Ana içeriğe atla

Manisa’da 19 Gün (6)


Geçirdiğim sıkıntı ve maceranın ardından uyuyakalmışım trende. Gözümü açtığımda Konya’ya gelmiştim.

Sanırım sabah 07.00 suları idi.  Konya garından ayrılır ayrılmaz. Az ileride bir seyyar satıcının tablasında çekirdeksiz üzüm gördüm. Demek ki Konya’ya kadar gelmişti üzüm daha çıkar çıkmaz. Fiyatı kaç paradır, kim bilir dedim ve sordum, üzüm kaça diye. “2 lira demez mi?” Yerindeki fiyatıyla aynıydı. Bir de ta Alaşehir’den Konya’ya taşımak varmış kaderde.
*
Hüsnü hat 1. Kademe kursum bu şekilde hattın “H” sinden anlamadan sona erdi. 2. ve 3 kademeleri de varmış, müracaat edin dendi. Hat mı tövbeliyim, dedim.
*
96 yılının Eylül ayında fotoğraf, kahvaltı ve kurs ortağı arkadaşımızın memleketine tayini çıktı. O mübareğin eşyasını taşımak da bana nasip oldu. Onu gönderdik göndermesine. Ama o, hizmet içi kursları müracaatları başlamadan  beni aradı: “Hocam bu seneki kursumuzdan ben çok memnun kaldım.  Biliyorsun ben aranızdan ayrıldım. Aramızdaki irtibatı hiç koparmayalım. Güzel dostluklarımız oldu. Ben sizden razıyım. Arkadaşlar  olarak hangi kursu, nereyi yazacaksanız söyleyin ben de orayı tercih edeyim” dedi. Hocam biz arkadaşlar olarak bu sene ve bundan sonra hiçbir kursa katılmama kararı aldık. Kusura bakma. Üzgünüz dedim.

O zamandır, bu zamandır o kardeşimle bir daha bir araya gelmedim. Başka hizmet içi seminerlerine katıldım ama 5 günden fazla olmayanına.

Benim 19 gün süren kurs  günlerim bu şekilde sona erdi. Bu Manisa günlerini niye anlattın derseniz. Bu yazının ana fikri, 20 mark ile 19 gün bir başka memlekette nasıl yaşanabileceğidir. 

Unuttuğum bir şey  var mı derseniz. Bir tane daha var anlatmam gereken. Unutmadım aslında.  Satrancı çok iyi bilen, önüne geleni yenen bir arkadaşımızın öğretmenevi bahçesinde 11-12 yaşlarındaki bir çocuğa yenilmesiydi, akılda kalan. 

Biliyorum, bir kurs yazısı bu kadar uzun olur mu diye kızdınız ama. Ne yapayım. Dile kolay 19 gün.
 
Not: Dikkat çok uzun bir yazı. Haberin olsun. Allah yardımcın olsun. Aklın varsa okuma. Yok ben okuyacağım dersen aklına mukayyet ol. Olur ya beni dinlemedin yazıyı okudun. Uzun ve sıkıcı buldun. Doğaldır.  Yazı hedefine ulaşmış demektir. Ben o sıkıntılı hayatı 19 gün çektim. Kusura bakma da sen de 6 sayfayı okumaya sabret. 07/02/2016








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde