65 yıllık ömrünü boşa geçirmeden, hayatını dopdolu yaşayan, etrafına pozitif enerji veren, ilim deryası bilgisini yaşantısına uygulayan, haksızlık karşısında susmayan; derdini, meramını en açık ve fasih bir şekilde ifade eden, kalp kırmadığı gibi kalpleri ve gönülleri tamir eden, büyükle büyük, küçükle küçük, herkese değer veren, konuşması ve duruşuyla samimiyet timsali Ali Akbulut Hocamla, Kahta İmam Hatip Lisesinde birlikte çalışma imkanı bulmuştum. Evlerimize gidip geldik, sohbetlere katıldık. Sohbetini ve muhabbetini dinledik. Tecrübe ve anekdotlarıyla meselenin künhüne inmeyi ondan öğrendik. Ciddi ve mütevazı olduğu kadar espri yapan ve espriden anlayan beyefendi bir kişilikti. Kendisine, isim ve bilgisinden mütevellit Zenbilli Ali Efendi, bazen de ayaklı kütüphane derdim. Çünkü altı dolu ve kitabi konuşurdu. Ben böyle dedikçe hafifçe tebessüm eder, estağfurullah Ramazan Hocam derdi. Anlattığı her konuyu akılda kalacak anekdot, fıkra ve kıssa ile de süslerdi.
Burada Ali Hocamı anlatamayacağım. Zira o bir derya. Anlat anlat bitmez. Bu yazımda onun anlattığı ve aramızda geçen anılara yer vereyim demiştim ki bloğumu tarayınca Ali Hocamın sayfalarımı süslediğini gördüm. Bu da beni fazlasıyla mesrur etmiştir. Sizler için kopyala- yapıştır yapacağım. Hazıra konacağım anlayacağınız.
"Kahta'da birlikte çalıştığım Erzurumlu bir hocamız vardı, esnafın yanına gittiği zaman çaylarını içmezdi. Hele bir de esnafın çocuğu okulumuzda okuyorsa hiç içmezdi. "Hocam bu kadar hassasiyet ne? Tamam, yemeklerini yemiyorsun. Bugün çayı düşmanımıza bile ikram ediyoruz karşılıksız" dedim. "Ah hocam ah! Benim dilim yandı, o yüzden yoğurdu üfleyerek yiyorum. Kırıkhan'da çalışırken çocuğunu okuttuğum bir esnafın dükkanına ara sıra gider, hem laflar hem de çayını içerdim. Yılsonu geldi, veli hışımla geldi. Hocam benim çocuğu bırakmışsın dersten. Sana hakkımı helal etmiyorum dedi. Ne hakkın var dediğimde: "O kadar çay içirdim ben sana, dedi. Oymuş, prensibimdir. Çocuğu bende öğrenci olan esnaftan çay içmiyorum." dedi. (https://dilinkemigiyok.blogspot.com/2017/02/her-ikramn-bir-karslgbedeli-vardr-i.html)
*
"Manisa'ya gitmek için biletlerimizi aldık. Otobüse binmek için davrandım. Müttakiliği yüzüne vurmuş Erzurumlu hocam: “Dur hocam. Böyle binemezsin” dedi. Niye dedim. “Önce yolculuk duası yapacağız” dedi. Hangi dua dedim. Sübhânellezî sehhara lenâ hâzâ vemâ künnâ lehû mukrinîn ve innâ ilâ Rabbinâ lemünkalibûn. (zuhruf 13) “...Bunları bizim emrimize veren Allah, her türlü eksiklikten uzaktır. Aksi takdirde biz bunları emrimizin altına alamazdık.” duamızı yaptık ve yola koyulduk." (https://dilinkemigiyok.blogspot.com/2019/02/manisada-19-gun-1.html)
*
"Mola yerlerinde ilk işimiz namaz
için mescitlere geçtik. Seferi kılıp çıkacağım. Önüme yine hocam çıktı: “Hocam
önce sünneti kılalım” dedi. Ardından 2 rekat farzımızı kılıp çıktık. Hocam
sünnetleri niye kıldık dedim. “Kılmamız lazım hocam” dedi. Peki, farzları niçin
iki rekat olarak kısaltıyoruz da sünnetleri tam kılıyoruz dedim. “Ramazan hocam
sen yok musun” dedi. Gülüp geçti. Yolculuk boyunca Manisa’ya varıncaya kadar da
peşimi bırakmadı. Bütün sünnetleri tam ve eksiksiz kıldık. Hocam sünnetleri tam
kılacaksak farzları da tam kılalım dedim. “Olmaz hocam” dedi. Farzlardan
kısaltma yapıyoruz da sünnetlerden niye yapmıyoruz deyince yine güldü ve
yürüdük. Hocam, yolculuğun kıymetini bilelim, gel sünnetleri kılmayalım, süre
de kısıtlı, otobüsü kaçırırız dedimse de yine aldırmadı. Yolda giderken önceki
yolculuklarında namazdan dolayı kaçırdığı otobüslerin olduğunu anlattı.
“Gerekirse yine kaçırırız” dedi." (https://dilinkemigiyok.blogspot.com/2019/02/manisada-19-gun-1.html)
*
"Ders bitimi rahat bir nefes almak
için yatakhaneye kendimizi atıyorduk. Ama bu sefer Erzurumlu hocamız devreye
giriyordu: “Haydi, hocam vakit yaklaşıyor. Abdestlerimizi alalım.” Hocam daha
bir saat var. Acelemiz ne dedim. “Hocam Ulu Camiye ancak varırız. Biraz da
önünde otururuz” derdi. Yine onun dediği olur, bir saat öncesinden abdestimizi
alarak caminin yolunu tutardık. Hocam, sanki sen kursa değil de bizi erkenden
camiye götürmek için görevli gelmişsin derdim. Sağ olsun namazlarımızı
sayesinde camide cemaatle kılıyorduk." (https://dilinkemigiyok.blogspot.com/2019/02/manisada-19-gun-2.html)
*
"İzmir’den döndük. Bir namaz vakti için mescide
yöneldiğimizde, grubumuzun içinde “Seferi miyiz, değil miyiz tartışması
başladı. Sonunda yetkili makama soralım dendi. Manisa Müftülüğü arandı. ‘Biliyorsunuz
biz 19 gün kalacağımız için Manisa’ya geldikten sonra namazlarımızı mukim
olarak kılmaya başlamıştık. Bir hafta sonu, dolaşıp geldiğimiz İzmir ve
havalisi 90 km.den fazla olduğundan dolayı bizim mukimlik bozulmuş,
seferiliğe dönmüştük tekrar. Geriye kalan 12 günümüzü seferi kılmamız gerektiği
bilgisi verildi müftülük tarafından. Olmaz, ben farzları tam kılacağım
dedimse de Erzurumlu hocamızın “Ramazan Hocam, Hanefi mezhebine göre
farzları iki kılmamız gerekir” dedi ve nokta konmuş oldu. Gelin hocam bu
seferilik konusunda Şafii, Maliki ve Hanbeli’nin görüşünü benimseyip 4 kılalım
dedimse de taraftar bulamadım. İçime sinmese de geriye kalan 12 gün boyunca
farzları seferi kıldık." (https://dilinkemigiyok.blogspot.com/2019/02/manisada-19-gun-6.html)
*
"Namazı dosdoğru kılan, cemaatsiz namaz kılmamıza engel olan ve bizi cemaate hep teşvik eden namaz aşığı, Erzurumlu hocamızı 2008 yılında Erzurum’da ziyaret ettim. Sağ olsun çağ kebabı ve tatlılarını ikram etti. Evinde misafir etti. Güler yüzünden, samimiyetinden ve takvasından bir şey kaybetmemişti. Beni sabah namazına kaldırdı. Abdesti aldıktan sonra ev ahalisiyle birlikte salona geçerek cemaatle sabah namazı kıldık. Allah sayılarını çoğaltsın." (https://dilinkemigiyok.blogspot.com/2019/02/manisada-19-gun-2.html)
Haftada bir oturduğumuz akşamlarda oturma sırası evimde olduğu zaman evde küp şeker bulundururdum. Çünkü Ali Hocam, çayı çok sever aynı zamanda çayı gırtlama içerdi. Onun için en büyük eziyet çayı gırtlamasız içmekti. Evlerimizde gırtlama şeker olmayınca o da küp şekerle idare ederdi. Kazara unutmuşsam, oldu mu ya şimdi Ramazan Hocam, alacağın olsun, bu çay böyle içilir mi derdi.
Yazımı uzattım, bunun farkındayım ama mevzubahis olan
Ali Hocam olunca sayfalar kifayet etmez. Son olarak hayatını dopdolu yaşayan,
binlerce öğrenci yetiştiren, yaşantısıyla çevresine örnek olan, araştırma ve
bilgisinin yanında bin bir emek sarf ederek her bir satırında samimiyet ve
içtenliği kokan Hocamın dört eserinin ismine yer vermek istiyorum:
1. Tüm
Yönleriyle Kuşburnu Diyarı TİPİLİ KÖYÜ (Ansiklopedik Boy, 624 sayfa. Eser Ofset
Matbaacılık, Erzurum 2011)
2. Müderris
Ahmet Feyzi Efendi (Atatürk Üniversitesi yayınları No: 1141, “Erzurum’un
yüzleri” serisi, Zafer Medya, Erzurum 2016)
3. Hacı
Feyzullah Efendi ve Mehmet Necati Efendi (Atatürk Üniversitesi Yayınları No:
1145, “Erzurum’un Yüzleri” serisi, Zafer Medya, Erzurum 2016)
4. Tortum’un Manevi Mimarları (Zafer Medya, Erzurum 2018)
Tanışmaktan ve birlikte çalışmaktan bahtiyarlık duyduğum Ali Akbulut Hocama; sağlık, afiyet, huzur ve mutluluklar, hayırlı ve bereketli ömür ve çalışmalarında muvaffakiyetler diliyorum.