2012
yılında yüz ölçüm bakımından Türkiye'nin birinci, nüfus bakımından 7.ilinin
eğitimle ilgili bir numaralı koltuğuna paraşütle geldi veya getirildi.
Getirildi demek daha uygun. Çünkü evini-barkını taşımayıp kendisi tek başına bekar
yaşadığına göre "Bir gün buradan gideceğim nasılsa. Burayı basamak olarak
kullanmalıyım" demiş olmalı ki ailesi nüfus bakımından en büyük ilinde
ikamet ederken kendisi de yüz ölçüm yönünden en büyük ilinde ailesinden uzak
kalarak fedakarlık yaptı ve hizmet etti. Ama bu görev üç-beş aylık geçici bir
süre olmadı; bugün, yarın derken tamı tamına 6 yıl sürdü.
Kendisini
ilk defa tüm eğitim müdürlerini toplayarak yaptığı konuşmayla tanıdım.
Beyefendi, nazik, kibar ve yakışıklı biriydi. 400 bin nüfuslu bir ilçenin
müdürlüğünden gelmesine rağmen 2 milyon nüfuslu bir ilde pek acemilik çekeceğe
benzemiyordu. Mikrofona hakim ve ne dediğini bilen birisiydi. Ufkunun ne kadar
geniş olduğunu da konuşurken kullandığı skala kelimesinden anladım. Bana
toplantıda aklında ne kaldı derseniz skala kelimesini öğrendim o yaşımda.
Cehaletime verin, duymamışım. Kelimeyi duydum ama anlamını bilmiyordum. Fakat kelimeyi
duyduktan sonra kaçırır mıyım? Baktım salonda tanıdığım ve bende cep numarası
olan ne kadar müdür varsa hepsine skala ne demek diye sordum. Çoğu yine mesajla
bilmiyorum dönüşü yaparken bir tanesi internetten bakarak “Bir şeyi mevcut
durumundan yukarıya taşımak” şeklinde mesaj gönderdi. Belli ki çiçeği
burnundaki müdürümüz ilimize plan, program ve hedefle gelmiş, gerilerde olan
eğitim çıtamızı yukarılara çıkaracaktı. Şükür ki eğitimi düşünen bir eğitimci
gelmişti ve talih kuşu konmuştu başımıza! 2 milyonluk şehirde böylesi
bulunamamış olmalı ki taşı topağı altın şehrin hediyesiydi bize. Anlayacağınız
konuşmasıyla kendisine açık çek verdim. Zira bende olumlu bir kanaat hakim
oldu.
Zaman zaman
yapılan toplantılara katıldı. Eline mikrofonu aldığında “Okul ziyaretleri
yaptığında öğretmenleri görünce ‘Sen kamyon şoförü müsün yoksa kantinci mi’
diye sorduğunu, en azından okul müdürü ve yardımcılarının kılık-kıyafete dikkat
etmesi gerektiğini” hatırlattı durdu. Kendisi gibi Grand tuvalet giyinmemizi
istiyordu. Allah var, kendisine kılık kıyafette kendisine dikkat eden biriydi.
Sıfırdan
kurduğu ekibiyle birlikte İHO ve İHL dönüşümüne ağırlık verdi. Neredeyse
gördüğü okulu bu okul türüne dönüştürdü ya da yeni okul yapımında bu okullara
ağırlık verdi. Sağımız-solumuz bu okullarla doldu taştı. Bu kadar fazla İHO/İHL
açılması kaliteyi düşürür diyenlere hain gözüyle baktı. Açılacaktı ve açıldı.
Dönüştürülecekti, dönüştürüldü. Zira kalite çok önemli değildi. Bugün bu
okulların çoğunun kontenjanlarını dolduramamasında payı büyüktür. İlimize
yaptığı en büyük hizmeti desem yanlış olmaz.
Bir
taraftan okulların dönüşümünü yaparken diğer taraftan da kanunun verdiği
yetkiye dayanarak okullarda demode olmuş müdür ve yardımcılarının kahir
ekseriyetini kapının önüne koyarak okullara yepyeni, sıfır km idareciler seçti.
Seçecekti elbet! Bir misyon için gelmişti o ve diğerleri. Başka türlü okulların
ve şehrin eğitiminin skalası nasıl yükselecekti? Ayağı kaydırılanlar
homurdanırmış! No problem! İdarecilikle yeni tanışanların duası yeterdi ona ve
ekibine.
Kendisine
ve atasına rahmet okutacak hizmetleri birbiri ardı sıra yaparken gücünü hep
kendisini destekleyenlerden aldı. Zira onlarla arasını hep iyi tuttu. Akıllıydı
ne de olsa. Ne STK’nın peşini bıraktı ne de kendisini gösterebileceği ve üst
düzey kurmayların katıldığı toplantıları. Çünkü işi de bunlarla olacaktı,
yükselmesi de. Aşağıya pek bakmadı, zira hep yükseklerdeydi gözü.
Bir vakit
tüm müdürlerin ve üst bürokratların katıldığı bir seminer programına iştirak
etti. Kendisine uzatılan mikrofonu geri çevirmedi. Geçti mikrofonun başına.
Konuşmasına hamdele ve salvele ile başladı. Emmâ ba’dü diyerek Arapça faslını
bitirdi. Mübarek sanki hutbe okudu bize. Aslında yeriydi, ne de olsa katılımcıların hepsi
İHO/İHL yöneticileri ve Din Öğretiminden gelen yetkililerden oluşuyordu. Burada
garibime giden emmâ ba’dü’den sonra sırıtır gibi gülümsemesiydi. (Niye güldü anlayamadı gitti benim etli ekmek kafam.) Bakmayın benim
koca bir ilin eğitimden sorumlu yöneticisi olduğuma, bakın ben Arapça da
biliyorum der gibiydi. Belki de ben öyle sandım. İçim kötü olunca ne edersiniz
ki böyle çıkarımlarda bulunabiliyorum. Arapça hutbe faslı bittikten sonra
Türkçe hutbe kısmına geçerek birikimlerini anlattı tüm katılımcılara.
Benim
başıma gelmedi ama programlarda gördüğü aksaklıklara tahammül edemeyen bir
yapısı varmış, nice müdürleri kırıp geçirmiş, saydırmış. Beyefendi görüntüsünün
altında içinde ne cevherler barındırdığını ancak hakkal yakin yaşayanlar bilir.
Kızacaktı elbet! Burası Dingonun ahırı mı? Herkes işini ve görevini yapacaktı.
Emri altındakiler bu işi beceremezlerse ağızlarının payını verecekti. Nitekim
görevleri arasında bu da vardı. Böyle yapmasaydı görevini tam yerine getirmemiş
olurdu. (Aslında benim okuluma geldi, sessiz ve sedasız oturdu, beni ve oradakileri dinledi. Çok tepki vermedi. melek gibiydi. Demek ki beni kızmaya değer görmemiş. Bundan ne köy ne de kasaba olur demiş olmalı.)
Siyasetten
ve siyasi paylaşımlardan da uzak durmadı. Çünkü bir misyon ifa ediyordu. İçinde
nice cevherler olunca her dalda oynayabilecek bir kapasitesi vardı. (Bende
olmayınca kıskanıyorum tabi!) Kendisini bu göreve layık görenlere karşı zaman
zaman destek vermeliydi. Bakın ben sizin için bedel ödüyorum dercesine.
Referandumda rengini belli ederek destek vermek istedi ve bir nükte paylaşımı
yaptı. Güya “Şeytana, ‘Sen nasıl şeytan oldun’ diye sormuşlar. O da: ‘Bütün
melekler EVET dedi, ben ise HAYIR dediğim için’ demiş…” Bu paylaşımıyla baltayı
taşa vurdu, epey tepki çekti ama önemli değil. Zira görevini yapmış ve bir
bedel ödemişti. Kimse bir şey yapamazdı bundan dolayı ona. Herkes havlar havlar
susardı. Ne de olsa arkası kalındı. Kim onu yerinde divelendirebilecekti? Bu
paylaşım belki garibinize gidebilir ama böyle günlerde de kendisini göstermese
olur muydu? Nitekim tepkiler bir müddet sonra dindi, o da görevine kaldığı
yerden devam etti. Sonra insanlar bir "nükteden" dahi anlamıyorsa adam ne yapsın?
Nihayet her
birlikteliğin bir ayrılışı olacaktı. Nitekim öyle oldu. Bu akşam aldığım bir
habere göre -tenzili rütbe mi yoksa terfi mi bilmiyorum- 6 yıl boyunca hizmet
etmekten usanmadığı ilimizi bırakarak bürokrasiye daha yakın olmuş ve
memleketimi terki diyar eylemiş. Tayininin çıkıp yerine bir başkasının
atandığını duyunca aklıma bunlar geldi, hemencecik gördüğünüz gibi yazıya
döküldü. İlin eğitim skalası nerden nereye geldi derseniz tam bilmiyorum ama ya
geriledi ya da yerinde saydı. Yani 6 yıl boyunca eğitim skalamız yükselmedi. Burada
hemen bu zatı suçlamamak lazım. Etli ekmek kafalı, onu anlamadıysa adam ne
yapsın?
Sonuç
olarak o muradına erdi, şehir de daha önce bulamadığı bir hemşerisini eğitimin
başına gelmiş buldu. Bekleyip göreceğiz akıbetin hayır mı, şer mi olacağını.
Gidenin arkasından konuşmamak lazım ama nasıl ki gelişinde olumlu kanaate sahip olmuş isem giderken maalesef aynı şeyi söyleyemiyorum. Çünkü kubbede pek hoş bir seda bırakmadı. Ne diyelim? Hayırlısı, ona da, şehrimize de. Umarım gelen gideni aratmaz.
Gidenin arkasından konuşmamak lazım ama nasıl ki gelişinde olumlu kanaate sahip olmuş isem giderken maalesef aynı şeyi söyleyemiyorum. Çünkü kubbede pek hoş bir seda bırakmadı. Ne diyelim? Hayırlısı, ona da, şehrimize de. Umarım gelen gideni aratmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder