemen gibi sınır komşuları ve ihtiyaç sahibi birçok İslam ülkesi varken bir sektör de olsa, tamamen seyir zevki için bu kadar parayı dökmenin bir izahını bulmak mümkün değil. Çünkü yeri geldiği zaman “Komşusu açken yok yatan bizden değil” deriz. “Müminler birbirlerini sevmede, birbirlerine acımada ve birbirlerini korumada bir vücudun azaları gibidir. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar” deriz. Deriz oğlu deriz. Böyle ise Müslüman ülkelerin çoğu fakirlikle boğuşurken Müslüman bir ülke olan Suudi Arabistan’ın bu tasarrufuna ne denir? Demek ki Müslümanlık şişede durduğu gibi kitaplarda yazılı olduğu gibi değil.

Hasılı Suudi Arabistan’ın bu yaptığı tek kelimeyle ayıptır, günahtır, vebaldir, Müslüman kardeşinin derdiyle dertlenmemektir.

10 Temmuz 2023 Pazartesi

Emeklilere Reva mı?

"Türkiye Emekliler Derneği (TÜED) Genel Başkanı Kazım Ergün, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a, en düşük emekli aylığının asgari ücret seviyesine yükseltilmesi ve aylıklara seyyanen 4 bin lira iyileştirme yapılması talebiyle mektup gönderdi."

TÜED Başkanının Cumhurbaşkanına yazdığı ve gazetelere yansıyan bu mektup, içeriği dolu ve emeklilerin haklı isteklerini dile getiren uzun bir mektup. Başkan haklı mı? Hem de yerden göğe kadar. 

Emekliler farklı maaş alsalar da aylığı 7.500 lira olanları var. Temmuz zammı ile birlikte 10 bin lira alacaklar. Bu ekonomik darboğazda bir emeklinin bu para ile geçinmesi zor. Üstelik hepsi de 10 bin almayacakmış. Kök maaşın üzerine yüzde 25 eklenecekmiş. Mesela kök maaşı 5 bin olan bir emekliye yüzde 25 eklenince 7.500 liranın altında kalıyor. Bu kişi yine 7.500 almaya devam edecek. Kısaca yüzde 25 zam en düşük emeklilerin aldığı 7.500'ün üzerine eklenmeyecek. 

Emekliler maaşlarının asgari ücret seviyesine çıkarılmasını ve ilaveten 4 bin lira seyyanen zam verilmesini talep ediyor. Bu da 15.400 lira yapar. Bugünün şartlarında bu para fazla değil ve çok makul. Yetkililerin bu talebe bigane kalmamasında fayda var. 

En düşük devlet memuru maaşının 22 bin liraya çıkarıldığı bir dönemde, emeklilerimizi memur maaşının yarısından daha az bir maaşa talim ettirmek hakkaniyete sığmaz. Çünkü asgari ücretin mantığında bu ülkede geçimin en asgarisi baz alınıyor. Emeklilere asgari ücretin altında bir maaş vermek bunları yok hükmünde kabul etmek, ölüme terk etmek, değersiz görmek anlamına gelir. Bunlar emekli de olsalar bir aile geçindiriyor, bu toplumun etkilendiği enflasyon ve hayat pahalılığından etkileniyorlar. Emeklilere reva görülen bu maaşla üvey evlat muamelesi yapıldığı yetmediği gibi bunun Türkçesi “Bizim başımıza yüksünüz. Biz sizi ölüme terk ediyoruz” demektir. Düşünce ne olursa olsun, emeklileri bu maaşa talim ettirmek değerlerimizde var olan büyüklere saygı anlayışıyla ters orantılıdır.

Unutmayalım ki emekliler ailenin büyüğüdür. Çocuk ve torun dededen, babaanneden harçlık bekler, büyüklerin yedirip içirmesini bekler. Hesabı da büyükler öder. Bu maaşla kendilerini geçindirmeleri zorken küçüklere nasıl ikram yapabilsinler. Yok yakınken emeklilerin maaşının yeniden gözden geçirilmesinde fayda vardır.

Emeklilerimizin sayısı fazla, çoğu orta yaşta emekli olabilir. Bütçe imkanları yeni bir fiyat artışına uygun olmayabilir. Erken emekli olmayı kendileri istediler, madem öyle emekli olmayalardı denebilir. İnsanlar emekli olmayı isteyebilir. Devlet aklı burada ortaya çıkmalı değil miydi? Özellikle EYT’lilere yönelik emekliliğe kapı açılmayabilirdi.

Emekli sayısının 15 milyon küsur, bu sayının nüfusa oranına bakıldığı zaman gördüğümüz her beş buçuk kişiden biri emekli. Çalışan nüfusa oranlarsak öyle zannediyorum her üç kişiden biri emekli. Bu kadar emekli nüfus koca bir ordu demektir. Bu koca orduyu dünyanın hiçbir ülkesinin bütçesi kaldırmaz. Bu da siyasilerin sık sık emeklilik yaşıyla oynamasının bir sonucu.

Burada yurtdışında çalışan bir gurbetçinin kendisinden genç birinin emekli olduğunu duyunca, olur mu öyle şey, bu yaşta emekli olunur mu? Bizim çalıştığımız ülkede emeklilik yaşı 65’dir. Bu yaş değişmez dediğine şahit olduğumu antrparantez söylemek isterim.

Sonuç olarak emekliye kimseye muhtaç olmadan insanca yaşayabileceği bir maaşı veremeyeceksek, önü arkası, bütçeye yükü düşünmeden erken yaşta emeklilik kapısını niçin açıyoruz? Bunun sorgulanması lazım.

Alternatifler Arasında Alternatifsiz

Üniversite ikinci sınıfta evlendim. Son üç yılımı evli okudum.  

Yaz tatillerini inşaatlarda amelelik yaparak geçirdim. 

Mezun olurken fakülte diplomasının yanında üç çocukla mezun oldum.

Okul boyunca bir yakınımın evinde kira vermeden oturdum. 

Evin iki odasını döşedik. Biri yatak odası, diğeri ise şark odası. 

Bir yakınım, evinde kullandığı tek kişilik dört koltuğunu verdi. İlk defa dört koltuğum olmuştu. 

İkinci el olsa da koltuklar temiz ve yepyeni idi. Ama nereye koyacaktım. En uygunu oturduğum oda idi. Orada da zamanın meşhur Demirci halısı ve 12 duvar yastığı vardı.

Halının üzerine koltukları aralıklı koydum. Küçük evi iyice küçülttü. Uzun ince ayaklı yeşil renkli koltuklar kırmızı halının üzerine de gitmedi.

Zaman zaman kadınlı erkekli misafirim geldi. Olmayacak böyle yatak odasındaki karyolayı kaldıralım. Yerine bir halı ve duvar yastığı alalım. Burası hem misafir odası hem de yattığım oda olsun istedim. 

Yastıkçıya giderek bir on iki yastık daha aldım. O günün yaygın kullanılan bir üç tekerlekçi ile anlaşıp yastıkları eve götürdüm. Üç tekerlekli yastıkları boşalttıktan sonra halının üzerinde eğreti duran koltukları da elden çıkarayım, ev genişlesin istedim. 

Koltukları aynı arabaya yükleyip Tellal pazarına satmaya götürdük. 

Yolda giderken benim için paha biçilmez bu koltukları iyi bir paraya satıp hem harçlık yapacaktım hem de üç tekerlekçinin nakliye parasını ödeyecektim. 

Tellal pazarının girişinde esnafın biri durdurdu. Otuz liraya bana bırak dedi. (Yıl 89-90 olmalı. Altı sıfır atılmadığını göre 30 milyon olabilir.) Otuza olmaz. Şu koltuklara bak. Daha fazla eder dedim. İyi öyleyse. Bak, az sonra gelirsen, bu fiyata almam, fiyat da vermem dedi. Almazsan alma. Bir sen mi varsın dedim. Dükkan dükkan üç tekerlekli ile dolaştık. Kardeşim, şunları alın dedim. Hiçbiri ne fiyat verdi ne de alırım dedi. Ne verirseniz verin, yeter ki alın dedim ise de benim koltukların yüzüne bakan olmadı. Halbuki hepsi de ikinci el alıyor ve satıyordu. 

Ne ummuştum ne buldum. Bu durumda ne yapmalıydım. Şimdi gerisin geriye ilk girişte teklif veren kaldı. Ona da gidemezdim. Ona gitmektense, koltukları meccanen bir yere bırakmayı da düşündüm. Çünkü geri gelirsen, almam, bu fiyatı da vermem demişti. Adamın dediği de oldu. Bir bildiği varmış demek ki. Değilse bu kadar emin niye konuşsun.

Tellal pazarının içini döne döne, utana sıkıla çıkışa doğru geldik. 

İlk fiyat veren orada bekliyordu. Yüzüne baktım. Kardeş, alır mısın dedim. Ben ne dedim sana dedi. Almam dedin dedim. Şimdi götür git, eşyanı. Almayacağım dedi.

Eve koltukları geri götürmek de olmazdı.

Yirmiye al bari dedim. 20'ye de almam, bedavaya da dedi. Almam dediyse de sonunda insafa geldi ve 20 liraya aldı. Aldığım bu parayı da üç tekerlekçiye nakliyeciye uzattım.  Almam, zaten zararına verdin dediyse de ısrar ederek verdim.

O kadar esnafın içinde bir kişinin dışında fiyat vermemesi garibime gitti. Sonra öğrendim ki bir esnafın verdiği fiyata başkası fiyat vermezmiş. Bu öğrendiğim doğru ise vahim bir durum. Doğru değilse, o kadar kişinin içinde bu esnaf oranın kelek keseni olmalı. Zira kimse sözünün üzerine söz söyleyemiyor. Bu duruma ne denir bilmiyorum. Olsa olsa alternatifler arasında alternatifsiz diyebilirim.

Başımdan geçen bu anekdot temenni ederim ki o bölge esnafına has olsun. Bilirim ki adı konmuş olmasa da çoğu sektörde benzeri durumlar söz konusu. Her biri de bulunduğu muhitte tek değil, tekel değil. Mutlaka etrafında irili ufaklı aynı işi yapanlar vardır. Böyle olsa da kim, nerede güçlü ise hep onların sözü geçer. Kazananlar da hep onlar olur. Çünkü aynı işi yapan alternatifler olsa da güçlünün yanında diğerlerinin esamisi okunmuyor. Bu durum sadece bazı sektörlerde değil, siyaset alanında da böyledir. Çok sayıda partinin olması bizi aldatmasın.