—Gel bakalım yeğenim! Ben istediğim yere geldim. Güçlü bir
yerdeyim. Şimdi dile benden, ne istersen söyle?
—Canının sağlığı dayıcığım! Sana iyi çalışmalar!
—Olmaz yeğenim! İste benden bir şeyler... Ben burada etkili
bir durumdayken sana bir iyiliğim dokunsun...
—Ne isteyeyim dayı?
—Serbestsin.
—Bir koltuk olur mu?
—Neden olmasın, yakışır yeğenime! Yeter ki boş bir koltuk
olsun!
—TBMM başkanlığı?
—Bunun için önce vekil olman gerekir. O kadar uçma. Kendi
alanınla ilgili iste. Orada benim gözüm var. Üstelik yakışır da…
—Milli Eğitim Müdürlüğü olur mu?
—Olur, niye olmasın! Ama yapabilir misin? Bunun için vizyon
ve misyona sahip olmalısın. Ayrıca bu koltuğu doldurabilecek ehliyet ve liyakat
var mı sende?
—Neden olmasın! Saydıkların fazlasıyla var bende. Ayrıca bu
makama gelenlerin hepsinde -ne demekse o dediğin- vizyon ve misyon var mı?
Sonra herkes bu işi yapabiliyor iken niçin bana gelince yapabilir misin deniyor
ve ehliyet ve liyakat aranıyor? O makama oturanların hepsinde bunlar var mı?
—Fazla karıştırma oraları!
—Tamam, o zaman Milli Eğitim Müdürlüğünü istiyorum.
—Yeğenim, yapamazsın. Zor o makamlar! Göründüğü gibi değil.
Seni yakmak istemem.
—Dayıcığım, niye zor olsun! Bu işler sana anlatıldığı gibi
değil. Ben bu iş için bulunmaz bir kumaşım. Niye yapamayacakmışım?
—Haydi aracı oldum, o koltuğa oturdun, neler yapacaksın?
Bir anlat bakalım.
—Bir defa, başta sen olmak üzere beni bu koltuğa layık
görenler ve kendimden üstte olanlarla iyi geçineceğim. Onların bir dediğini iki
etmeyeceğim.
—Başka?
—Şehrimde hatırı sayılır elit insanların öğretmen olan aile
efradını koruyup kollayacağım. İster gelini-damadı, ister oğlu-kızı olsun;
bunların haftalık ders programlarını onları memnun edecek şekilde hazırlamaları
için aracı olacağım. Yaptığı programda bu tür özel öğretmenleri memnun etmeyen
okul müdürlerini önce uyarır, yapmazsa görevden alırım. Bu konuda asla taviz
vermem ve huzurumu bozmam. Benim huzurum kaçacağına bir başkasının huzurunu
kaçırırım.
—Başka?
—Hangi okula, hangi yöneticiyi vereceğimi belirlerim,
beğenmediğimi alırım. Yerine bir başkasını getiririm. Bir yere müdür
atayacağımda okulu yaptıran hayırseverin veya onun yakınlarının isteklerini
gözetirim. Atadığım müdürü beğenmezlerse hemen o müdürü arar, istifasını
isterim. Hayırsever ve yakınları kimi isterse onu getirir, o koltuğa oturturum.
—Başka?
—Bir okulu ziyaret ettiğimde o okula hizmette bir kusur
görürsem o müdürü yerin dibine geçiririm. Mesela benim oturacağım masaya, masa
örtüsü ayarlamayan müdürü anasından doğduğuna pişman ederim ki bir daha beni
masa örtüsü olmayan masaya oturtmasın. Yapamıyorsa çeksin gitsin. O gitmezse
zaten ben alırım. Yerine, bekleyenlerden birini görevlendiririm hemen.
—Peki yeğenim! Fakat bu anlattıklarının içinde ben eğitim
ve öğretimi göremedim.
—Dayı! Dikkatini çekerim, eğitim ve öğretimi öğretmen
yapacak, ben değil. Ben sadece protokol takılacağım. Zaman zaman da seni
desteklemek için siyasi paylaşımlarda bulunurum. Bu iyiliğimi de unutma.
Bir vefadır ne de olsa…
—Maşallah yeğenim! Sen baya hazırlamışsın kendini bu işe.
Sende ne cevherler varmış böyle! Bunları nereden öğrendin?
—Teşekkür ederim dayıcığım. Sana çekmişim. Fakat o koltuğu
yönetmek için illaki hazırlık yapmam gerekmiyor. Mevcut bazılarının yaptıklarını
taklit etmem yeterli. Hasılı, benim bu konuda en iyi öğretmenim onlar.
Üzüm, üzüme baka baka kararır.
—Anladım yeğenim! Yine de bu işin gelişi kadar bir de
gidişi var. Giderken kubbede hoş bir seda bırakmak iyi olmaz mı?
—Dayı! Yapma Allah aşkına! Her giden o dediğin kubbede bir
hoş bir seda mı bıraktı sanki? Bana gelince dürüstlük abidesi kesilmeyin.
—Anlaşıldı yeğenim! Yalnız göz kırptığın koltuğa bir büyük
geldi. Annenin hatırına sana bir yer bulacağız artık!
***23/02/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder