16 Mayıs 2023 Salı

Birleşik Oy Pusulası

Bu seçimde dikkatimi çeken, milletvekili genel seçim birleşik oy pusulasının uzunluğu idi. Yanımda metre olmadığı için uzunluğunu ölçemedim ama göz kararı öyle zannediyorum, 1 metre vardı. Parti üyelerinden birine kaç cm dedim. Ondan da metre olmayınca karışladı. 5,5 karış dedi. Bu yazıyı yazmaya başlayınca İnternette bunun doğru bilgisini bulabilirim dedim ve buldum. Partilerin illerde ittifak veya ayrı ayrı girmesine göre 9 ayrı oy pusulası basılmış. Konya'nın oy pusulası ise 1 metre imiş. Oy pusulasının bu kadar uzun olmasına üzüntü duydum.

Seçmen kabine girdikten sonra oy vereceği partisini bulmak için epey bir efor sarf etmesi gerekti.  

Seçmenin vereceği partiyi bulup tercih ve evet mührünü bastıktan sonra katlaması, katladığı pusulayı zarfa yerleştirebilmesi öyle zannediyorum, çoğu seçmeni zorladı.

Katlanan oy pusulası zarfı da anormal bir şekilde kalınlaştırdığı için zarfı oy sandığına katmak da mesele oldu. Zarflar kalın olduğu için görevliler zarflar iyice yerleşsin diye sık sık sandığı sallamak zorunda kaldı.

Tüm bunlar oy kullanan için stres ve oy kabininde uzun durma demektir. Dışarıda bekleyenler için de zaman kaybı. Bu da oy vermek için bekleyenlerin uzun kuyruk oluşturmasına sebep oldu. Bu yüzden kabindekiler görevliler tarafından acele edin diye sık sık uyarıldı.

Sandıklar açıldıktan sonra oy pusulasıyla imtihan sandık görevlilerine geçti. Bu pusulaları yırtmadan zarftan çıkarmak, bunları masanın üzerine koymak, tek tek saymak, evet mührünün basıldığı yeri bulmak için sandık başkanının gözünün sağa sola epey bir gidip gelmesi gerekti. Bir mührü bulmakla da iş bitmiyor. Acaba mükerrer mühür var mı diye tekrar pusulanın bir başından diğer başına bir hızla göz gezdirmesi, pusulanın arkasına bakması gerekti.

Bununla kalsa iyi. Pusula uzun olunca haliyle her parti ve bağımsızların aldığı oya çentik atmak için bir o uzunlukta tutanak gerekiyordu. Bereket tutanaklar o uzunlukta değildi ama 5-6 sayfadan müteşekkil A4 kağıdına geçirildi. Pusuladaki her partiye oy çıksaydı, yazanların çekeceği vardı. İyi ki seçmen her partiye oy vermemiş, seçmenin verdiği partiler 5-6 parti ile sınırlı kalmış. Değilse, adını ilk defa duyduğun partinin sütununu ara dur. 5-6 bilemedin 7-8 parti dışında diğer partiler ve bağımsız adaylar sıfır çekti.

Hasılı, birleşik oy pusulasının bu kadar uzun olması, adını ve sanını ilk defa duyduğumuz parti bolluğundan. Bazı partiler başka partinin listesinden girmeyip onlara da ayrı bir sütun açılsa, varın oy pusulasının uzunluğunu düşünün. Bir de seçime girmeyen 75-80 civarında parti var. Bunlar da seçime girmeye kalsaydı, öyle zannediyorum 2-3 metrelik bir oy pusulası ile karşı karşıya kalacaktık. Herhalde böyle bir oy pusulasını kabine birkaç kişi tutunarak götürmesi gerekecekti. İyi ki tüm partiler seçime girmediler.

Bu uzun oy pusulasının kazananı öyle zannediyorum, bu uzunluktaki bir matbaaya sahip olup bu pusulayı basan firmadır. Bir diğer fayda sağlayan ise oyları okuyan sandık başkanlarının gözlerine olmuştur. Çünkü evet mührünü bulmak, mükerrer mühür var mı diye gözlerini sağa sola çevirmek için tüm eforlarını gözlerine vermeleri göz jimnastiği yönüyle faydalı olmuştur.

Yazımı sonlandırırken bu ülkede bu kadar partinin olmasının garip olduğunu, kurulan her partinin seçime girmediğini, seçime giren çoğu partinin bir oy bile alamayarak sıfır çekmeleri, sıfır çekeceklerini bile bile seçime girmeleri ve bundan mütevellit oy pusulasının uzamasına sebebiyet vermeleri düşündürücü. Gerçekten hiç tabanı olmayanlar niçin parti kurup seçime girerler? Sıfır çekince kendilerini niçin sorgulamazlar? Niçin partilerini kapatma yoluna gitmezler? Haydi bunlar çeşitlilik olsun diye parti kurup seçime giriyorlar. Devlet yüzde bir bile alamayan partilere niçin müdahale edip sınırlama getirmez? Pekala iki seçime girmeyen parti kapatılır, seçime girdiği halde yüzde birin altında oy alan parti lağvedilir veya yüzde birin altında oy alan partiden, payına düşen seçim masrafı alınır şeklinde bir maddeyi yasaya ekleyebilir.

Ne yapılıp ne edilecekse, parti sayısının ve seçime katılan parti sayısının alabildiğine düşürülmesinde fayda var. Öyle ben parti kuruyorum, şu da listemiz müracaatıyla, tabanı olmadığı halde önüne gelen parti kurmaya kalkmamalı. Bu ülke bu parti enflasyonundan ve seçimlerde bir metrelik oy pusulasından bir an evvel kurtulmalı. Ekonomik enflasyon bu ülke insanına yeter de artar bile. Ayrıca ikinci enflasyona gerek yok.

Siyaset ve Seçmen

Her seçmen siyasetçi için bir müşteridir. Bu müşteri velinimettir. Siyasetçi bu velinimet sayesinde siyaset yapmaktadır.

Siyasi yolculuğa çıkan iyi ve güven veren bir ekiple yola çıkmalıdır.

Siyasette varlık göstermek ve yönetimde söz sahibi olmak isteyen siyasetçi, müşterisini iyi tanımalıdır. Bu tanıma içerisinde seçmenin inancını, fikrini, zikrini, hoşlandığı ve nefret ettiğini, isteklerini ve beklentilerini bilmek vardır. Kısaca toplumu okumak gerekir. 

Toplumu okuduktan sonra sorunları tespit etmeli, bu sorunları öncelik sırasına göre ivedi, orta ve uzun vade olarak belirlemeli, bunlara dair çözüm önerilerini tespit etmelidir. 

Kendini ifade etmede, sorun ve çözüm önerilerini aktarmada ikna edici olmalıdır. İkna edemediğin doğru doğru değildir. Bunun için güven vermek şarttır. 

Hitabeti güçlü olmalıdır.

Hazırcevap olmalıdır.

Halkın dokusuna uygun projeler geliştirmelidir. 

Halka rağmen siyaset yapmamalıdır. 

Halkın değerleriyle cebelleşmemeli. Halka ve değerlerine yabancı olduğu görüntüsü vermemeli. 

Halka tepeden bakmamalı, halktan biri ve halkın içinden geldiğini hissettirmeli. Seçmen kendisini görünce kendisinden biri bilmeli. 

Kazanmak için elinden gelen çabayı göstermeli. Gerisini gereği için seçmene bırakmalı.

Seçimi kaybettiği takdirde seçmeni suçlamayı aklının ucundan bile geçirmemeli, seçimlerde hile var, oylar geç sayıldı, sayımda yönlendirme yapıldı türünden mazeretleri arkasına sığınıp bahane üretmemeli.

Centilmenliği elden bırakmamalı. Kazanan partiyi ve siyasetçiyi tebrik edebilmeli.

Kazandığı takdirde havaya girmemeli.

Kazanan nasıl kazandığını, kaybeden niçin kaybettiğini derinlemesine irdelemeli. Aksayan yönleri tespit edip bir sonraki seçimde aynı hataları yapmayacak şekilde dersler çıkarmalıdır.

Koyduğu hedefi yakalayamadığı veya kazanamadığı takdirde görevini bir başkasına bırakacak şekilde istifa edebilmelidir. Partisine taze kan gelmesinin yolunu açmalıdır. Koltuğunda çakılıp kalmamalıdır.

Muhafazakarlık Tasvip Edilecek Bir Şey midir?

Türkiye halkının büyük bir çoğunluğu kendini muhafazakar olarak ifade eder. Bazıları muhafazakar olmayı bir övünç kaynağı olarak söylerken bazıları muhafazakarlığı eleştiri konusu yapar.

Muhafazakarlık övünülecek bir şey midir yoksa eleştirilecek bir şey midir? Önce kelimeye bir bakalım. 

Muhafaza; koruma, saklama,

Muhafazakar; tutucu,

Muhafazakarlık; tutuculuk anlamına geliyor TDK'ye göre.

Baştan söyleyeyim, tutucu anlamı bana itici gelse de muhafazakar ifadesi kulağıma daha hoş geliyor. Kendisini muhafazakar olarak tanımlayan birinin de öyle zannediyorum, tutuculuğu kabul edeceğini sanmıyorum.

Muhafazakarlığı mevcudu koruma, yenilik ve gelişmelere özellikle dini ve siyasi alanlarda kapalı olma, tuttuğunu bırakmama, öğretilmiş ezberlere göre hareket etme, ezberleri bozmama şeklinde anlayabiliriz.

Muhafazakarlığa bu anlamları versek de Türkiye'de kendisini muhafazakar olarak tanımlayan kişilerin çoğunluğu kendini dini değerlere saygılı ve dinin gereklerini yerine getirmeye çalışan olarak görür ise de kendisini dindar olarak tanımlamayan; laik, seküler, Kemalist ve çağdaş görenlerin aynı zamanda sosyal demokrat, sağcı, milliyetçi ve mukaddesatçı, örf ve afetlere bağlı görenlerin çoğu da mevcutlarını korumaları hasebiyle onlar da muhafazakar sayılır. Çünkü gördüğüm kadarıyla düşünce olarak mahallelere bölünmüş insanımız kendisini ait gördüğü muhiti kolay kolay terk edemiyor. Zaten terk etmek ise de mahalle baskısına maruz kalır. Kendi mahallesinden dışlanır ve satılmış muamelesi görür. Bu yönüyle bu ülkede yaşayanlar farklı mahallelerde yaşasalar dahi muhafazakardır. Çünkü tüm mahalleler mevcut düşünce ve yaşantısında ödün vermemek üzere bilenmiş durumda. Her biri de gittiği ve tuttuğu yolun doğru olduğuna inanmaktadır.

Bu ülkenin muhafazakarlığından, teşbihte hata olmaz ise konuyu Kur’an’ı Kerim’de eleştirilen müşrik Arapların dinine getirelim. Önce bu konuda nazil olan iki ayetten birine yer verelim: “Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)a uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (onların yoluna uyacaklar)?”(Bakara, 170.ayet). Müşrik Arapların dinine bu ayetten hareketle “Atalar dini” adını verebiliriz. Getirdiği dinin İbrahim peygamberin dini olduğunu Hz Muhammed söylemiş olmasına rağmen müşrikler, “Biz de İbrahim’in dini üzereyiz ama Muhammed gibi düşünmüyoruz” demek suretiyle Hz Muhammed’in din anlayışına şiddetle karşı çıkmışlar  ve mevcut din anlayışlarını muhafaza etme mücadelesi vermişler ve peygamberi yıllar yılı uğraştırmışlardır. Mevcudu koruma, yeni din anlayışına karşı olmaları sebebiyle peygamberin mücadele ettiği müşrik Arapları, bugünün terimiyle muhafazakar görebiliriz.

Bu tür muhafazakarlıkta geçmiş müktesebatı kaybetme korkusu vardır. Var gücüyle postu deldirmemeye çalışır. Bu yönüyle bakarsak muhafazakarlık tasvip edilecek bir şey değildir.

Sandığın Vermek İstediği Mesajlar

Güçlendirilmiş parlamenter sistem halkın yarısının öncelikleri arasında değildir.

Parlamenter sisteme geri dönmek şu aşamadan sonra maceradır. Bunu da Meclis çoğunluğunu bu sistemi savunmayan ittifaka vererek göstermiştir.

Halkın öncelikleri arasında ekonomik sıkıntı, enflasyon ve hayat pahalılığı ilk sıralarda değildir. Bu alanda sıkıntı varsa da önemsememiştir. Önceliklerinin başına terör tehlikesini koymuştur.

1.turda adaylardan hiçbirine geçit vermemiş, iki haftalık bir aranın ardından kozlarınızı paylaşın demiştir. 2.turun hakemliğini 3.adaya oy veren seçmene vererek sonucu siz belirleyin, son noktayı koyun demiştir.

Verdiği oy dağılımına göre ilk turu önde bitiren adayın ipi göğüslemeye daha yakın olduğu mesajını vermiştir.

Seçmen ne olursa olsun, ne sıkıntı çekerse çeksin, istikrara oy vermiştir. İktidar iktidarda, muhalefet muhalefette olacak demiştir. Onca yıpranmışlığa rağmen iktidar değişimini istememiştir. Kırgın, kızgın ve küskün olsa da iktidarı göndermek istememiştir. Yine de şakasının olmadığını göstermek için sonucu açıklamayı iki hafta sonraya ötelemiştir. Muhalefete ne uzayacaksın ne de kısalacaksın. Zira senin genlerinde hep mağlubiyet var demiştir.

Seçmenin başarıyı kıl payı kaçırana, seni bugüne kadar hep açık ara kazandırdım ama bu sefer kendine çekidüzen veresin, galibiyeti hep çantada keklik görmeyesin, sana olan güvenimizi sarsmayasın diye bugüne kadar alternatifin olmayanı alternatif seviyesine getirdim. Şakam olmadığını anla artık demiştir.

Alternatif seviyesine hazırladığına, seni her ne kadar alternatif seviyesine getirsem de sana hala güvenim gelmemiştir. Kafamda hala müphemler var. Güven konusunda ikna edici değilsin.  Bunun için daha çok çalışmalısın. Çalışırken beyhude çaba ve nafile toplantılarına karnım toktur demiştir. Bu rezervde, değerlerine yabancı olmasının ve terörle bağını kesmeyenlerin verdiği desteğin payı büyük olsa gerek.

Seçmen bir ittifakın birbiriyle uyumlu ve verdikleri birlik görüntüsünü tasvip ederken birbiriyle uyumlu olmayan ve birlik görüntüsü vermeyen ittifaka yeterince destek vermemiştir. Her kafadan çıkan sese itiraz etmiştir. Daha seçimi kazanmadan makam, mevki ve mansıp paylaşımını tasvip etmemiştir. Her yerde bir horoz anlayışına geçit vermeye hazırlanırken çok horoz anlayışına sıcak bakmamıştır.

Bu toplumda seçmeni ardına alıp sürükleyecek karizma liderler geçer akçedir. Karizması olmayanlara rızam yoktur demiştir.

İttifaka girerken yük almaya gelenlere yönelmiş, yük olmaya gelenlere prim vermemiştir. Girdiği ittifaka kendisini ve yakınlarını ikna edemeyen beni hiç ikna edemez demiştir.

Algı ve olgu karışımı seçim atmosferinde yayılan korku, seçmeni yönlendirmede etkili olmuştur. Seçmenin kafasının karışık olduğu 1.turda adaylardan hiçbirine geçit vermemesinden anlaşılmaktadır. Karar vermede bir iki hafta dinleneceğim. İki hafta sonra mevcut ikiden birine sorumluluğu yükleyeceğim demiştir. Kimi seçeceğinin kopyasını da mevcudu muhafaza etmeyi düşündüğünü gözünü kırparak göstermiştir. 

15 Mayıs 2023 Pazartesi

Usta ile Aceminin Müsabakası

Satrancı iyi oynayanla bugüne kadar bir tane dahi olsa oyun kazanamayan arasında final müsabakası yapılmıştır.

Satranç üstadı sahaya tam yayılan, sonuç alıcı ve satranç bilgisi olanlarla maça hazırlanırken acemi satranççı kendisi gibi acemilerle yola çıktı.

Usta oyuncu nerelerde zayıf olduğunu, buralara hangi oyuncuyu monte ettiğim takdirde yükümü alır hesabı yaparken acemi satranççı, matematik hesabıyla 2+2=4 eder hesabı yaptı.

Usta satranççı hangi yere hangi oyuncuyu sürmüşse, oyunun yükünü alırken acemi satranççının oyuncuları ise yük almaktan ziyade yük olmuşlardır.

Usta oyuncu oyunun tek hakimi iken acemi oyuncunun her bir bireyi kendi başına buyruk davrandı. Her kafadan bir ses çıktı. Tecrübelilerde tek horozun sesi çıkarken acemilerin her biri bir horoz görüntüsü verdi. Takım oyunundan uzaktı. Çünkü birbirine karşı iğreti idiler.

Usta oyuncu ekibiyle birlik görüntüsü verirken acemiler, bakmayın bir araya geldiğimize. Aynı kazana atsak kaynamayız dedi. Bizi burada tutan zorunluluk ve mecburiyet görüntüsü verdi.

Usta ve yanına aldığı ekibinin kendine özgüveni varken acemi ekip özgüvenden yoksundu. 

Tecrübeli oyuncunun kurduğu ekip içerisinde kazanırsak şunu şunu isteriz diyen olmadı. Dediyse de dışarıya bir pazarlık sızmadı. Acemiler ise doğmamış çocuğa don biçer misali daha dereyi görmeden paçalarını sıvadı ve miras paylaşır gibi paylaşım pazarlığı yaptı. 

Tecrübeliler oyuna çıkarken kazanacağız ümidi verirken acemiler belki tutar diyerek göle maya çalmaya kalktı.

Tecrübeliler kazanmaya kendilerini ve yakınlarını inandırmışken acemiler yakınlarını bile ikna edemedi.

Tecrübeliler seyirciye korku yayarak oyuna psikolojik üstünlükle girerken acemiler korkuyu haklı çıkarırcasına söz ve eylemlerinden geri durmadılar.

Tecrübeli kadro seyirciye nabza göre şerbet verirken acemi kadro ne nabız verdi ne de şerbet.

Tecrübeli kadro nerede, nasıl hamle yapacağını bilip karşı ekibe saldırı hamlesi yaptıkça acemi kadro hep savunmada kaldı. Satranç öyle bir oyun ki sahada tam kadro pres yapar, rakibin hamle yapmasına fırsat vermeden ileriye hamle yaparken acemi kadro sahaya tam yayılamadı ve ileriye çıkamadı.

Satrançta oyun kurucu tek şahtır. Diğer üyelerin yegane görevi şahı korumak ve rakibi mat etmektir. Usta kadro bunu yaparken acemi kadronun her bir ferdi bireysel çıkışlarıyla kendini öne çıkarmaya ve kendini kurtarmaya çalıştı.

Usta ekibin üyeleri sahada pot kırmamaya özen gösterirken acemi ekinin üyeleri pot üstüne pot kırdı. Adeta “Şecaat arz ederken Merd-i Kıpti sirkatin söyler” misali itiraflarda bulundu.

Usta ekip sahayı bir nebze de olsa okuyabildi. Acemi ekip ise kendilerini okuyamadı ki sahayı okuyabilsin.

Hasılı biri tecrübeli, diğeri acemi iki ekibin müsabakasını maçın hakemi finale yakışır bulmadı ve maça on beş gün ara verdi. Ara kararında hakem, birinci etabı önde tamamlayana “Sana yeterince güvenmiyorum ama sensiz de olmuyor” derken, yarışı ikinci tamamlayana ise “Sana hiç güvenmiyorum” diyerek her ikisini de ikmale bıraktı ve yeni bir ev ödevi verdi. Son kozunuzu on beş gün sonra oynayın. O zaman iki kötüden birini seçeceğim dedi.

13 Mayıs 2023 Cumartesi

Sizin Derdiniz Seçim, Benimse Geçim

Seçime ramak kala siz kim kazanır, kim kaybeder derdinde ve heyecanı içinde iken sizin kadar olmasa da ben de sonucu az buçuk merak edenlerden idim. Ta ki cumartesi öğleye kadar. Artık bu aşamadan sonra varsın sonucuyla beraber seçim sizin olsun. Zira ben geçim derdine girdim. 

Hoş, bende geçim derdi hiç bitmedi. Dede Abdülmuttalip nasıl ki geçim için develerinin peşine düşmüşse ben de geçim işini bir türlü aşamadım. Yani dünyalık yaşamada üstüme yok. Keşke bazıları gibi dünyalık peşinde koşmayan biri olabilseydim. Ne edersiniz ki kumaşım bu kadar. 

Her şey birkaç defa giydiğim ceket ve 8-10 kadar giydiğim paltonun kuru temizlemeciye verilmesiyle yeniden depreşti. İlaveten şunu da ver diye bir palto daha tutuşturuldu. Sanki bedavaya yıkıyordu kuru temizlemeci. Bu arada kuru temizleme nasıl olur, suyla yıkamıyorlar mı bu temizlemeciler bunu? Su yoksa buna temizlik denir mi hiç?

Yolda giderken bir 500'ü gözden çıkardım.

Ama benim yoldaki hesabım kuru temizlemecide tutmadı. Çünkü paltonun beheri 275'e, ceket de 175'e imiş. Toplamı da 725 tuttu. Nakit verirsem yüzde beş-on indirimi varmış. Günün tek sevindirici yanı bu olsa da nasıl çıksın benden bir çırpıda o kadar nakit. Mecburen al öbür aya diyerek kartı uzatacağım artık.

Uzatmadan söyleyeyim, öğleden beri ne ağzımın tadı kaldı ne de yüzüm güldü. Sersem sersem dolaştım çarşı pazar. Kalsın demeyip geri çıkmadığıma göre bu para benden çıkacak ama bu aşamadan sonra o ceketi ve paltoyu önümüzdeki kış nasıl giyerim bilmem. Belki de gardıroba bir koyacağım, bir daha giymeyeceğim. Üşüsem de bu böyle.

Nasılsa bir giymekle kış boyu giyme arasında bir fark yok. Çünkü bir giydiğim takdirde seneye tekrar kuru temizlemecinin yolunu tutacağım. Seneye fiyatlar nerede durur, şimdiden kestiremiyorum.

Ne zaman ki üşüdüm. Gardırobu açıp kışlıklarıma bakıp verdiğim parayı gözümün önüne getireceğim. Bir bakmışsınız ki ne üşüme var ne de titreme. Kısaca evdeki çamaşır makinesinde yıkanan ne varsa o türden giysi giyeceğim. Kuru temizlemeciye gidecek palto, ceket ne varsa hepsini dolaba hapsedeceğim.

Güya bu ay doğal gaz parası vermeyeceğim diyordum. Kuru temizlemeye gidecekmiş benim cebimde kalacak para.

Şu aşamadan sonra beni dertlere gark eden hesapta olmayan bu kuru temizleme fiyatını nasıl unuturum, acısı ne zaman geçer bilmiyorum ama bugünkü aklım olsaydı, çocuklardan birini kuru temizlemeci yapardım. Gelsin ondan sonra paralar derdim. Bu da geçtiğine göre şu aşamadan sonra yapılacak olan, bu derdi bir an evvel unutmak diyeceğim ama ne mümkün. Görünüşe göre hiç aklımdan çıkmayacak gibi. Yüz devesini Ebrehe’ye kaptıran Dede Abdülmattalip’i şimdi daha iyi anlıyorum. Aramızdaki tek fark, Dedenin develeri gasp edilmişti. Ben ise kendi elimle vardım kuru temizlemeciye.

Siz siz olun, çamaşır makinesinde yıkanması yasak olan giysiye para vermeyin. Vereceğiz derseniz, eve çamaşır makinesini bastırmayın. Buna da elimiz mahkum derseniz, satın aldığınız kirlenince çöpe atın, yenisini alın. Yani kirletin atın. Çünkü göreceksiniz ki yenisi kuru temizlemeciye verdiğinizden ucuza gelecektir. En azından yeni aldım dersiniz ve yeni yeni giyersiniz.

Bu arada ileride siyaset düşünüyorsanız, mevcut siyasiler de kulağını açıp iyi dinlesin. Seçim vaadi olarak kuru temizlemeye vereceğiniz giyim bedava temizlenecek derseniz, seçimi banko kazanırsınız. Yeter ki “Kirletmek sizden, kuru kuru temizlemek bizden” deyin. Bu altın öğüdümü unutmaz, kazandıktan sonra bana bir kuru temizleme dükkanı açarsınız. Fifty fifty kazanırız. Gördüğünüz gibi siz de kazanacaksınız, ben de. Çok görmeyin bu garibe bu kazanmayı. Umarım, sadece biz kazanırız demezsiniz.

Kuralsızlığımızda Devlet Kurumlarının Payı

Bu ülkenin hemen hemen her konuda nasıl davranılacağına dair kuralları vardır. 

Denetim ve yaptırımı olmayınca, 

Yaptırımı varsa da tesadüflere bağlı olunca,  

Bu yaptırımlar belli zaman aralığında affa uğrayınca, 

Yapanın yanına kar kalınca,

Çiğnenen yasaklara seyirci kaldıkça...

Her şeyin kuralı olan bu ülke kural tanımaz bir ülke olup çıkıyor.

Bu tespiti görmek için

Nerede park etmek yasaktır levhası varsa, gölgesinde sıra sıra araçların park edildiği fiili bir durumdur. Yasağı çiğnediği için bu araç sahiplerine ceza nadirattandır. Ceza yazılanların çoğu da af gelir düşüncesiyle ödenmez. Yasağı çiğneyenin yanına kar kalmış olur.

Kaldırım üzerine araç parkı da yasaktır. Buna rağmen kaldırımlar araç işgali altında. Bu yasağı çiğneyen kaç araca ceza yazılır? Yazılmıyor ki araçlar kaldırımlara konmaya devam ediyor.

Yaya geçidi, yaya yolu ve kavşaklarda yaya geçişi önceliği varken kaç araç yayaya yol veriyor? Yol verenin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bunu yapan sürücüye de yaya teşekkür ede ede bitiremez.

Kaç yaya kendisine kırmızı yandığı halde yeşilin yanmasını bekler? Sağına soluna bakar, araç yoksa karşıya geçer. Çok mu acil işi var? İşi olduğundan değil. Yasağı çiğnemek içimize işlemiş. Kazara yeşilin yanmasını bekleyenlere de acınarak bakılır.

Park edilmesi yasak yerlerden biri de toplu taşıma otobüslerinin duraklarıdır. Buralar da araçların otoparkı işlevi görür. Durağına girmeyen otobüs tek şeritli yolda yolcu indirir, bindirirmiş. Otobüsün arkasında bekleyen araçlar yolu tıkarmış, kimsenin umurunda değil, yanlış yere araç park edenin zaten hiç umurunda olmaz. Belirli zaman aralığında trafik polisi gelir. Önce anonsla uyarır, geçer gider. İkinci gelişinde silecekleri kaldırır. Üçüncü gelişinde araç bulabilirse ceza yazmaya kalkar. Zaten araç sahipleri gelip araçlarını çekmeye başlayınca ceza da kendiliğinden düşüyor ya da bir araca yazılır, diğerleri kurtulur. Trafik bu şekilde biraz rahatlar. Polis gittikten sonra eski hamam, eski tas devam eder. Aynı şekilde çöp konteynerlerinin yanına ve belli bir mesafe araç konmaması lazım. Bu yasağa uyan da olmaz.

Esnafın işyeri dükkanında ibaret olsa da dükkanın önü de esnafındır. Kimse gelip kolay kolay aracını koyamaz. Esnafın kendisi kendi aracını koyar. Aracıyla bir yere gitmesi gerekiyorsa, dükkanının önüne duba görevi gören teneke vb. koyar veya koydurur ki bir başkası gelip park yapmasın.

Aynı şekilde vergi affı, imar affı gelir, suçlulara af getirilir.

Resmi bir yerde işimiz varsa, işimizi halledecek veya bize yardımcı olacak bir tanıdık aranır, tanıdık vasıtasıyla işimizi giderme yoluna gideriz.

Belli örnekleri verdim. Hemen hemen her alana dair kuralsızlığımıza dair örnekler vermek mümkün. Bu da kurallara uymadığımızın, yasakları çiğnediğimizin bir göstergesidir. Doğru dürüst yaptırımı, müeyyidesi, takip ve denetimi olmayınca da bu kuralsızlığımız artarak devam ediyor. Bu demektir ki kuralsızlığımızda devlet adına iş yapan görevlilerin payı büyük.