Ana içeriğe atla

Usta ile Aceminin Müsabakası

Satrancı iyi oynayanla bugüne kadar bir tane dahi olsa oyun kazanamayan arasında final müsabakası yapılmıştır.

Satranç üstadı sahaya tam yayılan, sonuç alıcı ve satranç bilgisi olanlarla maça hazırlanırken acemi satranççı kendisi gibi acemilerle yola çıktı.

Usta oyuncu nerelerde zayıf olduğunu, buralara hangi oyuncuyu monte ettiğim takdirde yükümü alır hesabı yaparken acemi satranççı, matematik hesabıyla 2+2=4 eder hesabı yaptı.

Usta satranççı hangi yere hangi oyuncuyu sürmüşse, oyunun yükünü alırken acemi satranççının oyuncuları ise yük almaktan ziyade yük olmuşlardır.

Usta oyuncu oyunun tek hakimi iken acemi oyuncunun her bir bireyi kendi başına buyruk davrandı. Her kafadan bir ses çıktı. Tecrübelilerde tek horozun sesi çıkarken acemilerin her biri bir horoz görüntüsü verdi. Takım oyunundan uzaktı. Çünkü birbirine karşı iğreti idiler.

Usta oyuncu ekibiyle birlik görüntüsü verirken acemiler, bakmayın bir araya geldiğimize. Aynı kazana atsak kaynamayız dedi. Bizi burada tutan zorunluluk ve mecburiyet görüntüsü verdi.

Usta ve yanına aldığı ekibinin kendine özgüveni varken acemi ekip özgüvenden yoksundu. 

Tecrübeli oyuncunun kurduğu ekip içerisinde kazanırsak şunu şunu isteriz diyen olmadı. Dediyse de dışarıya bir pazarlık sızmadı. Acemiler ise doğmamış çocuğa don biçer misali daha dereyi görmeden paçalarını sıvadı ve miras paylaşır gibi paylaşım pazarlığı yaptı. 

Tecrübeliler oyuna çıkarken kazanacağız ümidi verirken acemiler belki tutar diyerek göle maya çalmaya kalktı.

Tecrübeliler kazanmaya kendilerini ve yakınlarını inandırmışken acemiler yakınlarını bile ikna edemedi.

Tecrübeliler seyirciye korku yayarak oyuna psikolojik üstünlükle girerken acemiler korkuyu haklı çıkarırcasına söz ve eylemlerinden geri durmadılar.

Tecrübeli kadro seyirciye nabza göre şerbet verirken acemi kadro ne nabız verdi ne de şerbet.

Tecrübeli kadro nerede, nasıl hamle yapacağını bilip karşı ekibe saldırı hamlesi yaptıkça acemi kadro hep savunmada kaldı. Satranç öyle bir oyun ki sahada tam kadro pres yapar, rakibin hamle yapmasına fırsat vermeden ileriye hamle yaparken acemi kadro sahaya tam yayılamadı ve ileriye çıkamadı.

Satrançta oyun kurucu tek şahtır. Diğer üyelerin yegane görevi şahı korumak ve rakibi mat etmektir. Usta kadro bunu yaparken acemi kadronun her bir ferdi bireysel çıkışlarıyla kendini öne çıkarmaya ve kendini kurtarmaya çalıştı.

Usta ekibin üyeleri sahada pot kırmamaya özen gösterirken acemi ekinin üyeleri pot üstüne pot kırdı. Adeta “Şecaat arz ederken Merd-i Kıpti sirkatin söyler” misali itiraflarda bulundu.

Usta ekip sahayı bir nebze de olsa okuyabildi. Acemi ekip ise kendilerini okuyamadı ki sahayı okuyabilsin.

Hasılı biri tecrübeli, diğeri acemi iki ekibin müsabakasını maçın hakemi finale yakışır bulmadı ve maça on beş gün ara verdi. Ara kararında hakem, birinci etabı önde tamamlayana “Sana yeterince güvenmiyorum ama sensiz de olmuyor” derken, yarışı ikinci tamamlayana ise “Sana hiç güvenmiyorum” diyerek her ikisini de ikmale bıraktı ve yeni bir ev ödevi verdi. Son kozunuzu on beş gün sonra oynayın. O zaman iki kötüden birini seçeceğim dedi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde